Massignondan Michael Auna...
Türkiyede de bazı partiler veya siyasiler Kerbela meselesini güdeme getirdiler. Başbakan Erdoğan bir ara Bahreyn konusunda aynı kavramı kullandı lakin daha sonra bu deyimi onun aleyhine kullanan siyasiler oldu.
Asıl Kerbela ikinci kez Hama ve Humusta yaşanmasına rağmen nedense Bahreyndekiler Kerbelanın yeni şehitleri oluyor ama Hama ve Humustakiler olmuyor! Sünni oldukları için mi? Bu tekelistanı kim kurdu? Maalesef Lübnanda cumhurbaşkanı olmak isteyen ve bunun Hizbullah vizesinden geçtiğini bilen Michael Aun da aynı edebiyatı kullanmış ve Hazreti Mesihin acılarıyla(passions) Kerbelanın acılarının aynı olduğunu söylemiştir. Kendisi gibi acaba Mesih silah kullandı ve Lübnanlıların kanını mı döktü? Velhasıl, Michael Aun kötü bir siyasi tacir. Sabıkalı olmasına rağmen Hazreti Mesihin tabirlerini kullanabiliyor. Hazreti Mesihin mirasını istiyorsa elinin temiz olması ve kandan azade olması gerekir. Hem kanlı hem de üstelik kindar. Komşusunu seveceği yerde çoğunluktan nefret ediyor ve Hizbullah ile çoğunluğa karşı kutsal olmayan bir ittifaka giriyor. Bu ittifak Yaser Zeatirenin yazdığı minvalde İran devriminden beri ve hatta daha öncesi de var çoğunluğun iradesini felç ediyor ve atıl bırakıyor. Nispi farklarla da olsa Irak, Suriye ve Lübnan da durum böyle. Amerikan işgalinden sonra Irakta ve 50 yıldır Suriyede ve 1980li yıllardan itibaren de Lübnanda Sünniler şöyle veya böyle iktidarın dışına itilmiş durumdalar. Lübnanda anayasa gereği başbakanlık makamı Sünnilere ait olsa da Mikati örneğinde olduğu gibi onu tayin eden 8 Mart bloku. Irakta seçimi Irakiyye Bloku kazanmasına rağmen İran-ABD desteğiyle hükümeti Nuri Maliki kurdu. Gerisi malum. Bu ülkelerde veya bir kısmında çoğunluğa karşı bir azınlık ittifakı var ve bu ittifak yanına Batıyı da almak istiyor. Bartholomeos Türkiyeyi ABDye şikayet ettiğinde onu tebrik etmeye gidenler Aun-Hizbullah koalisyonunun Türkiye uzantıları veya yandaşlarıydılar. Patrikhanenin gönüllü avukatları da malum.
¥
Ahmedinejad da Lübnanda Bintü Cümeyyel de yaptığı konuşmasında Aun gibi bu azınlıklar ittifakının iki hamisinden birisinin Mehdi diğerinin de Mesih olduğunu söylemiştir. Bu mücerret bir benzetmedir ve ma enzelallahu biha min sultan ayetinin işaretiyle kendinden menkul bir yakıştırmadır. Bazıları da bu azınlıkların çoğunluğa tahakküm etme gayretini ehl-i zahir ile ehl-i batının mücadelesi olarak takdim etmeye çalışıyor. Bu tasnife göre, bütün dinlerin ehl-i batını yani ezoterikleri ehl-i zahire karşı birleşmiş vaziyette. Güya bu selefilere karşı batinilerin/ezoteriklerin bir mücadelesi veya savunma hattının direnişidir. Bunlar güya hariçte İsraile dahilde de çoğunluğa karşı direniyorlar. Direniş adıyla Sünnileri paranteze alıyorlar. Bazıları da bunu sınıfsal bir mücadeleye sokuyor ve dağ halklarının Sünni tacirlere karşı kalkışması olarak görüyor. Bazıları da çoğunluğun şevketini kırmak için mezhebi azınlıkların dayanışması gerektiğini savunuyor. Bazıları da tarih boyunca ezen Sünni tiranlar ezilenlerin ise diğer mezhep mensupları olduğunu savunuyorlar ve şimdi İran devriminden beri bu denklemin değiştiğini ve tablonun tepetaklak olduğunu söylüyorlar. Bazıları da her mezhebin bir altın çağı ve yükselme dönemi olduğunu ve Nasır ve Saddam dönemlerinde Sünnilerin yükseldiğini şimdi de sıranın Şiilere geldiği yorumunu yapıyorlar! Galiba Nasır ve Saddam döneminde İhvanın başına gelenleri göz ardı ediyorlar. Bütün bu yorumlardan azınlık dayanışması ve tahakkümü için bir gerekçe üretiyorlar.
¥
Kuveytli Abdullah Fehd nefisi buna Safavi refleksi diyor. Sünnileri karalamak için Safavi ekseni günümüzde bazı sloganlar üretiyorlar. Geçmişte Yezitçi veya nasibi kavramlarına mukabil günümüzde Türkiyede ulusalcıların da kullandığı ortak bir dille Amerikancı veya ılımlı İslam yaftası kullanıyorlar. Eskiden Uğur mumcu gibiler bu kavram yerine petro-dolar terkibini yeğlerlerdi. Şimdi gelini Hizbullah gazetesinde yazıyor. Lübnanda Şadi Mevlevi hadisesinde olduğu gibi aktif olan İslamcı Sünnilere aşırılar veya teröristler yaftası yapıştırılırken kalanlara da ılımlı ve Amerikancı İslamcı denilmektedir (http://www.almustaqbal.com/storiesv4.aspx?storyid=522102 ). Yani bu edebiyata göre, Sünnilerin kendilerine tabi olmadıkça hiçbir meşru alanı yoktur. Ya fanatikler ya da uşaklar zümresi. Ya ılımlı Amerikancılar ya da aşırı Kaideciler! Bütün faziletler ise onların! Hem tek meşru İslamcılar hem direnişçiler. Kısaca bu çizgiye mesafeli durmanız sizi ya Kaideci ya da ılımlı Amerikancı yapacaktır. Nitekim Pakistanda Ziya ul Hak bu çevrelerce ılımlı İslamcı ve Amerikancı olarak damgalanmıştır. Halbuki, muhtemel olarak onu öldürenler de Amerikalılar olmuştur. Buna mukabil, muhafazakar radikal olmalarına rağmen Taliban da yine Amerikancı olarak yaftalanmıştır. Ve onları yıkanlar, bu isnatta bulunanlarla birlikte Amerikalılar olmuştur. Ve onların yerini alan Karzai hem Tahran hem Washington tarafından desteklenmekte ve beslenmektedir. Dolayısıyla İran feleğinde deveran etmeyen her hareket karalanmakta ve meşruiyetini kaybetmektedir. Meşru kalabilmek için İran parantezine girmeniz gerekir. Merhum Fethi Yeken veya Şeyh Said Şaban çizgisi gibi. Ya mezhebi ya da siyasi olarak onların tesir ve yönlendirme sahasına girmeniz gerekir. Zira kendilerine göre tek meşru siyasi otorite onlardır. Haması da paranteze almışlardı lakin Hamas Suriye olaylarıyla birlikte bu oyunu devam ettiremeyeceğini anlamıştır. Sünniler Irakta Nuri Maliki, Suriyede Esat iktidarı ve Lübnanda Aun-Nasrallah koalisyonu tarafından dışlanmakta veya Safavi parantezine alınmaktadır. Batıda da bazı filozoflar ve özellikle Henri Gorbin ile Massignon azınlıklar ile Hıristiyanlar arasındaki ittifakının teorik altyapısını veya zeminini hazırlamışlardı. Aun şimdi bu çizgi üzerinden yürüyor. Nejad da onlara rehberlik yapıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.