Mağlup ruhlar!
Arap devrimini desteklemeyebilirsiniz. Lakin delilsiz bir şekilde karalamaya çalışmak ancak ruh hastalığıyla izah edilebilir. Tahran hizbinden bir arkadaş faraziler veya fantaziler üzerine gerçekler inşa ediyor. Diyor ki: Ya Burhan Galyon Suriyenin yeni cumhurbaşkanı olursa? Bu soruya herhalde verilebilecek amiyane cevaplardan birisi Emine Şenlikoğlunun bir kitabının başlığı olmalı: Sorularla gençliğin imanını nasıl çaldılar? Veya cevabı güncelleştirecek olursak: Sorularla gençliğin devrimine güvenini nasıl sarstılar, yıktılar? Faraza böyle bir şey olduğunu düşünelim. Bu dünyanın sonu olmaz. Burhan Galyon ilk seçimlerde veya en fazla ikinci seçimlerde başkanlık koltuğunu terk etmek zorunda kalacaktır. Suriyede kimse seçimle gelerek saltanat kurmadı. Bir veya iki defadan çok iktidarda kalamadı. İyi veya kötü halkın reyleriyle geldi ve reyleriyle gitti. Suriyeyi cehenneme çevirenler ise darbeciler oldu ve Esat ailesi darbeyle 50 yıldan beridir de tahttan inmedi. Bütün soruları Esat ailesinin meşruiyeti üzerine kurguluyorlar. Sırf bunun için doğmamış çocuğa adem-i meşruiyet donu dikiyorlar. Mürcifun bunun için gitmeli. İtalyan kaçık yazar Oriana Fallaci Doğmamış Çocuğa Mektuplar diye fantezi bir deneme kitabı yazmıştı. Şimdi Tahran- Şam eksenine yakın isimler Suriyede rejim değişmeden gelecek rejimin kurguları üzerinden Beşşar ve çetesine meşruiyet üretiyorlar. Yazık ki ne yazık! İslami kesimler 20 yıldan beri esasında siyasi bir seyrü sülük döneminden geçiyorlar. Olgunlaşıyorlar. Bazılarının ise bu zaman berzahında olgunlaşmak yerine içi geçmiş ve göynümüş. Bundan dolayı ceberut iktidarları İslami saymaya başlamış. Oysa ki, 20-30 yıl öncesinden her şeylerini paylaştıkları dostlarını gayri İslami ve Amerikancı görmeye çalışıyorlar. Bu hususta delil var mı? Delil diye sundukları kuruntular zamanın ilcaatıyla çaptan ve tahttan düşen İngiltere ve ABDnin eski müttefiklerinin hezeyanlarından başkası değil. Amerikan ve İngilizlerin fululleri (artçıları, uzantıları) şimdi iktidarı devralan İslami kesimlere çamur atıyor ve onları Amerikancılıkla suçluyor. Halbuki, yıkılan rejimleri Amerika ve İngiltere ile birlikte kurmuşlardı.
¥
İslami kesimler de zaferi Allahtan değil de kendilerinden bildiklerinden kimliklerine yabancılaşarak her şeye ve herkese kara çalıyorlar. Sanki adamlar Allahın vekilharcı. Sanki İslami olmak değerler üzerinden değil de şahıslar üzerinden tecelli ediyor. En çok da bu kesim Arap Baharına kara çalıyor. Bu ruh hastalığından başka bir şey değil. Bediüzzaman vaktiyle bunun teşhisini çok iyi koymuştur. Adam birileriyle iddiaya girmiş ve İslamın mağlup olacağını söylemiş. Bu inadından dolayı her gelişmeyi İslamiyetin mağlubiyetine yoruyor. Yahudilerin her sayhayı veya çığlığı aleyhlerine kopan bir fırtına saymaları gibi. Bu eski İslamcılar böyle şartlandığından dolayı Arap Baharı ile ilgili olumsuz her gelişmeyi hasretle ve iştiyakla bekliyorlar. Yeter ki ayağı sürçsün! Acaba tezimiz destekleniyor mu diye gözleri yolda ve kulakları kirişte. Adeta İslamın mağlubiyetini arzu ediyor. Fasit kıyaslarına göre Hak başka yoldan tecelli ederse bu hak olmaktan çıkar. Hak başka ellerde tecelli edince karalama furyasına giriyorlar. Halbuki, hakkaniyet geniş yürekli olmamızı gerektirir. Çünkü biz İslamın amirleri değil hadimleriyiz. Bunu Hasan Hudeybi duatun la kudat/yargıçlar değil davetçiler kavramlarıyla ifade etmiştir.
Hatta hasbel kader dostumuz olmayanların elinde bile tecelli etse hak namına sevinmeli ve mütelezziz olmalıyız. Mekke müşrikleri de Peygamberimizi Mekkenin ulularından (sanadid) görmediklerinden hakkın onun elinde tecelli etmesini yadırgamışlar ve mesajına düşman kesilmişlerdi. Allahu Alemu haysu yecale risaletehu. Allah nurunu kiminle tamamlayacağını bilir.
¥
Bediüzzaman Müslümanlar içine sızmış ve çöreklenmiş dehşetli bu bencillik hastalığını şöyle tasvir eder: Gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekberül-kebâiri icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir. Meselâ, birisinin bir sıfatından darılsa, mecma-ı evsaf-ı mâsume olan şahsına, hattâ ehibbâsına, hattâ meslektaşına zulmünü teşmil eder (Bu ifadeye aynen tanıklık eder ve bunu gördüğümü söyleyebilirim.) La teziru vaziretün vizre uhra (kimseye başkasının günahı yüklenmez)ya karşı temerrüd eder. Meselâ, muhteris bir intikam veya müntakim bir hilâfla bir kere demiş: İslâm mağlûp olacak, kalbi parçalanacak. Sırf o mürâi ruhtan gelen, yalancı fikirden çıkan meşum sözünü doğru göstermek için, İslâm mağlûbiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar, hasmın darbesinden mütelezziz olur. İşte şu alkışı ve gaddar telezzüzüdür ki, mecruh İslâmı müşkül mevkide bırakmış. İşte size dehşetli bir günah ve zulüm ki, ancak haşirdeki mizan tartabilir. Ve kis aleyha. Denildi: Mağlûbiyet mâlûmdu, biz bilirdik. Bilerek bizi belâya attılar. Dedim: Acaba Hindenburg gibi dehşetli insanlar nazarına nazarî kalmış olan gaye-i harp, sizin gibi acemîlere nasıl malûm ve bedihî olabilir? Acaba fikir dediğiniz şey (eliyazü billâh) arzu olmasın? Bazan zâlimane intikam-ı şahsî, arzuya fikir suretini giydirir...
Arzuya fikir sureti giydirmek. Ya da Uğur Mumcunun deyimiyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak. Mağlup ruhlar her şeyi mağlup görmek istiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.