Komploculuğun da bir sınırı var
Başbakan Tayyip Erdoğanın Uludere olayından sonra yaptığı her konuşmada dış odaklar sözcükleri mutlaka geçiyor. Çok fazla toz kaldıran Sizi tasmadan kurtardık, gittiniz uluslararası tasmayı boynunuza taktınız cümlesini de hatırlayacaksınız.
Uluslararası odak diye bir yerler suçlanınca, bazıları, Amma da komplocu oldunuz demek için hemen sıraya girer...
Öyle midir acaba? Uluslararası arenada komplo anlamına gelecek dümenler çevrilmez, ülkeler başka ülkelere karşı hep nazikçe mi davranırlar? Yoksa Komploculuk bu! diye ortalığa dökülenler midir esas komplocular?
Kendiniz karar veresiniz diye geçtiğimiz hafta Washington Post gazetesinde yayımlanmış bir haberi dikkatinize sunayım.
2009-2010 yıllarında İranda nükleer çalışma yapılan tesislerin bilgisayarlarına virüs saldırısı yaşanmıştı. Stuxnet adlı virüs yüzünden İranın nükleer çalışmaları büyük darbe yemiş, Tahran yönetimi bunun ülkelerine karşı İsrailin bir siber-atağı olduğu iddiasını seslendirmişti.
İrandaki resmi bilgisayar ağı altyapısını kuran Siemens firması önce virüsü, sonra virüsün ağır tahribatını inkâr etmiş, ancak bilgisayar güvenliği alanında çalışan firmalar işin vahametini görüp bütün dünyayı alarma geçirmişti.
Saldırıya uğradım diyen İran, saldırmakla suçlanan ülke İsrail olursa, birilerine yine Komplocu kafa, ne olacak deme fırsatı çıkar. Nitekim saldırının en yoğun olduğu günlerde, dünyanın dört bir yanında, bilimsel yetersizliğini örtbas etmek için İranın yaygara kopardığına dair haberler ortalığı kaplamıştı.
Washington Postta çıkan aylar sürmüş araştırmanın sonucu habere göre, Stuxnet gerçekten de İrana karşı İsrailin katkısıyla hazırlanan bir siber-saldırıymış... Amacı da, bilişim teknolojisi alanında çalışan bilimadamlarının yetersiz olduğunu İrana düşündürmek ve nükleer çalışmalarına bu yolla sekte vurmak imiş... Boşuna uğraşmayalım, mühendislerimiz uranyum zenginleştirme işini yapabilecek bilgi ve beceriye sahip değil dedirtmeyi amaçlıyormuş saldırılar...
Yalnız İsrail olsa iyi, İsrailin başını çektiği siber-saldırı aslında ABD projesiymiş ve onayı George W. Bush tarafından verilmiş olan operasyonu Barack Obama da sürdürmüş... Virüsün birkaç çeşidinin İrana karşı siber-savaşta kullanılması talimatını yenilemiş Obama... Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) İsraili de işin içine sokarak kotarmış virüsü...
Tabii bütün bu işlemler ulusal güvenlik şemsiyesi altında gerçekleştirildiği için harici gözlerden saklanmış... Operasyon dosyasının üzerinde top secret yazılı olduğu anlaşılıyor...
Demek ki neymiş? ABD bazı konularda İsrail ile ortak operasyonlar yapabilirmiş... Demek ki neymiş? Ülkeler başka ülkelere husumetlerini illâ sıcak veya soğuk savaşlar açarak göstermez, günün en etkili silâhı neyse onu kullanırmış... Demek ki neymiş? Bush ile Obama arasında bazı konularda fark yokmuş...
Önceki gün Bushla görüşen Obama ona boşuna Beyaz Saraya taşınınca seni daha iyi anladım demedi.
ABD ile İsrail elele İrana karşı siber-saldırıya geçti iddiası ortaya atıldığında Bu nasıl bir komplocu kafa diye itiraz edenler, aslında varolan bir komployu gözlerden saklamak için ortaya atılan gerçek komplocular olmuyor mu sizce de?
Başbakan Tayyip Erdoğanın Uludere sonrasında sıkça kullanmaya başladığı dış odak suçlaması yersiz midir?
Ya da şu soru: Hükümete yakın kaynaklardan beslenen bir dostumdan naklettiğim, Oslo müzakerelerinin internete düşürülmesiyle başlayan, MGKda yeni Kürt çözüm planı üzerinde mutabakat sağlandığı günün gecesi Uluderede 34 kişinin ölümüne yol açmış olayla zirveye tırmanan süreçte dış odak boyutu olabilir mi?
Üzerinde düşünesiniz diye sorduğum sorular bunlar...
Hükümete yakın bir başka dostuma, MGK kararı sonrasında PKKnın Suriyeli şef-militanlarından Fehman Hüseyinin yakalanması bekleniyormuş, doğru mu? diye sorduğumda, bana Deli misin? dercesine baktığını da ekleyeyim. Bizi DYP, Tayyip Erdoğanı Tansu Çiller mi sandın? diye de sordu dostum...
Komploculuğun da bir sınırı var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.