Laiklik, Diyanet, Anayasa...
Türkiye için önce diyanet vardı, sonra anayasa ve nihayet laiklik.
Bu zamansırası (kronoloji) önemli... Tarihen diyanet önce geliyor. Daha önemlisi diyanetin öncesinde de din var.
Millî Mücadele Meclisi dinin son yurdunu kurtarmak için toplandı. Dinin son yurdu kavramı Mehmet Âkifin. İstiklâl Marşı şairi 1912de yayınlanan Süleymaniye Kürsüsünde kitabında şöyle söylüyor:
Müslüman mülkünü her yerde felaketler vurdu...
Bir bu topraklar kalıyor dinimizin son yurdu!
Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşanın imzasıyla yayınlanan Büyük Millet Meclisinin Memlekete Beyannamesinde bu kavram şöyle yerini buluyor:
İzmirini, Adanasını, Urfa ve Maraşını elhasıl vatanın düşman istilasına uğramış kısımlarını müdafaa edenleri, din ve milletlerinin şerefi için kan döken kardaşlarınızı arkadan size vurdurmak isteyen alçakları dinlemeyin ve onları Millet Meclisinin kararı üzerine cezalandıracak olanlara yardım edin, ta din son yurdunu kayıp etmesin, ta ki milletimiz köle olmasın.
Milli Mücadelede dinî muhtevanın ağırlığını Meclisin toplanır toplanmaz yayınladığı bildiri ayan beyan ortaya koyuyor. Bu beyannamede, vatan ve milletin kurtuluşu ile birlikte İstanbulun, işgal altında olan payitahtın, hilafet ve saltanatın da kurtarılacağı belirtiliyor.
Milli Mücadele askeri yönden, Büyük Zafer ve İzmirin kurtuluşu ile bitmiş sayılır (9 eylül 1922). Savaşı kazandıran fikir ve iman zemini, barışta mesele olur. Baş murahhas İsmet Paşa Ankaraya döndükten sonra, biz İslâm kaldıkça.. ile başlayan cümleler kurar.
Türkiye Müslüman kaldıkça, rahat bırakılmayacaktır. İstiklâlinden emin olamayacaktır. Çünkü İngiltere ve müttefiklerinin esas düşmanı İslâmdır. Onlar İslâmla mücadele ederken, Türkiyenin Müslüman kimliği ile var olması imkânsızdır...
Yeni Türkiye Milli Mücadelenin kabulleri üzerine değil, Lozanın kabulleri üzerine kurulmuştur. Bu kabuller, yeni Türkiyenin ideolojisi olur. 1924te Anayasa yapılırken, bu kabuller metne açıkça yansıtılamadı. O yüzden Anayasanın 2. maddesinde Türkiye devletinin dini dini islâmdır denildi. 1928e kadar Türkiye bir İslam cumhuriyeti idi. Bu arada 1924 Anayasasında Diyanet teşkilatından söz edilmediğini de hatırlatalım.
1928de Anayasa değiştirildi, 2. maddedeki ibare çıkarıldı. Yerine bir süre bir şey konulmadı. Gerçi CHP laiklik ilkesini 1927de kabul etmişti, devlet parti devleti olduğu için devletin de bu ilkeyi kabul ettiğini söyleyebiliriz. Anayasaya laiklik ve diğer 5 ilkenin yerleştirilmesi 1937dedir.
Evet resmen 1937de laiklik ilkesi Anayasaya sokuldu. Hem de nereye? İkinci maddeye, Türkiye devletinin dini dini islâmdır ibaresinin yerine.
Kısacası dinin yerine ideoloji konuldu.
Bu Anayasada Diyanet yokken mesele değildi. Fakat Anayasaya Diyanet konulunca, onun ne yapacağı da tarif edilmek zorunda kalındı. 1960 anayasacıları işi fazla ileri götürmediler ve 154. maddeyi şöyle yazdılar: Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
80 Anayasacıları bu kadarıyla tatmin olmadılar ve 136. maddeyi şöyle kaleme aldılar: Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
Laiklik din karşısında tarafsız kalmak değil mi idi? Din teşkilatını Devlet içine alırsan, laikliği nereye koyacaksın? 1924 Anayasasını yapanlar, bunun farkında olmalılar ki, Diyaneti Anayasada zikretmediler. 1980 anayasacıları ise, Diyaneti laiklik üzerinden tarif ettiler.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Patrikhanelere, hahambaşılığa siz din hizmetlerinizi bizim laikliğimize göre tarif edin diyebilir misiniz?
Derseniz ne olur? Heybeliada Ruhban okulu gibi bitmez tükenmez bir mesele icad edersiniz!
Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, Anayasadaki bu problemli maddenin yeni metinde yer almayacağını söylemiş.
Doğrusu bu! Şimdi anayasaya dinin yerine laikliğin konulmasını normal sayanlar, buna şiddetle itiraz edecekler.
Onlara söyleyeceğimiz şu: Türkiye için laiklik konjonktürel bir durumdu. Yeni Türkiyenin yöneticileri o zaman istemeyerek bunu kabullendiler. Artık konjonktür değişti. Dayatmacı laiklikte yolun sonuna gelindi.
Laiklik dinin üzerinde baskı unsuru olmaktan çıkarılmazsa, anayasa da yeni olmaz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.