Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Sayın Başbakanım:

Sayın Başbakanım:

Biliyoruz ki başınız oldukça kalabalık. Ergenekon, kapatma davası vesaire sizi çokça meşgul ediyor. Ancak dikkatinizi çekmek istediğim bir başka mesele var. Hemen konuya gireyim: Türkiye’nin ABD Büyükelçiliği ve İstanbul Konsolosluğu’nun Türkiye kadınlarına reva gördüğü muamele.
Bundan bir süre önce telefonunuz çaldı. Ankara’daydınız. Görevliniz, sizi arayan ve telefonda ağlamakta olan genç bir kızdan söz etti. Size ulaşamayacağı kendisine ifade edilerek telefon görüşmesi sonlandırılmıştı. Aradan beş dakika geçmiş veya geçmemişti ki genç kızın telefonu çaldı. Karşısında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı vardı. Şaşkınlık ve sevinci bir arada yaşayan genç kız meramını söyle anlattı size: “Sizi ABD Konsolosluğu önünden arıyorum. Başörtülü olarak okumak üzere ABD’ye gidebilmek için buradayım. Ancak bana kulaklarımın açık olduğu halde fotoğraf vermem gerektiği söylendi. Bunun dinime aykırı olduğunu söylediğimde dikkate alınmadı, hatta alaylı bir tavırla karşılaştım. “öyle şey olur mu, hiç mi kimse yok kulağını açmadan vize alan?” diye sorunca daha da küçümser bir tavırla, “Evet var, Başbakanınızın gelini” cevabını aldım.” Ağlayarak konuşmaya çalışan genç kızın sözlerini dinlerken Allah Allah diyerek şaşkınlığınızı ifade etmiş ve böyle bir uygulamanın bilginiz dahilinde olmadığını da eklemiştiniz. Küçük kız konsolosluğa geri döndü, bu sefer farklı karşılandı, bir yanlış anlama olduğu yönündeki mazeret beyanından sonra vizesini KULAĞINI AçMADAN aldı.
Ama bu bir istisna olarak kaldı. Sadece ve sadece Türkiye topraklarında bulunan ABD konsolosluklarında ve elçiliğinde bu manasız uygulama yüzlerce başörtülü kadının felahını kararttı bugüne kadar. Bunun en son örneği daha geçtiğimiz hafta kabinenizdeki bir bakanın yakını genç bir kızın başından geçti. Bu sefer konu kulak meselesinden de farklıydı: İstanbul Konsolosluğu’na, yedi senedir yaşadığı Amerika’da okuluna devam edebilmek için vizesini uzatmaya giden genç kızı kötü bir sürpriz bekliyordu. Kapıdan içeri alınmıyordu. Güvenlik dedektöründen geçebilmesi için başını açması istendi, Israr edildi. “Ne bilelim başının içinde bir şey saklamadığını(!)” dendi sırıtılarak yüzüne. Oysa herkes bilirdi ki biri makineden geçerken makine öterse alarmın nereden kaynaklandığını tespit ederdi otomatik olarak. Genç kız karşılaştığı tutuma itiraz etti. Baktı ki tavırlarında bir değişiklik olmuyor, dışarı çıktı, Babasını aradı. Bu arada alarma mahal vermemek için eve gidip üstünü tekrar değiştirdi. Ama başını açmadı. Hiçbir alarm sesi gelmese de görevliler Nuh deyip peygamber demediler. üç buçuk saat oracıkta bekletildi. Bu arada çirkin sözlerin, küfürlü ifadelerin kendi için kullanıldığını duydu. Şok oldu. Sinir harbi ve sözlü tacizle geçirilen bir günün sonunda vizesini aldı.
Derece derece artırılan bu eziyete dikkat çekmek istedim.
HITAMUHU MISK
Mustafa İslamoğlu Hoca’nın on altı sene önce mütevazı bir ortamda başlattığı tefsir dersleri geçtiğimiz Pazar günü on bin kişilik bir katılımın şahitliğinde Kur’an’a layık bir şan ile sonlandırıldı. Bu program gönüllerimize Türkiye’nin en iyi ağızlarından bir Kur’an ziyafeti çekmekle kalmadı, aynı zamanda da İlahi Mesaj’ın bu ülke insanı için ne anlam taşıdığını bir kez daha hatırlattı. Yığınlar ardı arkası kesilmeden İstanbul Gösteri Merkezi’ne akın etti. Fevç fevç. İçeriye giremeyen binlercesiyse dönüp evlerine gitmek zorunda kaldı. Milyonlar ekran başında Hilal tv ve Dost tv’den canlı yayınlanan programa ortak oldu. 1990 yılından bugüne “eksende insan, tavırda denge ve tasarrufta ihtiyaç” ilkesiyle insanımıza “Allah için” hizmet veren Akabe Vakfı’nın gözbebeğiydi tefsir dersleri. Akabe, “insani faaliyetlerin değil, faaliyetleri insanin hizmetine sunmayı” , “adalet ve itidal”i mihenk taşı yapmayı”, “ihtiyaç olmayan şeylerden uzak durmayı” şiar edinmişlerin yeridir.
Uzunca bir zamandır nakış nakış işlemişti Sayın İslamoğlu Kur’an mesajının ne anlama geldiğini, yüreklere. Sabırla ve titizlikle. Tefsir sadece İlahi Kelam’ın hangi ortamda ve ne şartlarda nazil olduğunu, yaşanan olayları anlamak ve anlatmak değildi İslamoğlu için. Aynı zamanda da onlardan bugüne bir ders çıkartmaktı. İste tam da bu sebepten dolayı çok önemli bir çalışma Sayın İslamoğlu’nunki. Kur’an’ı şimdiye kadar anlatılandan farklı bir boyuta taşıyor hoca. Yirmi birinci yüzyıla. Bu zaman ve çağda yaşayan, yürüyen, konuşan Kur’an olmak isteyenlere yol haritasını veriyor. Kur’an’ı, duvara asılan Kutsal değil, “Hayat Kitabı” olarak açıklıyor. Bu iki ciltlik gerekçeli meal-tefsiri Düşün Yayıncılık (www.dusunyayincilik.com, tel: 0212 528 12 26) Sayın İslamoğlu’nun ifadesiyle “Vahiyle inşa olmaya ve hayatı vahiyle inşa etmeye aday olan herkese” ulaştırıyor.
İslamoğlu’nun son tefsir dersine o gün bizzat katılırken içim umut doldu. ülkem için. ümmet için. ümmetin geleceği için.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi