D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Anayasa’nın dilini konuşmak...

Anayasa’nın dilini konuşmak...

24 Nisan günü Ankara’da anlamlı bir toplantı yapıldı. Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 92. yıldönümünden bir gün sonra yapılan bu toplantı, diğer “anayasa” toplantılarından hayli farklı idi.

İlk defa, münhasıran “anayasanın dili” üzerine bir toplantı yapılıyordu. İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, dile önem veren, devrimizde örneği pek görülmeyen siyasetçilerden. Onun siyasetçi kimliği yanında, belki de önünde, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’nin başkanlığı var.

“Anayasanın Dili Sempozyumu”, onun ilgili kuruluşları da işin içine katarak düzenlenmesine ön ayak olduğu bir toplantı. Türkiye Yazarlar Birliği ve Türk Dil Kurumu konuyla ilgili kuruluşlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi de toplantının organizasyonunu üstlendi.

Siyaset adamlarının ve hukukçuların katıldığı Anayasa toplantılarının bir kısmına şahit olduk, bazılarında konuşmacı olarak bulunduk. Elbette bu toplantı onlardan farklı idi. Yine siyasetçiler ve hukukçular vardı, ama bu sefer farklı olarak dilciler ve edebiyatçılar da orada idi.

Tabiatıyla, konu anayasa olmakla beraber dil, doğru ve güzel Türkçe ön planda idi. Yeni bir anayasa yapılması için kollar sıvanmışken, anayasanın dilini konuşmak, mevcut Anayasa’nın berbat türkçesinin icbar ettiği bir zaruret hükmünde.

Bundan 92 yıl önce Meclis’i açanlar bir gün dil meselesinin bu boyutlara ulaşacağını akıllarından geçirmiş olabilirler mi?

Buna ihtimal vermiyoruz. Çünkü 1924 Teşkilat-i Esasiye Kanunu ve 1920’lerde yapılan kanunlar oturmuş, sağlam bir hukuk dilinin örnekleri olarak elimizin altında. Dil Devrimi, en çok hukuku bozdu; hukuk dilini tahrib etti. 1930’lardan günümüze yaklaştıkça, hukuk dilinin nasıl bozulduğunu, kanunların ve diğer mevzuatın nasıl dil fukarası metinler haline geldiğini açıklıkla görebiliyoruz.

Yeni Anayasa’nın 1980 Anayasası’ndan daha kötü bir metin olma tehlikesi var!

Bunu nereden çıkarıyoruz? Çünkü dildeki kargaşa sürüyor. 1980 darbecileri tarafından devlet çatısı altına alınmadan, Türk Dil Kurumu’nun etkisi sınırlı idi. Ayrıca, Kurum’un türkçeyi fakirleştirme gayretlerine karşı ciddi bir karşı koyuş vardı. Dil Kurumu devletleştirilince, en başta daha evvel kuruma muhalefet eden sağcı/muhafazakar dilciler teslim oldular. Çünkü kapı onlara açılmıştı. Devlet bünyesindeki Kurum eski siyaseti terk etti. Kurum’un arılaştırma tarihi 1933-1983 arasında kaldı. Yani elli yıllık bir tahribat dönemi.

Son devirde, arı dilciliği dar alanından çıkarıp kamuoyuna beş-on kelime ile mal eden Bülent Ecevit idi.

Zamanında eleştirilen, hatta alaya alınan “Ecevit lisanı”, şimdilerde bütün siyasetçilerin jargonu haline geldi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, kelimelerin hakkını veren konuşma tarzıyla dikkat çekiyor. Fakat zaman zaman metin yazarları onu da zora sokuyor. Bazan ağzına yakışmayan kelimelerle konuşurken görülmesinin sebebi bu olmalı.

Başbakanın dili düzgün olsa da, arıdilciliğin kurumsuz kaldıktan sonra sessiz sedasız kazandığı mevziler, onu da zor durumda bırakıyor. Mesela her ay onun “Ulusa sesleniş”lerini dinliyoruz.

Başbakan “millet”in başbakanı, “millet” ona yüzde elliye yakın rey verdi. Partisi Büyük “Millet” Meclisi’nde iktidar partisi olarak yerini aldı kendisi de başbakan oldu. Onun “Ulusa sesleniş” konuşmalarını dinleyenler bu millet-ulus kararsızlığını fark edemiyorlar mı acaba?

Başbakanın bu programını kimler hazırlıyorsa, müthiş bir muhayyile kısırlığı içindeler. Bu isimden muhtevaya kadar programın tamamında hissediliyor. AK Parti’nin kültürel alandaki kuşatılmışlığını, dil konusunda da hissetmemek mümkün değil.

Meclis, bugüne kadar bir tek “yasa” çıkarmadı. Resmi Gazete’yi açıp bakın, Meclis “kanun” çıkarıyor, fakat haberlerde, dillerde “yasa” kelimesi dolaşıyor. Anayasa’nın metninde “ulus”, “uluslar arası” yokken, bu kelimeler AK Parti döneminde yapılan değişikliklerle Anayasa’ya girdi. 1980 Anayasa’sının birçok tutarsızlığına böylece bir tutarsızlık daha eklendi!

Anayasa’da “mahalli idareler” yazılsa da, bütün siyasiler “yerel yönetimler”den söz ediyor. Anayasa “hürriyet” dese de, “özgürlük” kelimesi revaç buluyor.

Velhasıl: Anayasanın dilini bugünlerde daha çok tartışacağa benzeriz!



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi