Atatürk diyor ki: Çoluğu çocuğu kalmasın, götürün!
Türkiyede Atatürkün hakkıyla anlaşılıp anlaşılamadığı mevzuu bazı çevreleri uzun yıllardır meşgul ediyor. Devletin kurucu ve resmi ideolojisi olan Atatürkçülük/Kemalizm hakkında nedir veya ne değildir, nasıl yaşanır veya yaşanmaz? gibi en temel sorulara verilen cevaplarda ciddi müphemlikler, hatta zıtlıklar mevcutmuş gibi bir hava estiriliyor.
Belli dönemler veya çevreler tarafından öne çıkarılıp topluma dayatılan farklı Atatürkçülük modelleri tartışılmıştır. Haklı olarak hep şu soru sorulmuştur: Farklı hatta zıt Atatürkçülükler Mustafa Kemalin pragmatik siyasetinden mi, yoksa takipçilerinden mi kaynaklanıyor? Sahih ve de muteber Atatürkçülük nedir ve kim(ler) tarafından temsil edilmektedir? Bunlar zor sorular, çözümsüz problemler değil aslında.
Tezim şu: Adına enstitüler, akademiler, vakıflar, dernekler kurulan temellerinden Anayasa inşa edilen ve defalarca darbe gerekçesi kılınan bir ideolojinin belirsizliğinden bahsedilemez. Kurucusunun hayatı, yazılı ve fiili eserleri, daha önemlisi mirasçısı şahıs ve kurumlar apaçık ortadayken birbirinden farklı Atatürkler ve Atatürkçülükler de neyin nesi oluyor? Başka bazı konularda olduğu gibi maalesef Atatürk ve Atatürkçülük konusunda da sayılamayacak kadar somut veriye rağmen gizemli-şifreli içi boş komplo teorilerine müşteri toplama başarısının sırrı işte tam da buradan sırıtıyor bize.
Atatürk Gördü, Balyozcular Göremedi
Çetin Doğanın başını çektiği Balyoz cuntasının tutuklu sanıklarından Tümamiral Cem Aziz Çakmaka ait olduğu ileri sürülen ses kaydını dinleme imkânı bulamayanlara bu konuşmayı mutlaka dinlemelerini tavsiye ediyorum. Dinleyenlerin ise bir kez daha ama dikkatle dinlemelerinde fayda var. Neden mi? Atatürkçülük nedir ve Atatürkçüler bu ülkede, bu topluma neler yapar sorusunun cevabını hakkıyla verebilmek için.
Tümamiral Çakmak, cezaevine düşmenin de verdiği büyük bir moral bozukluğuyla önce içinde bulunduğu TSK yönetimini şöyle suçluyordu: 80den sonra menfaatlerine düşkün bir subay tipi yetiştirdik. Yürekli adam sayısı çok az. Zat-ı muhteremin itirafından da anlaşıldığı üzere dünyayı kendine hayran bırakan şerefli Türk kurmay subaylarının zekâsı, cesareti ve fedakârlığı filan gibi otomatiğe bağlanmış propagandaların aslı astarı yokmuş demek ki.
Peki, Balyoz cuntası olarak niçin Silivri Cezaevine düşmüşler? İşte tam bu konuda Tuğamiral Çakmak, müthiş bir ders veriyor herkese: Biz kendimize çok güvendik, ondan zayıftık. Ama bir daha böyle bir hata yapmayız. Oysa biraz sabredenler için cuntacı amiral asıl bombayı şu cümlelerle patlatıyordu: Atatürk isyan olduğu zaman çoluğu çocuğu kalmasın götürün, şehri götürün diyormuş. Adam görüyor yani. Çocuğuna kadar. Bu iş böyle.
Amiralden Garantili Atatürkçülük Dersi
Balyozcu Tümamiral Çakmak, bakın nasıl bir gelecek manzarası çiziyor bizlere: İki sene çok, bir sene içinde dışarıdakilerle çok ciddi bir hesaplaşma olacak. Manzara tam tersine dönecek. Aç kalacaklar. Bu ülkeden kaçacaklar çoğu. Çok kişinin canı yanacak.
Bir isyan veya isyan belirtisi olduğu zaman Atatürkçü subaylar ne yapacaklarmış bundan sonra? Çoluğuna çocuğuna kadar götüreceklermiş. Şehri götüreceklermiş. Darbe yapıp birkaç sene sonra geri çekilmek yokmuş artık. Acıma duygularına hiç yer vermeksizin sonuna kadar aç bırakmayı ve bu ülkeden tüm muhalifleri kaçıracaklarmış. Çünkü Atatürkün pratik örnekleriyle öğrettiklerine uygun hareket etmeyenlerin sonu hiç de parlak olmuyormuş. Silivri, Hasdal ya da Sincanda mahpusluk belasına duçar oluyorlarmış.
Biraz yakın tarihe dönelim ve üç soru soralım: Şeyh Said isyanı vesilesiyle kaç bin çoluk çocuk ve kaç şehir götürülmüştü acaba?
Ulu Önderin Menemeni yakın! emriyle Egede ve bütün Türkiyede nasıl bir hesaplaşma söz konusu olmuş ve hangi manzara yaşanmıştı?
Dersimde mağaralarda fare gibi zehirlenen ve geride kalıp subay ailelerin yanına yanaşma olarak götürülen binlerce çoluk çocuğun yaşadıkları acıklı bir hikâye değil de Atatürkçü ulus devlet idealinin basamaklarından bir basamak mıdır?
Ayrıca 1990lı yıllarda yakılarak boşaltılan köylerden geriye kalan on binlerce ailenin dramatik yaşam öyküsünün de mezkûr götürün emri ve teamülünden ayrı olmadığını da hatırlatalım.
Kemalist ulus devletin pek övündüğü Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini muhafaza ve müdafaa etmek için çoluğu çocuğu, hatta şehri götürmek gerekiyormuş demek ki.
Evet, gençler ve çocuklar! Tuğamiral Cem Aziz Çakmak amcanızdan Atatürkçülük dersi bu günlük bu kadar. Rahaattt!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.