Bir ipte iki cambaz
Eğitim sistemi bir ülkenin temel yapı taşlarının başında gelir. Malumun ilanı olan bu gerçeği bir kere daha hatırlatmak belki de gereksiz, ama bugünkü konumuz buna mecbur bırakıyor denebilir. Bizim kuşaklar da dahil olmak üzere birçok nesil bu ülkenin ezberci eğitim sisteminin dişlileri arasında öğütüldü. Cumhuriyet bir modernizasyon projesiydi ve tepeden inmeci karaktere büründürülmüştü. Bu projenin üreticileri açısından başarısı da ancak verilenin özümsenmesi, hiç soru sorulmaması üzerine dayandırılmıştı. Bu da genç dimağların sorgulamacı yetilerini geliştirememesi anlamına gelmekteydi. Bununla beraber analitik düşünce sistemi de gelişmeyecek, ezberle edinilen bilginin dışına çıkılamayacak, eldeki ve akıldakinin başka alanlarda nasıl kullanılabileceği de bilinmeyecekti. Zira analitik yetiler soru sormayı, verilene farklı açılardan bakmayı, konulara, her ne alanda olursa olsun belli bir miktar şüphe ile yaklaşmayı gerektirecekti. Sorgulayan bir nesil, maazallah Cumhuriyetin temel değerlerine de eleştiri getirir korkusu ile ezberci eğitim sistemine bizim batıcılar daha da bir dört elle sarıldılar onyıllardır. Olur da analitik yetiler kazanılsa belki de yeni nesiller sadece cumhuriyetin esaslarını değil, onlara kaşık kaşık yedirilen tarihimizle de alakalı ciddi itirazlar geliştireceklerdi... Velhasıl sonuçta düşünmeyen, düşünemeyen, bilgisi milli eğitim sistemi yoluyla verilenden menkul nesiller üretildi. Bakmayınız öyle her fırsatta bilimin ışığında gibi aydınlanmacı atıflarla üretilen cumhuriyet retoriğine, biraz dürtseniz altı boş bir sözler dizisinden başkasına çıkmaz yolları... Sonra özel dershaneler dönemi geldi.
Bizim nesiller de çattı onlara. Ama bizim zamanımızda ne bileyim lise son sınıfta dershane, hayatın tam ortasına gelir otururdu. Okul biter koş dershaneye şeklinde işleyen zincir bir sene insanı sıkar bunaltırdı. Ama sonra öğrendik ki iyi ki çocuklarımızın zamanında doğmamışız. Hele hele şimdikilere acıyarak bakmaktan başka bir çaremiz de yok... Çocuk çocuk değil sanki otomatik makine! Bir oraya koşturuyor bir buraya, ders üstüne ders, amaç? Test çözmek, sınav geçmek!
Bu sınav çocuğu hayata, hayatın imtihanına hazırlıyor mu... Hayır. Bilgi yanında beceri veriyor mu ki hiç o aldığı bilgiler dahilinde olmayan bir konu, bir durum ile karşı karşıya kalsın da hayati başarabilsin...ona da hayır! Ama çocuk koşuyor...bir oraya bir buraya koşuyor... O testi çözüyor, bu sınavı alıyor...ve durmuyor. Çünkü o bir makine! Makine gibi düşünmeden, verilmiş işi yapıyor...çünkü basılmış bir kere düğmesine! Durmuyor koşuyor...
Okullar varken dershaneler üretiliyor ve dershane zorunlu eğitim yuvası oluyor. Ama öyle bizim hatırladığımız gibi lise son sınıflık değil... İlköğretim birinci sınıftan itibaren... Okul ve dershane siyam ikizleri olarak kurumsallaşıyor. Yani yapışık, ayrılmaz ayrılamaz ikizler. Biri olmadan diğeri var olamıyor. Beraberce öğütüyorlar bu sefer genç zihinleri. Bugün tanık olduğumuz okul-dershane hikayesi işte böyle bir şey. Ama bir ipte iki cambaz oynar mı...hayır. Bakın hangi cambaz duramıyor düşüyor...ve bu yolda ne tür cambazlıklar yapılıyor...inşaallah devam edeceğiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.