İnsani diplomasi ve İHH
21. yüzyılın üçüncü sektörün yani sivili toplum örgütlerinin yüzyılı olacağı söylenegelmiştir.
Gelişmiş ülkelerde bu söylemin pratik hayata nasıl aksettiğini rahatlıkla görüyoruz.
Sivil toplum örgütleri sadece mensuplarının sosyokültürel sosyoekonomik talep ve şikayetlerini kamu nezdinde dile getirmenin ötesinde artık uluslar arası arenada da ispatı vücud ediyorlar.
Özellikle de çevre ve insan hakları konusunda sivil toplum örgütlerinin küreselleşmeye paralel bir seyir takip ettiklerini müşahede ediyoruz.
Sivil toplum örgütlerinin hükümetlerin ilgisiz ya da aciz kaldıkları birçok alanda etkin oldukları da ayrı bir gerçek.
Öte yandan sivil toplum örgütleri kendi devletlerinin ve hükümetlerinin başarısına da katkıda bulunan faaliyetler icra edebiliyorlar.
Odaların ve ekonomik muhtevalı cemiyetlerin ülke ekonomisine dolayısıyla hükümetlerine ve devletlerine verdikleri desteğin, halkın ekonomik durumuna da olumlu akseden bir mahiyeti vardır.
Destek verilmediği zaman da olumsuz neticeleri söz konusudur. Ekonomik çevrelerin sözcülüğünü yapan sivil toplum örgütlerinin geçmişte düşürdükleri hükümetleri, kucak açtıkları darbeler ve çıkan ekonomik krizlerde halka çektirdikleri acıları unutmuş değiliz.
Demem o ki, hükümetler ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar sivil toplum örgütlerinin desteğini alamazlarsa arzuladıkları hedefleri yakalamaları o kadar kolay olmayabilir. Bu bağlamda TÜSİAD'ın ve benzeri muhalif sivil toplum örgütlerinin oynadığı olumsuz rolü örnek gösterebiliriz.
Tabii sivil toplum örgütleri sadece ekonomik faaliyetlerle değil insanlığı ilgilendiren bütün alanlarda aktif olmalıdır.
Mesela, düne kadar Filistinlilerin haklarını savunmak için batılı sivil toplum örgütleri faaliyet gösteriyor, Filistinlilerin din kardeşleri olan bizler onları sadece seyretmekle yetiniyorduk.
Asya'da Afrika'da ve dünyanın öteki bölgelerinde yaşanan insani dramlar karşısında bizler sadece seyirciydik.
Bugün durum çok farklı. Artık Türkiye merkezli sivil toplum örgütlerinin dünyada ayak basmadıkları, ilgilenmedikleri ve yardım eli uzatmadıkları bölge kalmadı.
Devletimizi son on yılda güçlü kılmada ve itibarını artırmada bu sivil toplum örgütlerinin payını unutmamak gerekir. Türkiye büyük devlet olmuşsa, biraz da bu sivil toplum örgütlerinin sayesinde olmuştur.
Dünyanın dört bir yanında eğitim veren Türk okullarından tutun, Deniz Feneri, Yardımeli, Cansuyu, Kimse yok mu, Bab-ı Alem gibi sivil toplum örgütlerimiz devletimizin ve milletimizin bütün dünyada gönüllü temsilciliklerini yapmaktadırlar.
Tabii en başta İHH.
Bu sivil toplum örgütleri sadece yardım eli uzatıp gönüllü temsilcilikler yaparak yüzümüzü ak etmekle kalmıyorlar, kimi uluslar arası sorunların çözümünde de artık aktif rol alabiliyorlar.
Siyasi diplomasinin yeterli olmadığı dönemlerde insani diplomasiyi bu sivil toplum örgütleri devreye sokabiliyorlar.
İnsani diplomasi başarısının son örneği Suriye'de 60 gündür kendilerinde haber bile alınmayan gazeteciler Adem ve Hamit'in, İHH tarafından bulunması, görüntülenmesi ve aileleriyle görüştürülmesidir.
Müthiş..
Harika..
Bu insani diplomasinin başarısı tabiî ki yılların tecrübesinin ürünüdür.
Suriye ile ilişkilerin gergin olduğu süreçte resmi temasların olumlu sonuç vermesi elbette ki beklenemezdi. Böylesi zamanlarda sivil toplumun devreye girmesi beklenir. İşte İHH artık insani diplomasi alanında da etkili misyon ifa edebileceğini ispat etti ve resmi ağızdan yok denen kayıp gazetecileri bulma başarısını gösterdi.
İHH'yı kutlayalım ve İHH gibi bir sivil toplum örgütümüz olduğu için iftihar edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.