Madımak ve Danıştayda kulağı delik 2 kadın!
Enteresan değil mi; bizim tarafın kadınlarına bir hâller oldu... Kafalarını takmışlar Cihanın poşusuna, çıkmışlar maraton koşusuna!..
Efendim, olay şu:
20 Şubat 2010 tarihinde, saat 21.45 sıralarında Kâğıthane Etibank Caddesi üzerinde toplanan ve yüzlerini poşu ile kapatan bir grup genç; Kürtçe slogan atarak, bir marketin camlarına ve yollara ellerindeki molotof kokteyllerini atıp, ağır hasar verirler.
İşte o poşulu gençlerden biri de, Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği öğrencisi Cihan Kırmızıgüldür!..
25 ay tutuklu kaldıktan sonra 23 Martta serbest bırakılan Cihan Kırmızıgül hakkında 11 Mayıs günü duruşmada karar çıkar... İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, hem de oybirliği ile Kırmızıgül hakkında molotof kokteyli atmak ve patlayıcı bulundurmaktan toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verilir!...
POŞU DEĞİL, MOLOTOF!
İşte bu karar üzerine; özellikle bizim mahallenin kadınları, başladılar yazılar döşenmeye...
Poşuyu mu çok sevdiler, yoksa, kilo fazlalığını eritmek için koşuya mı karar verdiler bilemiyorum ama, 11 yıl 3 ay hapis cezası alan Cihan Kırmızıgül için yoğun bir kampanya başlattılar:
Poşu taktı diye cezaevinde!..
İnsafsızlık!.. Vicdansızlık!..
Bir insan, sırf poşu taktığı için hiç cezalandırılır mı?
Genç bir delikanlı, nasıl böyle bir cezaya çarptırılır?.. Ne yani, bu ülkede poşu takmak yasak mı?
Poşusuna ve gencecik hayatına el konuldu!..
Poşu Poşuna 11 yıl!
Haber ve yazılarda, poşuya dikkat çekiliyor ve böylece olayın aslı gözlerden kaçırılıyordu!..
Çünkü Cihan Kırmızıgül;
Yüzüne taktığı poşudan dolayı değil, markete attığı molotof kokteylinden dolayı ceza almıştı!..
Kaldı ki; bu ülkede binlerce, on binlerce ve belki milyonlarca insan poşu takıyor ama hiç kimseye ceza verilmiyor!..
Demek oluyor ki;
Verilen cezanın poşu ile ilgisi yok!..
Cezanın asıl sebebi, molotof atmak!..
Ne var ki;
Olayın molotof tarafı sürekli dikkatlerden kaçırıldı ve poşu öne çıkarıldı!..
Tıpkı, Pınar Selek olayında olduğu gibi... Malûm, Pınar Selekin de bombacı oluşu unutturulup, sosyologluğu öne çıkarılmıştı!..
Bu sahiplenmenin adına; ister hemcinslik deyin, ister ideolojik dayanışma deyin, farketmez... Ortaya çıkan manzara şudur: Poşu öne çıkarılarak, olayın molotof yönü maalesef dikkatlerden kaçırılmış, yani konu çarpıtılmış ve hedef saptırılmıştır!..
Bu haber ve yorumları okuyanların hafızalarında; poşu takan gence 11 yıl hapis verildiği kalacaktır!..
Evet, bu ceza molotoftan değil, poşudan verilmiş gibi hatırlanacaktır!..
TANSEL HANIMIN KULAĞI
İşte, Psikolojik harp tekniği dedikleri, tam da budur!.. Olgu ne olursa olsun; algıları yönlendirmeyi başardın mı, psikolojik üstünlük kazanırsın ki; bunun, yakın tarihimizdeki örnekleri çoktur.
Meselâ, Danıştay cinayeti..
17 Mayıs 2006da işlenen ve Mustafa Yücel Özbilginin ölümüyle sonuçlanan Danıştay baskınından kısa bir süre sonra, dönemin Danıştay Başkanvekili Tansel Çölaşan; tetikçi Alparslan Arslanın, saldırı esnasında tekbir getirdiğini, Allahın elçisiyiz, askeriyiz!.. Türban kararının cezasını çekeceksiniz! diye bağırdığını ileri sürmüştü!..
Ne var ki, bu açıklama;
Saldırıyı baştan sona yaşayan ve masanın altına gizlenerek canını kurtaran hakimlerden Ayfer Özdemir tarafından yalanlanmıştı... Ayfer Hanım; Katil, kin ve nefretle kaşlarını çatmıştı!.. HİÇBİR ŞEY SÖYLEMEDEN ateş etmeye başladı! diyordu!..
O zaman da sormuştuk, tekrar soralım:
Hiçbir şey söylemeden kurşun yağdıran bir katil, ağzını açmadan nasıl tekbir getirir ve nasıl slogan atar?... Kurşun seslerinin duyulmadığı bir binada; tekbir sesleri acaba nasıl duyuldu?!?..
Dahasını da soralım:
Olayı bizzat yaşayanlar tarafından yalanlanan bir ifade, acaba iddianameye nasıl girdi?..
Düşünebiliyor musunuz;
Tansel Hanım;
Kurşun sesinin bile duyulmadığı binada, tekbir sesini duyuyor!..
Ya kulağı delik olmalı ya da Şenal Sarıhan taktiği uyguluyor olmalı ki; Danıştay Cinayetine de Madımak benzeri bir karar verilsin!..
ATILMAYAN SLOGANA İDAM!
Efendim, bugün 1. sayfa manşetimizde, Kenan Kıranın haberinden de okuyacağınız gibi, derin bir tezgâh olan Sivas olaylarında, sanıklar önce protesto gösterisinden yargılanmışlar ve hafif cezalar almışlardı.
Ne var ki;
Ankara 1. Nolu DGMnin kararı temyiz edildi ve Yargıtay 9. Ceza Dairesine götürüldü...
Yargıtay 9. Ceza Dairesi de; altında Av. Şenal Sarıhanın imzası bulunan temyiz dilekçesine bakıp, kararını verdi:
Madımak sanıkları protestodan değil, idam talebiyle yargılanmalı!
İyi hoş da; Yargıtayın elinde nasıl bir delil vardı ki; DGMnin kararını bozup, idam istiyordu?..
Madalyonun öteki yüzünü bir mektup aydınlattı... Tutuklu bulunduğu Sincan F Tipi Cezaevinden Akite mektup yazan Sivas mağduru Bülent Düvenci, mektubunda demiş ki;
Şenal Sarıhan, hiçbir polis tutanağında olmayan, 7 saatlik kamera ve ses kayıtlarının hiçbir yerinde geçmeyen bir sloganı dosyaya ekleterek bizleri Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya teşebbüsle yargılattı... Sözde Cumhuriyet Sivasta kuruldu, Sivasta yıkılacak sloganının atıldığını iddia eden kişi Şenal Sarıhandır... Sarıhan suç vasfının değişip, bizim idamla yargılanabilmemiz için verdiği dilekçede bu sloganı eklemiştir.
Avukatlarımızın tüm itirazına rağmen, ayak oyunları ile Ankaraya getirdikleri dosyaya bakan seçme hakimler, bir avukatın iddiasını delil gibi değerlendirdi.
Dosyanın hiçbir yerinde bu sloganla ilgili bir veri yok. Tamamen Sarıhanın icadı bir slogandır. Maalesef dönemin militan yargısı ile işbirliği içinde sözde suç delili üretilmiştir.
ONLAR İÇERİ ATILMALI
Bülent Düvencinin bu iddiası, çok ciddi bir iddiadır!.. Bu dâvâ yeniden görülür ve deliller ortaya konulursa var ya; Sivas mazlumlarının tamamı dışarıya çıkar, onların yerine de Av. Şenal Sarıhan başta olmak üzere, o dönem 9. Daire Başkanı olan Demirel Tavi, Hasan Gerçeker, Mater Kaban, Şule Erol ve Süleyman Erkan içeri girerler!..
Girmeleri de gerekir!..
Öyle ya;
Bir avukatın üretip, uydurduğu sloganı, siz nasıl delil kabul eder ve kararınızı ona göre nasıl verirsiniz?..
Düşünebiliyor musunuz;
Avukat Hanım Ankarada, ama Sivasta atılan sloganı duyuyor, mahkeme de bunu kabul ediyor!..
Şu hâle bakın;
Sanıkların idamla yargılanması için, atılmayan bir slogan icat ediyor ve diğer sloganların arasına; Cumhuriyet Sivasta kuruldu, Sivasta yıkılacak sloganını da sıkıştırıyor!.. Mahkeme de, olmayan bu sloganı delil kabul edip, kararını veriyor: Sanıkları idamla yargılayın!
Şenal Sarıhandan başlamak üzere, kararı veren Yargıtay 9. Daire Başkanı ve üyelerinin sanık sandalyesine oturtulmasını istemek, herhalde rövanşa girmez!..
İsterse girsin!..
Delil üretip, mahkemeyi yanıltmak nasıl bir suç ise, mahkemenin o delil(!)e sazan gibi atlaması da suç olsa gerek!.
Şahsen ben;
Bizim tarafın kadınlarından; poşunun peşinde koşu yapmak yerine Danıştay ve Madımakta dönen dolaplara kafa yormalarını beklerdim!..
Ama Danıştay ve Madımak gibi konular, biraz cıss değil mi?..
Kafayı poşuya takmayın hanımlar, derine gelin, derine!..
Bu da halkın şikâyetleri
İnsanın olduğu bir yerde, elbette şikâyet de eksik olmaz... Çünkü, herkesi memnun etmek mümkün değildir... Ama, bu şikâyetler en aza indirilebilir... Yeter ki, halkın sesine kulak verilsin...
¥ Vekil imamlar yarın kadrolu imam sınavına girecekler... Meselâ, Gümüşhanede oturan imam, Trabzonda sınava girecek... İşte burada, maalesef bölgecilik yapılıyormuş... Öncelik; sınava Trabzondan girenlere veriliyormuş!.. İddialar bu yönde... Diyanet, şikâyet konularına el atarsa, sevinirim... Ki, böylece, bazı karga sesli müezzinlerden de kurtulmuş oluruz...
¥ Astsubaylar, telefon yağdırmaya devam ediyorlar... Son kararnameden biz faydalanamadık diyorlar... Sadece 80-90 astsubay faydalanmış... Dilerim, konuya yeniden bakılır ve astsubayların şikâyetleri giderilir.
¥ AK Partinin il veya ilçe başkanı olup da; adaylığa başvuru formlarına AKP diye yazan ve Genel Merkez tarafından maalesef kabul edilen isimler varmış... Başbakan, özellikle AK Parti derken, AKP diyen adamlara nasıl görev verilir?..
¥ Öğretmenlik için KPSSye girdim, 87,2 puan aldım... 55 bin öğretmen alınacağı söylenirken 11 bin öğretmen alınınca, 87,2ye rağmen atamam yapılmadı... Bizlere ümit verip de, karamsarlık yaşatanlar, acaba vicdanen rahat mı?..
¥ Hadi, bakanlardan vazgeçtik, milletvekillerine ulaşmakta da zorlanıyoruz... Bir defasında, Mardin Milletvekilinin sekreterine ulaştık, işitmediğimiz azar, duymadığımız hakaret kalmadı... Bunu, AK Partili vekillere yakıştıramadık...