Haburda ağzı yanan, Silivriyi üfleyerek yer!
Şöyle bir örnekle girelim yazıya:
Bir genç kız ve bir delikanlı; ailelerinin bütün karşı çıkmalarına, sakıncalı olduğuna dair birçok gerekçe saymalarına rağmen, bir anlamda; ailelerinin iradelerine inat bir araya gelirler ve kendi iradeleri ile zina yaparlar...
Bu iradeden bir bebek doğar... Ne var ki; böyle bir birleşmeye zaten baştan karşı olan aileler, iki gencin peydahladıkları çocuğa sahip çıkmaz...
Gençler ise; Bu soruna bir çözüm bulun diye, ailelerine baskı yaparlar!..
Bu durumda, aileler demez mi ki;
Ortada bizim irademiz yok ki!.. Biz, bu birlikteliğe en başından karşı çıktık...
Siz, bu haltı kendi iradenizle yediniz!.. O halde; kendi probleminize kendiniz çözüm bulun!
Peki, bunu diyen aileler haksız sayılır mı?.. Öyle ya; şehveti yaşayan gençler, bunun zahmetine de katlanmalıdır!..
Yani, kendi eserlerine, yine kendileri sahip çıkmalıdır!..
Öyle değil midir;
Kendin pişirdin, kendin ye!..
367 SABİHİ DİNLESELERDİ!
Bu örnekten yola çıkarak, tutuklu vekiller olayına gelelim ve soralım:
Tutuklu vekiller olayına da, muhalefetin yasak aşk meyveleri olarak peydahladığı eserler şeklinde bakamaz mıyız?
Öyle ya;
Taaa, zamanında hukukçusundan siyasetçisine varıncaya kadar, hemen herkes muhalefete uyarıda bulunmamış mıydı?
Hepsi bir yana da;
Siyasi tarihimize 367 Sabih ya da 367 ucubesinin mimarı olarak geçen Sabih Kanadoğlu, 2011 yılının Nisan ayı ortalarında aynen şunu dememiş miydi;
Anayasanın 14 ve 83üncü maddeleri, Ergenekon gibi bir davadan herhangi bir şekilde yargılananların milletvekili seçilse dahi dokunulmazlık kazanamayacağını açıkça ortaya koyuyor. Aday olmalarında bir engel yok ama dokunulmazlık kazanamazlar...
Tutuklu olanlar, Dokunulmazlık kazandı gerekçesiyle tahliye de edilemez... Milletvekili olduğu için tahliyesi söz konusu olamaz; böyle bir gerekçe kullanılamaz. Ancak tutuklu olma nedenleri ortadan kalktı, deliller toplandı, kaçma şüphesi yok ya da delilleri karartamaz gerekçeleriyle tahliye edilebilirler, o ayrı bir şey.
Sabahat Tuncel olayında da oldu; mahkeme Milletvekili seçildi ve dokunulmazlık kazandı gerekçesiyle tahliye etti. Dönemin İstanbul Başsavcılığı tahliye kararına itiraz etti... Bu defa, mahkeme gerekçeyi değiştirdi ve Tutukluluk nedenleri kalmamıştır kararıyla tahliye etti... Davasının görülmesine de devam edildi. Mahkeme; Tutukluluk nedenleri ortadan kalkmıştır demediği müddetçe Ergenekon tutuklularının herhangi biri milletvekili seçilse dahi tahliye edilmeyebilir, dolayısıyla dokunulmazlık kazanmaz.
Evet, 367 Sabih gibi bir adam, 11 Nisan 2011de bunları söyledi ama muhalefet partilerinden hiçbiri, maalesef bu uyarıyı dikkate almadı... Ne CHP dikkate aldı, ne MHP, ne de BDP... Oysa CHP; aynı Sabih Kanadoğlunun icadı olan 367 ucubesine dört elle sarılmış ve hemen Anayasa Mahkemesine seyirtip, Meclisteki oylamayı reddettirmişti!..
367 ucubesinde Kanadoğlunu dinleyen ama aday göstermede onu kaale almayan CHP; Mehmet Haberal ve Mustafa Balbayı aday gösterip seçtirdi ama, şimdi Silivriden Ankaraya getiremiyor!..
HANGİ MİLLET İRADESİ?
Şimdi, diyorlar ki;
Millet iradesi hapiste!..
Haberal ve Balbay milletin iradesiyle seçilmişlerdir... Yerleri de cezaevi değil, Meclistir!
Bırakın bu ayakları Allah aşkına!..
Koktu bu ayaklar, koktu!..
Onlar, ilk önce sizin iradenizle seçildiler, daha sonra da millete dayatıldılar!..
Dürüst olun ve cevap verin;
Millet onlara mı oy verdi, yoksa CHPye mi?.. Seçilecek ilk sıralara Haberal veya Balbayı değil de odun koysaydınız, o da seçilirdi...
Dedim ya; millet adaylara değil, partiye oy verdi!.. Bunu, kalkıp da millet iradesi diye yutturmaya kalkmayın!..
Bu numaralara karnımız tok!..
MERVE KAVAKÇI ÖRNEĞİ
Gelelim, olayın bir başka boyutuna...
Diyorlar ki;
Madem sakıncalı oldukları halde aday göstermekle itham ediliyoruz, o halde biz de sorarız:
Fazilet Partisi; başörtülü olarak yemin edemeyeceğini bile bile, Merve Kavakçıyı niye aday gösterdi?
Bu görüş; şap ile şekeri, sap ile samanı karıştırmanın daniskasıdır.
Çünkü efendim;
Merve Kavakçı aday olduğunda; başörtülü vekillerin yemin edemeyeceğine dair yasa da yoktu, yönetmelik de!..
Hatta, Bülent Ecevitin; Bu hanıma haddini bildirin! diye höykürdüğü esnada, Meclis Başkanı merhum Ali Rıza Septioğlu, Eceviti yanına çağırıp, Meclis İçtüzüğünü açmış ve Hadi göster!.. Yasak nerede? diye sormuştu... Evet İçtüzükte de, dış tüzükte de yasak yoktu!..
Sizin anlayacağınız;
Merve Kavakçının başörtülü olarak yemin etmesinde hiçbir sakınca yoktu... Bunu bildiği içindir ki, FPliler, onu aday göstermekte bir mahsur görmediler!..
Ama, buna rağmen, Kavakçıya haddini bildiren DSPliler, onun yemin etmesini engelledi!..
Demek istiyorum ki;
O günün demokratik solcuları, millet iradesi filân demeyip, resmen yargısız infaz uyguladı Merve Kavakçıya!..
Aynı zihniyetin bugünkü uzantısı olan sosyal demokratlarımız ise; Millet iradesi hapiste masalı okuyor!..
Haberal ve Balbay, evet hapiste ama, hiç olmazsa bir umutları var; ya Merve Kavakçı ne yapsın?..
Onun bir umudu bile yok!..
Peki, sormak gerekmez mi;
Merve Kavakçıyı, hem de başörtülü seçen, milli irade değil miydi?..
Ona niye yemin ettirmediniz?!?..
KİME NİYET, KİME KISMET?
Tutuklu vekillerle ilgili bir karıncalı taraf da; kaş yapalım derken, göz çıkarmayalım endişesi.
Malûm, PKKnın eylem için kullandığı çocuklar meselesi, bu ülkenin kanayan bir yarasıydı...
Zira, suçüstü yakalanan çocuklar ya uzun süre tutuklu kalıyorlar ya da uzun süreli hapis cezası alıyorlardı... Biraz da kamuoyu baskısı üzerine, Taş Atan Çocuklar Yasası çıkarıldı.
Peki, ne oldu?..
Yasadan birçok çocuk yararlandı ama, bu arada Hrant Dinkin katili Ogün Samast ve Münevver Karabulutun katili Cem Garipoğlu da çocuk suçlu kapsamına girdi ve yasadan onlar da yararlandı!..
AK Parti, ister istemez bu açıkları da dikkate almak ve ona göre politika yürütmek zorunda!.. Dolayısıyla, kılı kırk yarması gayet normal!..
Meselâ, Habur konusunda son derece samimiydi AK Parti... Teröristler dağdan inecek ve eğer suça bulaşmamışlarsa serbest bırakılacaklardı...
Ama, ne oldu?..
DTPnin bu olayı Habur Şovuna dönüştürüp, PKKlı teröristleri kahraman gibi karşılaması üzerine, AK Parti, büyük bir hayal kırıklığı yaşadı ve proje de rafa kaldırıldı.
Sizin anlayacağınız;
AK Partinin, Hükümetin, Tayyip Erdoğanın; Haburda içtiği sütten ağzı yandı ki, şimdi Silivri yoğurdunu üfleyerek yiyor!..
Evet, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmasını onlar da arzu ediyor ama, istiyorlar ki, bir uzlaşma sağlansın, bir mutabakata varılsın!..
KANDİL-ANKARA METROSU
Meselâ, CHPnin bir yasa teklifi hazırlamış olması, onun kabul edildiği anlamına gelmez...
Meselâ, CHPliler Ceza Kanununun 100. madde, 4. fıkrasında bir değişiklik yapıp, Bunu oylayalım diyorlar!..
Bu CHP dayatmasına karşı, Başbakan Tayyip Erdoğanın Siyasi Başdanışmanı ve aynı zamanda AK Parti Ankara Milletvekili olan Yalçın Akdoğan da diyor ki;
Basına yansıyan taslak, ciddi olumsuzluklara kapı açabilir... Muhalefetin uzlaştığı metnin ucu çok açık, farklı şekilde neticelenebilecek, olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir metin gibi görünüyor. Kandilden Ankaraya bir metro hattı döşemek gibi bir durum ortaya çıkabilir... Ayrıca, şunu da söylemek gerekir; toplumda tutuklu vekillerin bırakılması yönünde güçlü bir beklenti de yok.
MURAT KARAYILANA YARAR!
Yalçın Akdoğanın bu endişelerini, dün AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş da paylaştı ve bir örnek gösterip, dedi ki;
Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla CHPnin daha önce verdiği CMK 100. maddenin 4. fıkrası ile ilgili değişikliğin uygulanabilirliğinin kamu vicdanını rahatsız edeceği kanaati söz konusu. Eğer CHPnin önerdiği teklif diğer siyasi partiler tarafından da imzalanırsa, yetkili kurullarımızla hem hukuki hem siyasi sonuçlarını değerlendirip ona göre karar veririz. Şu anda bizim AK Parti Grubu olarak fikirlerimizi beyan etmek yerine yetkili kurullarımızın kararını beklememiz gerekiyor.
Mustafa Elitaş, Kamu vicdanını rahatsız ediyor derken, Murat Karayılanın milletvekilliğinin önünün açılması gibi bir durum var mı? sorusu üzerine şunları söylemiş:
Şu anda eğer CMK 100. madde 4. fıkrada bir değişikliği, CHPnin teklifini kabul ettiğimiz takdirde, onun önünün açıldığı açık ve net. Çünkü tutukluluğu ile ilgili hüküm verilmemiş kişinin, milletvekili adayı olmaya hakkı vardır. Bu, Kandil ile TBMM arasında bir koridor ve tünel açmasına fırsat verecek bir durumdur... Terör örgütünü yönetiyor diye bir yargı kararı olmadan, adaylığının engellenmesi mümkün değil... Aday olup seçildiği takdirde yargılama süreci devam eder ama milletvekilliği de devam eder.
Bunu vatandaşlarımızın da siyasi partilerimizin de çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Şehitlerimize sebebiyet veren, 40 binin üzerinde insanımızın ölümüne neden olan bir kişinin milletvekilliğinin önünün açılması ile ilgili konuda muhalefet partilerinin hassas davranmaları gerekiyor.
MUHALEFETİN SORUNU
Öyle anlaşılıyor ki;
Haburda ve Taş Atan Çocuklar Yasasında ağzı yanan Hükümet, tutuklu vekiller konusunda, CHP, MHP ve BDPnin uzlaşmasını, vardıkları mutabakat metninin altına da üçlü imza atmalarını bekliyor.
Öyle ya;
Bu sorun; uyarıları ciddiye almayan muhalefetin peydahladığı bir sorundur ve yedikleri halta da kendileri çözüm bulmalıdır!..
Ortaya böyle bir eser çıkacağını bile bile şehvete kapıldıklarına göre, çözümü de kendileri bulmalı değiller midir?..
Hem, bunlar değil miydi;
Yargıya saygı gösterin! diyen!..
O halde, kendilerine de aynen bu söz hatırlatılır ve denilir ki; Bu vekiller eğer suçsuz iseler mahkemeler bıraksın... Suçlu iseler, bırakın cezalarını çeksinler!
AK Parti kurmayları bunu demeli ve bir kenara çekilmelidir!..
Öyle ya; bunlar, onların eseri!..
Tuncelide 3 şehit olayı
Dün, bir acı haber de Tunceliden geldi: 1 astsubay, 2 asker şehit.
Peki, olayın ayrıntısı nasıl?.. Tunceli Valisi Mustafa Taşkesene göre, askerlerimiz; Tunceli kırsalında, gece saatlerinde arazi tarama faaliyetleri yürütürlerken teröristler ile aralarında çıkan çatışmada şehit olmuşlar!..
Haber böyle olunca; kimsenin bir diyeceği olamaz... Öyle ya; asker arazi taramasına çıkmışsa, terörist de elbette cevap verecek!.. Bunda bir anormallik yok!..
Oysa, olay; Valinin açıkladığı gibi değil... Olayın aslı şöyle:
Tunceli merkeze 30 kilometre uzaklıktaki Alacık Köyünde yapılacak jandarma karakolu için bölgede yol açma çalışması yapan özel bir şirkete ait şantiyeyi koruyan askeri birliğe saat 01.00 sıralarında PKKlı teröristler tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açıldı... Yağmur ve yoğun sisten yararlanan, bu havada helikopterlerin uçamayacağını da hesaplayan teröristler; birliğe 3 ayrı noktadan uzun namlulu silahlarla ateş açtı... İlk ateş sırasında Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Yıldırım Akbulut, Piyade Onbaşı Mehmet Coşkun Kılıç ile Jandarma Er İlhan Verenbel şehit oldu.
Demek oluyor ki; askerler hareket halinde değil, o anda şantiyedeler!.. Dolayısıyla çatışma yok... Bu durumda, PKK avukatlarına sormak lâzım: Silahların susmasını isteyen sizlerin; masum askerlere saldıran PKKlı katillere söyleyecek bir sözünüz yok mu?..
Bir çift söz de Vali Beye: Bazı küçük ayrıntılar, olayı tamamen tersine çevirebilir... Aman dikkat!..