Siyonizmin izmihlali
Raid Salah ile bir ufuk turu yaptık. Filistinlilerin ve Yahudilerin zamanla yarış içinde olduklarını ve sadece taraflardan birisinin bu yarışı kazanabileceğine işaret etti. İslam ve Filistinin geleceğiyle alakalı olarak iyimser olduğunu ve bu iyimserliğinin boş bir temenniden ibaret olmadığını, gerçeklere dayandığını ifade etti. 1969 yılında Mescid-i Aksada Selahaddin Minberinin yakılmasıyla birlikte hayatımın en sefil ve kötü gününü yaşıyorum diyen Golda Meirin bir gün sonra ise sevinçle basının karşısına çıkarak: Hayatımın en talihli ve mesut gününü yaşıyorum dediğini hatırlatıyor. Golda Meiri kederlendiren Müslümanların yekvücut ve toptan bir şekilde İsraile tepki göstermeleri ihtimaliydi. Bir gün içinde endişelerin yersiz olduğunu görür ve sevince gark olur. Müslümanlardan toplu bir tepki gelmeyince kederi sevince tebeddül ediyor. Raid Salah yeni durumda yani Arap Baharıyla birlikte Golda Meirin kabrinde dört döndüğüne inandığını söylüyor. Yavuzun kabrinden gelişmeleri sevinçle ve kıvançla izlemesine mukabil Golda Meir gibilerin gelişmeleri kederle izledikleri tasavvur edilebilir. Yahudiler, gelecekle ilgili derin kaygılara büründükleri veya düştüklerinden dolayı zamanla yarışıyorlar. Bir taraftan Kudüs ve çevresini son hızla Yahudileştirmeye çalışırken diğer taraftan da İsrail devletini resmi olarak Yahudi devleti haline dönüştürmek istiyorlar. Yani İsrail devletini tersyüz ediyorlar. Theodore Herzl, Der Judenstaat /The Jewish State kitabını yazmış ve kuracakları devletin adını Yahudi Devleti olarak belirlemişti. Teorik kurucu Herzl, Yahudi Devleti derken fiili kurucu olan Ben Gurion devletin adını İsrail Devleti (Yakup) devleti olarak koymuştur.
¥
Şimdi ise İsrail yöneticileri geriye dönerek devletlerinin adını Yahudi Devleti koymak istiyorlar. Bunu yaparken Filistini hem dini/İslami hem de fiziki özelliklerinden arındırmak istiyorlar. Özellikle Yafa, Hayfa, Akka, Remle, Lüd gibi sahil boylarını Filistinlilerden boşaltırken ve arındırırken diğer taraftan da Kudüste dini anlamda tam bir Yahudileştirme kampanyası uyguluyorlar. İlk defa Mescid-i Aksa ile ilgili faaliyetlerini aleni ve açık hale getirdiler. İsrail Hayom (Bugünkü İsrail) gazetesi yapılan kazı faaliyetlerini açık etti. Bu da gösteriyor ki İsrail, hem tarihi hem de demografiyi Yahudileştirmeye çalışıyor. Arap Baharı ile birlikte İsrailin çevresinde yapısal bir dönüşüm yaşanırken Filistinliler arasında da nüfus artışı İsraili kaygılandırıyor. Bu refleksle elini çabuk tutmak istiyor. Birkaç yıldır İsrail devletinin adını Yahudi Devleti olarak değiştirmeye çalışıyor ve bunu Araplara dayatmaya çalışıyor. Halbuki, Araplar için ne biri ne de diğeri makbuldür. Ben Gurion, Kudüs olmadan İsrail olmaz ve Süleyman tapınağı olmadan da Kudüs olmaz demektedir.
İsrail Yahudileştirme kampanyasına hız verirken Butinin ahbaplarından Habib Cifri ve Mısır Müftüsü Ali Cumanın Kudüs ve Mescid-i Aksa ziyaretleri Filistinliler tarafından hoş karşılanmıyor. Raid Salah, bununla İsrailin bölgenin hükümranlığı kendisinde olmak kaydıyla Müslümanlara ibadet hakkını tanıyacağı mesajı verdiğini lakin hükümranlık hakkının devrinin mümkün olmadığını söylüyor. Kendisine 2007 yılından beri Mescid-i Aksaya girişinin yasaklandığını ve İngiltere dönüşünde yine kendisine bu meselenin tebliğ edildiğini hatırlattı. İkrime Sabri gibi Filistinin sembolü olan şahsiyetlere ve dört milyon Filistinliye Mescid-i Aksa yasak edilirken Mısır Müftüsü Ali Cuma gibilerine izin verilmesi düşündürücü değil mi?
¥
Raid Salah somut verilere göre, İsrailin zevalini aynel yakin surette görür gibi olduğunu beyan etmiştir. Bunun nedeni denklemin yeniden İslam üzerine oturmasıdır. Ben Gurion, sosyalist modellerin, demokrasi modellerinin ve devrimlerin kendilerini korkutmadığını tek endişe kaynaklarının İslam devinin (marid) uyanması olduğunu ifade etmiştir. Ben Gurionun halefi Şimon Peres de İslam kılıcını çekmiş olduğu halde bölgeye barış gelmez ve İslam kılıcını kınına sokmadan gözümüze uyku girmez ve endişemiz zail olmaz demektedir.
Son dönemlere kadar İslam denklemin dışına çıkmış idi. Nedeni, istibdat idareleri ve İslamın referans olmaktan uzaklaştırılması ve aynı çerçevede kavramların yerli yerinde kullanılmaması, içinin boşaltılması ve tahrif edilmesidir. Şehit yerine ölü, cihadın yerine seküler kavramlar ikame edilmiştir. Direniş, mücadele (kifah, nidal) gibi. Dolayısıyla kavramları ve ruh iklimini İslamileştirmedikçe eksen kayması devam edecektir. Arap Baharı yönümüzü yeniden ayarlıyor ve gerçek doğrultumuzu gösteriyor. Kafamızı BOP gibi konjonktürel kavramlarla doldurmadan ve onlara iman etmeden önce, Esad Beyud Temiminin İsrailin Zevali gibi kitaplarıyla ilgileniyorduk. Onları okuyarak kendimizi şarj ediyorduk. Peşinden 1993 yılında Bessam Cerrar gibi yine kimi Filistinliler İsrailin zevalinin 2022 (1444 hicri) yılına ayarlı olduğunu yazarak müjdelere müjde katmıştı. Şeyh Ahmet Yasin de 2015 ile 2021 ve 2027 yılları arasında İsrailin sonunun geleceğini Kuran istihraçlarına dayalı olarak ifade etmişti. Lakin nedense son dönemlerde İslami kesimler İslami referanslardan ziyade başkalarının referanslarına kulak kabartıyorlar. Siyasette de tevhit yerine siyasi natüralizme yani esbaba iman ediyorlar. BOP meselesi kabaca bunun işaretlerinden birisidir. Bugünün İslamcısı, İslami referansları ABD üzerinden karalamaya çalışıyor. BOPa inandığı kadar İslami referanslara inanmıyor. Mısırlı Prof. Ragıp Sercaninin ifade ettiği gibi, doğru istikameti bulmak ve rota tayin etmek için kavramlarımızın doğrusunu bulmalıyız. Kendi kavramlarımızı yeniden keşfetmeli ve izinden gitmeliyiz. Yoksa Yahudilerin Tihde sürünmeleri gibi biz de başkalarının BOPlarında sürünmeye mahkûmuz. Süleymanın asasını yiyen güve gibi güveler Amerikan gücünü kemirseler de biz yine ABDnin yenilmezliğine ve BOPun varlığına iman etmeye devam edeceğiz. Halbuki, Cenab-ı Hak, gücün izmihlaline güve ile işaret ediyor. Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.