Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Orhan Pamuk ödülün kıymetini bilemedi

Orhan Pamuk ödülün kıymetini bilemedi

Dünyada Nobel Ödülü alan tek insan Orhan Pamuk değil elbette. I. Dünya savaşı esnasında bir yıl, II. Dünya Savaşı yıllarına da dört yıl verilmeyen Nobel Edebiyat ödülü, 1901’den beri veriliyor.

Başlarda, hilesiz-hurdasız bir ödül olduğu bilinen Nobel Edebiyat Ödülü’nü ilk alan Sully Prudhomme (1901)’dur. İslam dünyasından, bu ödülü ilk alan, Mısırlı yazar Necip Mahfuz (1988), ikincisi de Orhan Pamuk (2006)’tur.

Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; Orhan Pamuk, Nobel Edebiyet Ödülü’nü Türkiye’ye ve Türkçe’ye kazandıran biri olarak tarihe geçmiştir. Bu, Türkiye ve Türkçe için önemlidir. Fakat Orhan Pamuk, bu ödülün değerini bilememiş; ödülü artı değerlerle daha da değerli hâle getirememiştir.

Nobel Ödülü alan diğer ülke edebiyatçıları, gerek kendi ülkelerinde ve gerekse dünyada etkisi olan insanlar olmuşlardır. Bunu yaparken, aldıkları ödülün değerini ve gururunu, kendi insanlarıyla paylaşmayı becerebilmişlerdir. Yani “Rabbenâ, hep bana” dememişlerdir.

Başka ülkelerde, Nobel Ödülü alanlar, nasıl ayrıcalıklar yaşıyor bilmiyorum. Mesela onlar VIP muamelesi mi görüyorlar; yemeğin en yağlı yerini hep onlara mı veriyorlar; onların tuvalet kâğıdı daha mı yumuşak oluyor bilmiyorum. Ama mutlaka bir ayrıcalıklı bir konuma geliyorlardır.

Bizim Nobelci ne yaptı?... Ödülü aldı. Ağız ucuyla “Ancak bu ödülü yalnızca şahsi bir onur olarak değil, temsilcisi olduğum Türk kültür ve edebiyatına layık görülmüş bir onur olarak değerlendiriyorum” dedi; sonra da yaşanan muhatarayı bahane ederek Amerika’yı vatan eyledi. Yani bu millete, ödül zevki yaşatmadı. Dünyanın bütün ülkelerinde, Nobel Ödülü alan edebiyatçılar, birer millî kahraman olurlar ve yaşadıkları gururu ve sevinci herkesle paylaşırlar. Üniversitelerde, sivil toplum kuruluşlarında konferanslar verirler, sohbetlere katılırlar ve halkıyla özdeşleşirler ama bizimki Amerika’nın bilmem ne sahillerinde Hindistanlı bir kızla “Vay gülüm denize dalayım mı/ Bir balık alayım mı” türküsü söyledi.

Vallahi hiç kimsenin, Pamuk’un aldığı maddi ödülde gözü yoktu. Benim de yok... Varsa gözüm çıksın, soyadım sadece “Açık” kalsın...

Pamuk, ödülü bireysel bir şey olarak gördü. Buna, eski dilde “hodbinlik”, yeni dilde “bencillik” derler. Zâten bizim aydın geçinenlerimiz, meşhur oluncaya veya kitabı çok satmaya başlayıncaya kadar “halk dalkavukluğu” yapar; imajı cilalanıp kitapları marketlerde deterjanla beraber satılmaya başladı mıydı, halka sırtlarını dönerler. Sanki başka bir ülkenin halkı ve başka bir ülkenin dili ile o seviyeye gelmişlerdir mübârekler.

Yazarımız Nobelli ama durduğu yer “no belli”; yani “belirsiz”...

Son günlerde ettiği, “Yok Türkiye iyiye gidiyordu yok sivilleşmeydi, yok demokratik gelişmelerdi...” lafları, ancak rüşvet-i kelâm kabîlinden sözlerdir. Bir de fantezist “Masumiyet Müzesi” açmaz mı?.. Tamamen PR’a yönelik bu müze oyununu da milat yuttu mu yani?..

Ne yalan söyleyeyim; Pamuk’un romanlarından bir cümle, bir sahne bile etkilemedi beni ve aklımda hiçbir düşünce özü, sorun tespiti ve çözüm teklifi kalmadı. İnanın, çalıntı roman meselesine veya fikrî farklılık konusuna hiç takılmadan ve objektif bir şekilde okudum romanlarını ama beni hiç zenginleştirmedi. Biraz Umberto Eco (Gülün Adı), biraz da Amin Maalouf (Yüzüncü Ad) modasına uyan “Benim Adım Kırmızı” ise, minyatür nostaljisinden başka bir şey değil... Hani “Elin oğlu tarihî roman yazdı; biz de yazalım abi...” hesabı bir roman.

Romanlarınla bu milletin değerine değer katmadın ama öyle veya böyle (Bu “öyle veya böyle”yi hiç tartışmam.) bir Nobel Ödülü aldın, tadını milletinle beraber çıkar birader.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi