Müslüman Siyasetçinin Özellikleri
Birincisi: Müslüman bir siyasetçi asla yalan söylemez. Müslüman bir toplum (şayet şuurlu bir Müslüman toplum ise) yalan söyleyen bir siyasetçiyi asla tutmaz ve desteklemez. Yalan söylemek bir ahlaksızlıktır. Bu ahlaksızlığı bir siyasetçi yaparsa yalanın yanında suç da işlemiş olur.
İkincisi: Müslüman siyasetçi, şahısları ve halkı aldatmaz.
Üçüncüsü: Müslüman siyasetçi, bir konuda bir söz verirse onu, mutlaka yerine getirir. Yerine getiremezse özrünü beyan eder ve helallik diler.
Dördüncüsü: Müslüman siyasetçi, siyaset yoluyla zengin olmaz, bırakın haram kazanç elde etmeyi, helal bile olsa kazanç peşinde koşmaz. Hizmete bir ceketle başlamışsa, diyelim on beş sene sonra yine bir ceketle sona erdirir. Hattâ bazen o ceketi de kayb etmiş olur.
Beşincisi: Müslüman siyasetçi, adalet kurumunu "Dostlara, yakınlara, yandaşlara kıyak yapmak, düşmanlarının kafasını kırmak" için kullanmaz.
Altıncısı: Müslüman siyasetçi, bütün emanetlerin ehliyet sahibi olanlara verilmesi için çalışır. Hatır gönül ile hiç kimseye iş, makam, memurluk, müdürlük, şeflik verdirtmez.
Yedincisi: Müslüman siyasetçi çok ve boş konuşmaz; az, öz ve hikmetli konuşur.
Sekizincisi: Müslüman siyasetçi öyle ahlaklı, faziletli, güvenilir, takdir edilen bir kimsedir ki, onun bu üstünlüklerini düşmanları, rakipleri, karşıtları da kabul ve teslim eder.
Dokuzuncusu: Müslüman siyasetçi kendini övmez ve övdürmez. Bir makam ve mevkie geçerse yağcıları, yalakaları, kemik yalayıcılarını yanına yaklaştırmaz. Meddahların suratlarına toprak saçar.
Onuncusu: Müslüman politikacı siyasî hizmeti ateşten bir gömlek olarak görür.
On birincisi: Müslüman politikacı kendisine hizmet etmez. İslam'a, Kur'ana, Sünnet'e, fıkha, ahlaka; vatana, millete, devlete hizmet eder. Müslüman politikacı her hâl ü kârda bozuk düzene, çarpık sisteme asla hizmet etmez.
On ikincisi: Müslüman politikacı, herhangi bir suç işleyen akrabasını, oğullarını, kızlarını, damatlarını, gelinlerini, hısımlarını korumaz, onlara arka çıkmaz. Hz. Ömer radiyallahu anh'a "Oğlun, içki içerken cürmümeşhud (suçüstü) halinde yakalandı..." haberini vermişler. Önce, Şeriatın emri üzerine ona sopa vurun demiş. Sonra "Siz, benim oğlum diye sopaları gereken şekilde vurmayabilirsiniz, bana getiriniz..." demiş. Bizzat sopa vurmuş ve oğlu ölmüş...
On üçüncüsü: Müslüman politikacı halktan ve ülke gerçeklerinden kopmaz. Bir ayağı hep halk içindedir.
On dördüncüsü: Müslüman politikacı, Allahın kendisini murakabe ettiğinin bilincindedir. Ona göre konuşur, ona göre hareket eder.
On beşincisi: Müslüman politikacı mütevâzı ve kanaatli yaşar; israftan, lüksten, ihtişam ve debdebeden, gurur, kibir ve gösterişten kaçar. Onun evini, sofrasını, elbise dolabını, özel otomobilini görenler sadeliğine şaşar.
Bu konuda yazılacak daha çok şey var ama bu kadarı fikir vermek için yeterlidir sanırım.
Böyle olan bütün Müslüman siyasetçilere selam ve hürmetlerimi takdim ediyorum. Yaşları benden küçük de olsa, faziletleri dolayısıyla hepsinin ellerinden öperim.
Kendilerine dua eder, onların da bu fakir hakkında dualarını beklerim.
Allah onlara hayırlı başarılar versin, sonları iyi olsun.
* (İkinci yazı)
Almanya'da Tahlil Ettirilmeli
Medyada birkaç günde bir, bozuk gıdalarla ilgili perakende bir haber yayınlanıyor... Bunlardan biri zehirleyen, kanser yapan bozuk kaşarlar. Tüketim tarihi geçmiş, küflenmiş eski kaşarları yeniden eritiyorlar, içine mis gibi kokan kimyevî kaşar aroması katıyorlar ve piyasaya arz ediyorlarmış. Zehir küpü!..
Peki sayın Bakanlık, sayın belediyeler ne yapıyor? Vazifelerini yaparak halkı koruyorlar mı, yoksa vazifelerini yapmıyorlar mı?
Cevabı siz veriniz lütfen...
Bu işler haftada bir patlatılan haberlerle düzelmez.
Bozuk, boyalı, aromalı, yüzlerce çeşit kimyalı besin maddelerine ve içeceklere karşı topyekûn savaş başlatılmalıdır.
Amansız ve zamansız bir savaş.
İddia ediyorum:
Halka yedirilen gıda maddelerinin içirilen yüzlerce çeşit boyalı maddenin büyük bir kısmı kanunlara aykırı olarak üretilmektedir, sağlığa zararlıdır, halkı zehirlemektedir, bu mesele sinsi bir soykırım halini almıştır.
Maddî imkanım olsa şunu yaparım:
Noterler vasıtasıyla piyasadan yüz çeşit gıda maddesi ve içecek, meyve, sebze örneği alırım, bunları yine noter eliyle Almanya'ya veya başka medenî bir ülkeye gönderip tahlil ettiririm.
Analiz raporları gelince seyr eyleyin siz gümbürtüyü...
İçinde bir damla gerçek bal bulunmayan mısır şuruplu, aromalı, bal boyalı halis ballar. (Şimdilerde isim değiştirdiler...)
Üzerinde dana yazan o biçim sucuklar mucuklar...
Soyu bozuk soyadan yapılmış etler...
Hormonla, kimyasal gübreyle yetiştirilmiş domatesler...
Ya sütler ya sütler... İçenlere zindelik ve enerji veren, yataklara seren o sütler.
Boyalı, kimyalı ekmekler...
Memba sularının bir kısmı...
Hatırlıyor musunuz, birkaç hafta önce, bol bol boyalı gazoz içen bir kadın ölmüştü...
Ancak sabun yapımında kullanılabilecek, soğukta sıkma halis muhlis, ekolojik zeytinyağları...
Yüz çeşit gıda maddesinin, meşrubatın, meyve ve sebzenin noter kanalıyla piyasadan alınıp bir Avrupa ülkesinde tahlil ettirilmesi çok para istemez. Nihayet at değil, deve değil...
Bu iş niçin yapılmıyor?
Ah bir yapılsa, bütün Türkiye ayağa kalkar... Üst üste küp dizmişler, en alttakini bir çektiniz mi seyr eyleyin siz gümbürtüyü. Ah sucuklar... Ah ekmekler... Ah aromalı, boyalı, korumalı meşrubat... Ah mısır şurubundan ballar... Ah kilosu 9 liraya et sucukları... Ah zehirlenen, çürüyen milyonlarca halk... Ah sevinçlerinden ellerini ovuşturan ilaç fabrikaları... Boyalı gazozları içen kuvvetle geğiriyormuş... Geğirmek zindeliktir... İç iç iç... Ye ye ye...