Yeni Pazar İpek Yakova
Karadağ, Rojayeden Sırbistan sınırını geçip, Yeni Pazara vardığımızda sanki Bursaya gelmiş gibiydik.
Ata yadigarı topraklar üzerinde yabancı gibi seyahat etmenin duygusallığı ise anlatılacak gibi değildi.
Sancak Yeni Pazardaki camilerin minareleri; esasında yerli ama bizim gibi yabancılaşmışlara öyle hüzünlü şeyler söylüyordu ki, kulaklarımız duymasın, gözlerimiz görmesin diye kendimizden kaçıyorduk.
Sancak, Balkanların en masum bölgesidir. Gökyüzünün açıklığı dışında sanki tüm dünyaya kapalılar, yahut dünya onlara kendilerini kapatmış gibi.
Kültür, inanç ve tarih turizmi açısından mutlaka görülmesi gereken bir bölge. Ekonomik bakımdan ise her konuda yatırım için son derece müsait bir yer.
Yeni Pazarda çarşı ve camileri dolaşıp gördükten sonra Kosovaya Mehmet Akifin baba memleketi İpeke döndük.
¥
İpek, ortasından nehir geçen ipek şehirlerden birisi. Müslüman Arnavut nüfusun ağırlıklı olduğu şehirde camilerin çokluğu göze çarpıyordu.
Konuşma imkânı bulabildiğimiz İpeklilere Mehmet Akifi sorduğumuzda hemen hepsinin bildiğine şahit olduk.
İpeke Türkiyenin ilgisi bir hayli fazla. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve dini eğitim kurumları, burada yaşayan Müslüman halka bir hayli hizmetlerde bulunuyor.
İpek İslam Birliği de bu faaliyetlere ev sahipliği yaparak, şehirdeki Müslümanlar arası sosyal hayatı canlı tutmaya çalışıyor.
İpeke veda ederek, Kosovanın büyük şehirlerinden Yakovaya geçtik. Yakova UNESCO tarafından koruma altına alındığından, Osmanlı eserlerinin pek çoğu ayakta.
Özellikle çarşılar ile Tekkeler fiziki olarak yaşıyor. Tekkeler esas amaçlarından uzaklaşmış olsa da geçmişlerini müze gibi ayakta tutmaya gayret ediyorlar.
Yakovanın sokaklarında dolaşırken; Safranbolu, Beypazarı veya Göynükte gezer gibi dolaşıyorsunuz.
Hangi sokağın başında dursanız, etrafınıza baktığınızda tanıdık bir bina, bahçe veya camiyle karşılaşıyorsunuz. Minareler yine toprağın kimlere ait olduğunu söylüyordu.
¥
Bu bölgeleri gezerken yıllardan beri beynimize zehirli bir ok gibi saplanan şu söz aklımdan geçiyor.
Dünyada mekân ahirette iman lazım. Bu sözü hemen hepimiz bilinçi ya da bilinçsiz kullanırız.
Peki ama ahirette imanı ne yapacağız? İman hesap gününe kadar lazım değil mi?
Demek ki, iman bu dünyada lazım. Mekân ise öbür alemde. Ahiretteki mekânı hazırlamak için bu dünyada iman gerekli.
Bu sözün doğrusu şudur oysa:
Dünyada iman ahirette mekân. Yanlış anlaşılmasın, Bu dünyada mekân olmasın demiyorum. İmanın önüne geçecek kadar olmamalı, kolayca bırakıp gidilebilmeli.
Yüzyıldır birbirinden iletişimi kopmuş bir Müslümanın omzuna bir başka Müslümanın; Kardeşim diyerek dokunması sanırım bir iman kardeşliğidir.
Bu dediğim sadece Kosova için değil, en yakın akrabamız, komşumuz ve kilometrelerce uzaktaki tüm Müslümanlar için geçerlidir.
Bilirsiniz, Mahşer günü yanımızda mekânlarımız değil, varsa imanımız olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.