Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘ABD’nin taşeronu değiliz’

‘ABD’nin taşeronu değiliz’

Başbakan Erdoğan ve ekibiyle birlikte Katar’a gittik. Başbakan’la birlikte geziye gazetecilerin dışında 9 yazar da katıldı. Başbakan ve heyetinin gezisinin iki önemli ayağı vardı. Birincisi, Katar yönetimiyle resmi ve ikili görüşmeler yapmak. Gezinin bu ayağında özellikle Suriye ve doğal gaz konusu öne çıkıyor. Türkiye petrol ve doğal gaz ithalatında kaynakları mümkün mertebe çeşitlendirmeye ve artırmaya çalışıyor. Bu konularda sürprizlerle karşılaşmak istemiyor. Bir de işin bağımlılık yönü var. Katar, Nijerya ve Cezayir sıvılaştırılmış gaz aldığımız veya almaya namzet ülkeler. Türkiye, Katar’dan kısmetse gemiler vasıtasıyla sıvılaştırılmış gaz almak istiyor. Bir de Katar-Türkiye arasında doğal gaz boru hattı projesi var. Lakin bunun için bölgenin stabil, yani istikrarlı olması gerekiyor. Hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye isalı düşünülüyor. Arap Baharı neticesinde Suriye’nin tökezlemesiyle birlikte şimdilik bu proje beklemede. İnşallah Suriye rejiminin günün birinde devrilmesiyle birlikte bu proje gerçekleşme imkânına kavuşacak ve kuvveden fiile çıkacaktır. Bu mesele bile Suriye’nin istikbalinin Türkiye için ne kadar hayatî öneme haiz olduğunu gösteriyor. Irak ve Suriye’ye uzanan İran veya Şii ekseninin bir biçimde sona ermesi gerekiyor. Zira bu kuşakta Sünniler çoğunluğu teşkil etnmesine rağmen siyasi olarak dışlanmış ve potansiyeli atıl hale getirilmiştir. Herkes herkesle ilişki içinde olabilir ve Türkiye eksen politikası gütmüyor. Lakin Ürdün Kralı Abdullah II’nin daha 2005’te söylediği gibi Şii üçgeni veya mihveri iltisaklı politikaların ötesinde bölgeyi bloke ediyor ve kilitliyor. Buna müsaade edilemez. Bu blok ve eksen politikası Türkiye ve Arapların hayatî çıkarlarını tehdit ediyor ve Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip’in ifadesiyle, İslâm dünyasını İsrail lehine kendi içinde kutuplaştırıyor. İran bunu yaparken; sebebin kendisi olduğunu görmezlikten geliyor ve bu politikasının sonuçlarına karşı çıkanları mezhepçilikle suçluyor.

Ziyaretin bahanesi aslında UNCTAD XIII toplantısıydı. Katar bu toplantıya ev sahipliği yapıyor. Toplantıya 189 ülkeden 8 bin kadar misafir katıldı. UNCTAD toplantısı, iktisadi olarak güney ülkeleri arasındaki ilişkilerinin gelişmesini ve durgunluk döneminin aşılmasını ve yeni bir kalkınma hamlesi başlatılmasını amaçlıyor.

¥

Başbakan Erdoğan zaman zaman gazetecilerle sohbet etti. Cumartesi günü UNCTAD toplantısına, konuşmasını yapmaya gitmeden önce gazetecilerle bir oturum yaptı ve sorularını cevaplandırdı. Cuma günü heyet arasında Maliki’nin Türkiye’yi suçlayan konuşması dalgalanma meydana getirmişti. Maliki, Erdoğan’ın bölge ülkelerine karşı düşmanca bir yaklaşım içinde olduğunu ve sekter politikalar güttüğünü ileri sürmüştür. Bu hususta Maliki, Türkiye’yi suçlasa da esasında Iraklılar ve bölge liderleri mezhepçilik noktasında kendisini suçluyorlar. Daha önce Irak’ta akan kandan Beşşar rejimini sorumlu tutmasına rağmen son sıralarda mezhep dayanışması kaygısından dolayı Beşşar rejimine sahip çıkmaya başlamıştır. Nitekim Maliki’nin mezhepçi dürtüleriyle alakalı olarak Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi bu yöndeki kaygılarını ve endişelerini basınla paylaşmaktadır. Maliki, Başbakan Erdoğan hakkında mezhepçi yakıştırması yapsa da ‘kem söz sahibine aittir’ kuralınca Tarık Haşimi bu vasfın daha çok Nuri Maliki’ye intibak ettiğini ifade etmektedir. Keza Eş Şark al Avsat gazetesi yazarlarından Hüseyin Şubukçi (Hussein Shobokshi) ‘Sade Türk Kahvesi’ başlıklı makalesinde Erdoğan ve hükümetinin dışlayan değil, kucaklayan ve sekter değil, genel politikalar izlediğine (http://www.alarabiya.net/views/2012/04/21/209181.html) tanıklık etmektedir. Maliki ayrıkotu gibi belirlemesine rağmen Erdoğan, Maliki’nin Irak halkı ile aralarına giremeyeceğini ifade etmiştir.

¥

İran’ın manevraları sayesinde aritmetik çoğunluk lehinde olmadığı halde Nuri Maliki, hükümeti kurmakla kalmamış, aynı zamanda İran’ın kendisi üzerine kurduğu hesapları da boşa çıkarmamıştır. Önce Sünnileri dışlamış ve ardından Şii-Şuubi koalisyonunun parçası olarak da anılan Kürtlerle de yolunu ayırmıştır. Zira Maliki, sekter bir akla sahiptir ve bunun ötesinde davranması mümkün değildir. Küp içindekini sızdırır misali sekter aklının gereğini yapmaktadır. Başbakan’ın üzerinde durduğu en temel meselelerden birisi Arap Baharı ve Suriye politikalarında ABD’nin uydusu veya taşeronu olduğu yönündeki algı ve kanaattir. Halbuki; ABD, Suriye’de ideal politik değil, real politik izlemektedir. Meseleye soğukkanlı bir yaklaşımı var. Türkiye’den ziyade Rusya’nın çizgisine daha yakındır. ABD, Türkiye’den ziyade Türkiye bu meselede Amerikan yönetimini telkin altında tutmaktadır. Nitekim Seul’deki görüşmede Başbakan Erdoğan, Obama’yı soğukkanlı olmak yerine daha duyarlı olmaya davet etmiştir. Hâl böyle iken Türkiye’de kimi ulusalcılar ve İran yanlıları, hükümeti ABD’nin parantezinde gösterme gayreti içindeler. Erdoğan bu haksız yakıştırmaya öfkeliydi. Bunu söyleyenler, aksine İran’ın, Çin ve Rusya’nın parantezinde olduğunu unutuyorlar. Bu yönde bir şikâyetleri de vaki değil. Aksine Beşşar gibi Putin’i de kahramanları olarak görüyorlar. Davudoğlu da birkaç kez Türkiye’nin Suriye politikasının kendinden menkul olduğunu söylemesine rağmen dinletemedi. Zira hakikat, karşı tezi seslendirenlerin umurunda bile değil. Onların sadece suçlayıcı argümana ihtiyaçları var. ‘Çamur at izi kalsın’ derdindeler. Ve Suriye rejiminin palavraları üzerinden de bunu üretiyorlar. Arap Baharını Amerikan projesi olarak bakanlardan başka ne beklenir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi