Önce hayâ, sonra Safahat!
Son yıllarda Mehmed Âkife ve onun eserlerine olan ilgide görünür bir artış var. Mehmed Âkifle ilgili son iki yıl içinde bir hayli kitap yayınlandı. Safahatın muhtelif baskıları yapıldı. Muhtelif baskılar ifadesine açıklık getirmek lâzım. Bir taraftan prestij baskısı denilen Safahatlar basıldı ve bazı belediyeler ve partiler tarafından dağıtıldı. Diğer taraftan da, ilk ve orta öğretim öğrencilerine yönelik Safahattan seçmeler mahiyetinde bir hayli kitap yayınlandı.
Öncelikle Millî Eğitimce temel eserler arasında sayılmasından dolayı basılan Safahattan seçmeler kitapları üzerinde duralım. Ne yazık ki bunların bir çoğu, diğer temel eserler gibi ehil kimseler tarafından hazırlanmadı. Ömründe Safahatı baştan sona okumamış, Mehmed Âkifi doğru dürüst bilmeyen tüccar takımı bir hayli seçmeler kitabı piyasaya sürdü. Bunlardan şimdilik en sonuncusu Gençler İçin Safahat. (Hazırlayıcısının adını ve yayınevini ifşa etmeyi doğru bulmuyoruz.)
Küçük ebatdaki kitabın başında, hazırlayıcının uzun yazıları var (148 sayfa, neredeyse kitabın yarısı). Hazırlayıcı Âkifle, onun hayatıyla ilgili yazdıkça bilgisizliği, cehaleti daha fazla ortaya çıkıyor. Keşke, şiirlere açıklama koymadığı gibi, şairin hayatını, eserlerini, yaptıklarını da anlatmaya, tahlil etmeye çalışmasa idi!
Teşkilat-ı Mahsusa aracılığı ile Almanyadaki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berline gönderildi... (37) Mehmed Âkif Berline inceleme yapmak için gitmedi. Alman imparatorunun davetlisi olarak gitti ve Almanlara esir düşmüş Müslüman esirlere İngiliz ve Fransız emperyalizminin İslâm âlemini nasıl sömürdüğünü anlattı.
Balıkesirde yaptığı konuşma İstanbul hükümetini endişelendirmiş, Darülhikmetil-İslamiyedeki görevinden bu yüzden alınmış... Mehmed Âkif 3 Mayıs 1920de bu vazifeden azledilmiştir, konuşma ise Ocak ayındadır. Azlediliş sebebi, Ankaraya gittiği için vazife yapacak durumda olmamasıdır.
Buyurun bu kitaptaki saçmalardan bazı seçmeler: İstiklâl Marşının ödülü olan 500 lirayı orduya bağışlamış! Mehmed Âkifle ilgili güvenilir kaynaklarda bağışın hangi kuruma yapıldığı bilgisine kolaylıkla ulaşılabilir! (Nitekim bir başka yerde doğrusunu da yazıyor.)
Sakarya zaferinden (1921 Eylül) sonra İstanbula gelmiş! Âkifin İstanbula dönüşü 1923 Nisanında Birinci Meclisin feshedilmesi üzerinedir ve 1923 Mayıs başındadır.
Türkiye Cumhuriyetinin laik olması ilkesi kabul edilince tümüyle Mısıra yerleşti (sf. 39) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına laiklik ilkesinin girmesi 1937dedir, yani Âkifin vefatından bir yıl sonra!
Bir yandan da Kuranın Türkçeye çevrilmesine çalışıyordu. Ancak bu çeviri çalışmasını tamamladığı halde daha sonra bunun kendisince eksik olabileceği inancını taşımış ve yakılarak ortadan kaldırılmasını sağlamıştır. (sf. 39)
Bu müthiş malûmatın neresini düzeltelim! (Tabiî Türkçesini düzeltmeyelim!) Mehmed Âkif Kuranın Türkçeye çevrilmesine çalışmıyordu, TBMMnin verdiği bir vazifeyi yerine getirmek için Kuran tercümesi ile uğraşıyordu. Çeviri tamamlandıktan sonra eksik olabileceğinden değil, 1930larda dinde inkılâp hareketinin ortaya çıkması, bu arada Türkçe ezana geçilmesi üzerine, kendi metninin de Kuran yerine konularak namazlarda okutulmasından endişe etti ve bitirdiği halde tercümeyi teslim etmedi. Kendisi dönemezse imha edilmesini yakın arkadaşı İhsan Efendiye İstanbula giderken vasiyet etti, fakat yakılması nice sonradır, yani yakılarak ortadan kaldırılmasını (bizzat) sağlamamıştır!
Veteriner işleri müdürünün bir haksız kararı ile azledilmesi üzerine görevinden istifa etmiş... (sf.51) Azledilen veteriner işleri müdürü müdür, yoksa onun haksız kararı üzerine Mehmed Âkif mi azledilmiştir, veya başka bir şey mi kastediliyor? Anlayana aşk olsun!
Gelelim İstiklâl Marşının hikâyesine: O günlerde İsmet Paşa Garp Cephesi kurmay başkanı imiş. İstiklâl Marşı yarışması açılmasının söz konusu olduğu günlerde, İsmet Bey vardı, rütbesi miralay (albay)dı, İsmet Paşa yoktu. İsmet Bey, Erkân-ı Harbiye Vekili idi. Yani genel kurmay bakanı! Bu görevi ve milletvekilliği sürmek kaydıyla, Garp Cephesi kumandanlığına tayin edilmişti. (25 ekim 1920)
İsmet Paşa Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) milletvekili Rıza Nuru ziyaret etmişti.. Ankara hükümetinde nazır yok, vekil vardır. Nazır İstanbul hükümetinin kullandığı bir unvandır.
Çok sayıda şair yazdığı güfteleri Maarif milletvekillerine gönderdi. Hoppala! 1. Mecliste milletvekilleri maarif milletvekili, dahiliye milletvekilleri, harbiye milletvekili gibi vekaletlere göre mi tasnif ediliyordu acaba?
Kitabın neresine dokunsanız dökülüyor. Hele kitabın sonuna bir de kronoloji ve kaynakça konulmuş, bilimsel olsun diye zahir. Mübalağasız, hatasız satırı yok. Akif 1878de mahalle mektebine başlıyor, 1879da ilk okula! Ya mahalle mektebine de mahalle okulu de, ya da iptidai kelimesini kullan!
Mesela kaynakçada hiç bir yerde bulamayacağınız eserler var. Kuntay, Mithat Cemalin Ölümünün ellinci yılında Mehmet Âkif kitabı gibi. Bu kitap Ankarada 1966da yayınlanmış. Yani Âkifin vefatının 30. yılında. Mithat Cemal ise, ondan on yıl önce, 1956da vefat etmiş. Ama ileri görüşlü bir adam olduğu için, 30. yılın kitabını yazmış!
Büyük Yunus böyleleri için ne söylüyor bakın: Topuğa gelmez çaylar, deniz ile savaş eder!
Ya Âkif ne diyor: Oğlum önce biraz hayâ öğren!
Bir de telif gelirini Âkifin torunlarından bir hanımefendiye bağışlayacaklarını kitabın başına yazmışlar.
Kem âletle kemalat olmaz!
Eğer bu kitabın yayıncıları gerçekten dürüst insanlarsa, özür dileyerek yayınını durdururlar, bugüne kadar sattıklarının da bedelini iade edenlere ödeyerek imha ederler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.