Şehir Tiyatrolarında dönen entrikalar ve İŞTİSAN!
Dün çok önemli olaylar yaşandı ama ben bugün yine Şehir Tiyatrolarındaki istifalara değinmek istiyorum...
Dünkü gazetelerde yer alan haberleri görmüşsünüzdür... Tiyatro sanatçıları, İstanbul Şehir Tiyatrolarında yapılan yönetmelik değişikliğini, Türkiyenin çeşitli vilâyetlerinde düzenledikleri yürüyüş ve okudukları bildirilerle protesto etmişler...
Eylem yapmak, elbette demokratik bir haktır ve herkes bu hakkını kullanmakta sonuna kadar özgürdür.
EHLİLEŞMEK HAYVANLAR İÇİN!
Yalnız, sanatçıların okuduğu bildirilerde geçen bir ifade, çok dikkatimi çekti...
Meselâ, demişler ki;
Dünyada ilk kez bir tiyatro, tiyatro insanlarından arındırılıyor.
Doğrudur, yanlıştır; şimdilik işin o tarafına girmiyorum...
Ama, cümledeki insan ifadesinden de anlaşılıyor ki, tiyatro, bir insan işidir!..
Mâlûm, insanlar da, eğitim ve öğretime tabi tutulurlar...
Ama asla ehlileştirilmezler!.. Çünkü, ehlileştirme tabiri insanlar için değil, yabanî hayvanlar için kullanılır...
Yani, ancak hayvanlar ehlileştirilirler!
Gelin, görün ki;
Tiyatro sanatçılarımızın öfkeden gözleri iyice kararmış olmalı ki, lâfın ucunun nereye varacağına bakmadan, bildiriye şu ifadeyi de koymuşlar:
İstanbul Şehir Tiyatrosu, göz göre göre EHLİLEŞTİRİLMEYE çalışılıyor!
Dedim ya;
Ancak hayvanlar ehlileştirilir!..
İnsanlar değil!..
Tiyatro sanatçılarının kafaları hayli karışık olmalı ki, bir yerde tiyatro insanı ifadesi kullanmışlar, bir yerde de İstanbul Şehir Tiyatrosunun ehlileştirilmesi ifadesini!..
Demek oluyor ki;
İstifa eden tiyatrocuları ehlileştirilmeyi reddeden yabanî hayvan olarak görüyorlar!.. Öyle ya, sadece yabanî hayvanlar ehlileştirilir!.. İnsanlar değil!..
İŞTİSAN DENİLEN DERNEK
Protesto eylemiyle ilgili haberleri okurken, eylemin; İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneğinin, yani kısaltılmış haliyle İŞTİSANın öncülüğünde gerçekleştirildiğini öğrendim...
Ve, merak ettim;
Nedir bu İŞTİSAN?..
Araştırınca gördüm ki;
İŞTİSAN denilen bu derneğin kuruluşu bile ideolojik bir temele ve entrikalara oturuyor.
Efendim, Tayyip Bey; Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmazdan bir gün önce, yani 26 Mart 1994te, sadece Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberle kuruluşlarını duyuran bu derneğin temeli; Şehir Tiyatrolarından ayrılan ve bir kısmı da 1402lik olan sanatçılar tarafından atılmış!..
Bir kuruluş amacı da;
Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen tarafından Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni yapılan Gencay Gürünü devirip, yerine Başar Sabuncuyu getirmekmiş!..
Yani; hedef tiyatro oyunu değil, ayak oyunu!
Ne var ki;
Seçimlerin hiç beklemedikleri şekilde sonuçlanması üzerine başlamışlar Gencay Gürüne yalakalık yapmaya!..
İŞTİSANIN KAFA YAPISI
İŞTİSANın ilk omurgasızlık örneği budur.
Malûm, 27 Mart 1994te Tayyip Erdoğan oturur Belediye Başkanlığı koltuğuna... Tayyip Bey dindardır, muhafazakârdır ya; Belediyedeki saltanat ve rantlarının tehlikeye gireceği paranoyasına kapılan İŞTİSANcılar, derhal saldırı metodları geliştirmeye başlar.
Ama, görürler ki;
Tayyip Erdoğan, hiçbirinin kılına bile dokunmaz... Hesapları alt-üst olur... Kavga üzerine kurulan derneğin kuruluş amaçları büyük ölçüde ortadan kalkınca, dernekten istifalar başlar.
Büyük güç kaybı yaşarlar.
Öyle bir güç kaybı ki;
Şehir Tiyatrolarında görevli 600 sanatçıdan 560ı dernekten istifa eder ve sadece 40 üye kalır!..
Öyle ya;
İstismar mevzuu kalmamıştır... O halde dernekçilik oynamaya ne gerek var?
Bu vesileyle; İŞTİSANa sahip olan kafa yapısını da aktarmak istiyorum... Bu kafa yapısını bilmeden Şehir Tiyatrolarına hakim olan ideolojiyi anlamak mümkün değildir.
Efendim, biraz önce de dediğim gibi, 26 Mart 1994te kurulan İŞTİSANın ilk başkanı Hamit Akınlıdır...
Kimdir bu Hamit Akınlı?..
Son yönetmelik değişikliğinin ardından, görüşlerini soran Milliyet muhabirine, Kadir Topbaş ve ekibi için der ki;
Söyleyecek bir şeyim yok!.. Bu adamları kesmek lâzım!!!
İnanmayan, 20 Nisan 2012 tarihli Milliyete bakar ve görür bu kafa yapısını!..
Bildirilerinde özgür düşünceden, çok seslilikten dem vuran adamların kafa yapısını görüyor musunuz?..
Bu adamları kesmek lâzım!
Allah; kurucu başkanları böyle olan bir derneğin üyelerinden herkesi korusun!
KENAN IŞIKA DAİR
Efendim, geçmişlerini kurcaladığımız derneğin son eylemlerine de bir bakalım mı?..
İŞTİSANın organize ettiği önceki günkü eyleme şu sanatçılar katılmış:
Halil Ergün, Genco Erkal, Fikret Kuşkan, Altan Erkekli, Zeliha Berksoy, Rutkay Aziz, Tarık Akan, Enver Aysever, Berkun Oya, Meltem Cumbul, Hasibe Eren, Sevinç Erbulak, Füsun Erbulak, Levent Tülek, Mustafa Alabora ve Mehmet Ali Alabora...
Peki niye yürüdüler?..
Belediyeyi protesto için!..
İyi de, protestonun sebebi ne?..
Tek sebep şu:
İstanbul Şehir Tiyatrolarında repertuarı belirleme yetkisi Genel Sanat Yönetmeni olan Ayşenil Şamlıoğlundan alınarak ikisi bürokrat 7 kişilik bir kurula verilmiş...
Gördüğünüz gibi;
2ye karşı 5 kişi!..
İstedikleri oyunu oynatmakta tek söz sahibi olan amcamlar ve teyzemler, işte bu yetki bölüşümüne isyan etmişler..
Bunlar var ya;
Güya tek tipçiliğe karşıdırlar ama tek söz sahibi olmaya bayılırlar!..
Saltanatları yıkılınca da, başladılar istifa etmeye... Malûm, son olarak da Kadir Topbaşın Sanat Danışmanı Kenan Işık istifa etti...
Kenan Işık; 1996-2000 yılları arasında Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği yapmış, 19 Kasım 2007de de Başkan Topbaşın sanat danışmanlığı görevine getirilmişti... Işık, son olaydan sonra Başkan Topbaşı telefonla arayarak, Sizi seviyorum ancak yaşananlardan sonra istifa etmek zorundayım demiş...
Kenan Işıktan söz açmışken, geçmişte yaşanan bir olaydan bahsetmeden geçmek olmaz... Bu İŞTİSANcılar var ya; Kenan Işık 1996da Genel Sanat Yönetmenliğine getirildiğinde de kazan kaldırmışlar... Akşam sofrası kaynaklı bir dizi dedikoduyu gazete sayfalarında yayınlatmaya başlatmışlar... Kenan Işık da, kendisine atılan çamurlara sezon sonunda cevap vermiş... Çünkü Şehir Tiyatroları, o yıl yerli ve nitelikli oyunlarla tam 379 bin gibi rekor bir seyirciye ulaşmış.
Ama, İŞTİSANcılar Işıkın bu başarısını konuşmak yerine, kuyu kazmaya devam etmişler... O yıl da; Füsun Akatlı ve Can Başakın, hem de yıllık görev sürelerinin dolmasından sonra görevlerine son verilmesini köpürtmüşler.
Kenan Işık, 23 Haziran 1997de Zamanda yayınlanan röportajında, bu istemezükçülerle ilgili olarak şöyle demiş:
Atamalar, tamamen yasal... Şehir Tiyatrolarında yakalanan başarı gölgelenmek isteniyor. Üstelik, Belediye Başkanının bu üyeleri her an görevinden alma yetkisi var... Oysa, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunu da yapmıyor, yasal süresi dolunca görevden alıyor... Sayın Başkan, tiyatroyu tamamen tiyatroculara bırakmış durumda... Yönetmelikteki hükme göre; Belediye Başkanı, bu üyeleri hemen görevden alabilir. İkincisi, Genel Sanat Yönetmeninin seçeceği adamları bir ya da iki sene içerisinde görevinden alabilir diye bir yönetmelik maddesi var.
15-16 yıl önce yönetmelik maddesini savunan Kenan Işıkın, bugün İŞTİSANcıların dolmuşuna binmesini anlamak mümkün değil!..
HEM DE KISKANÇLAR!
Size bir şey söyleyeyim mi;
Yazının burasına geldim ve şunu anladım: Bu Şehir Tiyatroları var ya; burası dibi görünmez bir kuyudan farksızmış... Bu kadar yazdığım halde; daha kıskançlık konusuna gelemedim.
Efendim, olay şu:
8 Mart 2000 tarihinde, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından verilen Hizmet ve Onur Ödülleri, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen bir törenle, sanatçılar Nejat Uygur, Tevfik Gelenbe, Ayla Algan, Nevra Serezli ve Tolon Karacaoğluna takdim edilir...
Ödülleri, Kültür Bakanı verir...
Sen misin o ödülleri alan?..
İŞTİSANdaki sansasyoncular başlar iftira kazanını kaynatmaya... Ama, ödül alan sanatçılar derler ki; Tiyatro sahnelerinde ömür tüketmiş bizleri hatırlamayan, birileri hatırladığında da çamur atan İŞTİSAN, bıraksın sansasyon çıkarmayı da, işine baksın!
SAHNE Mİ, GENELEV Mİ?
Bunu da ifade ettikten sonra, gelelim şu ideolojik ve müstehcen oyunlar meselesine... Şehir Tiyatrolarındaki yönetmelik değişikliğini, bildirilerinde; Sanat ve sanatçı ile halkın arasına nifak sokmak olarak yorumlayan İŞTİSANcılara sormak lâzım;
Oynadığınız oyunlarla, bu halka ne verdiniz ki; halk ile sizin aranıza nifak sokulmuş olsun?.. Yoksa siz, halk derken; Türk halkını değil de İzlanda halkını mı kastediyorsunuz?
Öyle ya; İzlandalı yazar Svava Jakobsdottirin yazdığı Beş Kadının Hikâyesi adlı oyunda, müstehcenlikten başka ne vardı Allah aşkına?..
Ya, Mutfak Söyleşilerine ne demeli?.. +16 ibaresiyle gösterime giren bu oyun, ne kazandırdı bu halka?.. Ahlâk desen, yerlerde!.. Viski ve şarap desen ellerde!.. Ehh, küfür de dillerde!..
Bu millet koyun mu ki, bu müptezelliklere Oyun desin!..
Daha; Morion ile Muhammedden, Tecavüzcülerden ve Yedi Tepeli Aşktan söz etmedim... Bu müstehcen oyunlara usta tiyatrocu Zihni Göktay bile isyan etmiş, meslektaşlarını manevî değerleri bozmak ve yozlaşmadan pay kapmakla suçlamıştı iyi mi?.. O günlerde, Kenan Işık da şöyle diyordu:
Tiyatro seyircisinin böyle bir şey görmek için tiyatroya gideceğine inanmıyorum. Bunu görmek için tiyatroya giden biri varsa o da tiyatro seyircisi değildir, yanlış yer seçmiştir.
Herhalde, şöyle demek istiyordu:
Bunları seyretmek için, insanlar tiyatroya değil, geneleve giderler!..
Ben böyle anladım.
DİN DÜŞMANLIĞI!
İşte bu adamlar, şimdi kalkmışlar, bir de Halk diyorlar...
Oysa, halkın kültürüne, tarihine ve inançlarına öyle düşmanlar ki; Yahya Kemalin şiirini, bir yerinde İslâm kelimesi geçiyor diye sansür etmişlerdi.
Yıl, Nisan 2009...
Yahya Kemalin anısına sahnelenen ve usta şairin hayatından ve eserlerinden kesitlerden oluşan Kendi Gök Kubbemiz adlı eserin gala gecesinde, Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkayanın emriyle, Yahya Kemalin 26 Ağustos adlı dörtlüğü yasaklanmıştı, iyi mi?..
Yasaklanan dörtlük aynen şöyleydi:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâmın.
Şimdi kalkmışlar; Bizi halkın gözünden düşüremezsiniz diyorlar...
Siz, halkın gözüne hiç girmediniz ki, düşürülesiniz!..
Dilerim Belediye, kararından dönmez...
Siz de;
Entrikalarınızda boğulursunuz!..
Örgüt çok olunca!
Öyle bir operasyon yağmuru altındayız ki, artık karıştırmaya başladık... Kim Ergenekon Terör Örgütü sanığıdır, kim Balyozdan tutuklanmıştır, kim ıslak imzadan içeridedir ve kim 28 Şubattan!..
Hepsi birbirine karıştı... Aslında örgütler ve isimler karışık değil de, galiba biz karıştırıyoruz... Öyle ya, bunların hepsi, ahtapotun kolları gibi, Ergenekonun kollarından!.. Hepsinin de ortak amacı hükümetleri devirmek ve yönetime el koymak!.. Bunun için de hem darbe plânları yaptırmışlar, hem de cinayet işletmişler.
Meselâ, dün Danıştay Cinayetinin öncesinde ve sonrasındaki görüntüleri kaydeden kameraların birden bire arızalanması(!) üzerine başlatılan soruşturmanın ardından hazırlanan iddianamede; delilleri karartmakla suçlanan OYAK güvenlikçilerinin bazılarına müebbet hapis cezası talep edilmiş.
Peki, aynı zamanda Danıştay Cinayetini örtbas etmekle de suçlanan OYAKçıların başında tepe yönetici olarak kim var?..
Evet, emekli Korgeneral Yıldırım Türker var...
Kendisi, OYAK Yönetim Kurulu Başkanı olur... Aynı Yıldırım Türker, dün, 28 Şubat Soruşturmasından gözaltına alındı iyi mi?..
Bu durumda; insan, ister istemez karıştırıyor tabii.. 28 Şubattan gözaltına alınan bir generalin, Danıştay Cinayetinde ne işi olabilir ki?!?..
Ama dedim ya, örgüt çok olunca, karıştırıyor insan!