Devrim yasaları Anayasaya uygun muydu?
Anayasal hukuk sisteminin en önemli ilkelerinden biri yasaların anayasaya aykırı olamamasıdır.
Madem ki böyle bir ilke var, o halde anayasaya aykırı olarak yapılmış bir yasa, yine hukuki tabirle mutlak butlan ile batıldır. Yani yok hükmündedir.
1921 Anayasasının TBMMnin görevlerinin sıralandığı 7. maddesinde, ahkâmı Şeriyenin tenfizi ilk sırada sayılır. 1924 Anayasasının 2. ve 26. maddeleri ise şu hükümleri ihtiva ediyor:
Madde 2.- Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır.
Madde 26.- Büyük Millet Meclisi ahkâmı şeriyenin tenfizi, .... gibi vezaifi bizzat kendi ifa eder.
Görüldüğü gibi 1921 ve 1924 Anayasalarına göre Türkiye, İslama dayalı bir devletti; TBMMnin görevlerin başında ise İslam Şeriatı hükümlerinin uygulanması yer alıyordu.
Ancak 1924 Anayasası 10 Nisan 1928 tarihinde değiştirilerek; 2. maddesindeki Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır ibaresi ile 26. maddesindeki ahkâmı şeriyenin tenfizi ibaresi çıkarıldı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti, dini olmayan bir devlet hüviyetine büründürüldü.
Anayasal hukuk mantığına göre yasaların anayasaya uygun olması gerektiğinden, işte bu 10 Nisan 1928 tarihine kadarki kimi devrim yasalarının zamanın anayasasına uygun olup olmadığına bakmak; bugünkü hukuki, idari, siyasi, sosyal, iktisadi ve diğer hususiyetleriyle bütün rejimin ve sistemin nasıl bir meşruiyet zeminine dayandığını, ya da dayandığı zeminin meşru olup olmadığını tesbit bakımından çok önemlidir.
O dönemin hukuki gerçeği şu: Devlet İslama dayalıdır ve TBMM, Şeriat hükümlerini yerine getirmekle mükelleftir. O halde ne yapılacaksa İslama ve Şeriata uygun olmalıdır ve İslama ve İslam Şeriatına uygun olmayan her düzenleme anayasaya aykırı olacaktır. Anayasal hukuk sistemine göre durum bu.
Şimdi de pratik gerçekliğe göz atalım, 10 Nisan 1928 tarihine kadar yapılan bazı devrim yasalarına dikkat edelim:
3 Mart 1924te Hilafet kaldırılarak İslami otorite yok edildi. Aynı tarihte Tevhid-i Tedrisat Kanununu yapılarak İslami eğitim sistemi iptal edildi, dinî eğitim veren bütün mektep ve medreseler kapatıldı. Yine aynı tarihte İslami mahkemeler kaldırıldı ve Şeriat Bakanlığı lağvedildi. 1 Kasım 1924de Musiki Muallim Mektebinde karma eğitime başlandı.
17 Şubat 1925de Aşar vergisi (Öşür) kaldırılarak İslami vergi sistemi terkedildi. 25 Kasım 1925teki Şapka Kanunu ile İslami kılık-kıyafet men edildi.
30 Kasım 1925te Tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. 1 Ocak 1926da yapılan Takvim değişikliği ile İslami takvime son verildi. 17 Şubat 1926da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ve 1 Mart 1926da kabul edilen Yeni Türk Ceza Kanunu ile İslam hukuku terkedilerek Hırıstiyan Avrupanın hukuki sistemi Müslüman topluma dayatıldı. 2 Mart 1926da kabul edilen Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun ile eğitim sistemi yeniden düzenlendi.
Bu devrim yasalarının ve uygulamalarının yapıldığı tarihte, Anayasal olarak Devletin dini İslamdı ve TBMM, Şeriat hükümlerine göre karar vermek zorundaydı. Ama tam da bu anayasal hükmün zıddına yasalar yapıldı.
Şimdi, hukuk mantığına göre baktığımızda, yukarıda saydığımız devrim yasaları, zamanın anayasasına aykırı değil mi? Bu sebeple de yok hükmünde sayılmaz mı? Hukuken yok ise, olmayan yasaların üzerine bina edilen rejim ve sistem meşru sayılır mı? Bugün itibariyle, yok hükmünde olan bir rejimin değiştirilmesi diye bir şey sözkonusu olmadığından, eski sistem halen geçerli olmaz mı? Bu yasaların bütün sonuçlarının giderilmesine yönelik bir anayasal düzenlemeye gidilmesi gerekmez mi? Yapılacak yeni anayasaya Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır ve Büyük Millet Meclisi Ahkâm-ı Şeriyenin tenfizi vazifesini ifa eder ibarelerinin eklenmesi icabetmez mi?
REJİMLE SORUNU OLANLAR
15 Mayıstaki yazıda, rejimle sorunu olanların, yazmaları halinde görüşlerini yayımlayacağımı ifade etmiştim. Bana yazan Muhammed Halid, Salman Raduyev ve Ebubekir Yılmaz, rejimle olan sorunlarını dile getiriyorlar.
Kurana aykırı hukuk sisteminden, Laiklikten, resmi ideolojiden ve buna dayanarak yapılan zulüm, baskı ve şiddetten, etnik ayrımcılıktan, İslamın hükümlerinin hayattan uzaklaştırılmasından, İslami eğitimin yasak oluşundan, Ümmet duyarlılığının devlet ölçeğinde gözetilmemesinden, mücahide terörist muamelesi yapılmasından, Şeri yargının olmayışından, İslami kimliği taşıyamamaktan, Batıyla birlik olup Müslüman ülkelere müdahale edilmesinden ve benzeri birçok husustan şikayet ediyorlar.
Demek ki birilerinin rejimle ciddi sorunları varmış. Rejimle kimsenin sorunu yok diyenlerin dikkatine sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.