Evvel yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı...
Ziya Paşa, yine rahmetle yâd ettirdi kendini...
Şundan ki, sevgili dostlarım, yeni abuk-sabukluklara cevap niteliğinde yazdığı Terkib-i bend bugün için de geçerli...
Baksanıza, Müslümanların (dindarların) Kemalist olduğunu söyleyen söyleyene...
Hâlbuki bu mümkün değil: Çünkü bir kere Müslüman olduktan sonra, başka hiçbir şey olamazsınız...
Kendinize Peygamber-i Âlişan dışında bir rehber arayamazsınız.
Bu yüzden, zaman zaman ortaya atılan, Devrimci Müslüman, Solcu Müslüman, İlerici Müslüman, Kapitalist Müslüman, Sosyalist Müslüman türünden grupçuklar ancak bir saman alevi kadar yaşayabildiler.
Bu tür radikal çıkışlar geçmişte de görülmüştü. Onlar da saman alevi dışında bir etki bırakmadılar. Muhammedî İslâm yaşayan ve yaşanan tek dini anlayış olarak kaldı ve öyle de kalacak.
Evet pantolon giyiyoruz, kravat takıyoruz, denize giriyoruz; ancak Kemalizmi bunlarla tanımlamaya kalkışmak son derece basit bir yaklaşım olmaz mı?..
Basit hatta çocuksu...
Ve de son derece şekilci.
Bunları Müslümanların dönüşümü olarak görmek ve sorgulamak yerine, dayatma olarak görüp sorgulamak daha doğru olmaz mı?
Kılık kıyafet (özellikle de şapka) yüzünden bu ülkede insanlar asıldı. Başörtüsü yüzünden kadınların dünyası karartıldı, okuma hakları ellerinden alındı. Din öğrenimi yıllar boyu yasaklandı. Zindanlar dindarlara mekân oldu (Sadece Bediüzzamana yapılanlar bile, diktatoryal yönetimin niyeti karşısında dindarların vakur ve metin duruşunu anlamaya yeter).
Dindarlar baskılara isyan etmeliydi, çatışmalıydılar denmek isteniyorsa, isyan ettiler, ama çatışmadılar. İsyanlarını oylarıyla dillendirdiler. Protestonun en etkilisini gerçekleştirdiler.
Bu sessiz direniş bile dindar Müslümanların bilinç düzeyini gösterir.
Pakistandan (Mevdudi hareketi) ve Mısırdan (İhvan-ı Müslimin hareketi) ders aldıklarını, daha kalıcı bir strateji belirlediklerini ve sonuca ulaştıklarını belgeler.
Devlet baskısı ve terörüyle yaptırılan hiçbir şeyden dindarlar sorumlu tutulamaz. Kaldı ki, farz olmayan konularda esnek davranmak, stratejik bir zorunluluktur.
Erkekler kravat taktı, ama mecbur kalmadıkça şapka giymedi. Giyse bile namazda ters çevirip şapkaya bile secde ettirdi (Bediüzzamanın tanımlamasıdır).
Neredeyse yüzüncü yılını dolduran baskı ve şiddet altında inim inim inlerken bile kıblesinden şaşmadı, yönünü değiştirmedi, bazen takiyye yapmak durumunda kalsa da, imanını kirletmedi.
Ama hiç etkilenmediğini söylemek de mümkün değil.
Özellikle de kapitalist hayat tarzının etkisine girdik, cazibesine kapıldık. Para ve makam-mevki sahibi oldukça, biraz dağıttık.
Bu karışıklıkta bazı yanlışlıklara düşmemiz kaçınılmazdı: Çünkü dindar Müslüman da nihayet insandır, toplumun öteki katmanlarından ayrı düşünülemez.
En büyük eksiğimiz sanat ve estetik...
Dindar Müslümanlar şekilden muhtevaya geçemedik. Bir türlü Mekke Devrini aşıp Medineye gelemedik!
Medine, tam bir medeniyet vurgusudur. Bedeviyetten medeniyete hicret etmedikçe, İslâmın medeniyet vurgusunu kavrayamayacağız.
Bunu kavrayamadıkça da Devr-i Saâdeti çağa taşıyamayacağız. Dolayısıyla Arabesk Müslüman olmayı sürdüreceğiz.
Entelektüel dindarların bu konu üzerine kafa patlatmaları lâzım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.