Partili Cumhurbaşkanı... Ya da, hangisi partisizdi?
Araya Abdürrahim Karakoç ağabeyin vefatı girince, Başbakan Tayyip Erdoğanın geçtiğimiz günlerde atvde söyledikleriyle ilgili değerlendirmeler bugüne kaldı... İzleyenler görmüştür;
Başbakan; atvdeki konuşmasında, iki konuda çok önemli sözler sarf etti... Birincisi Özel Mahkemelerin yetkilerinin tırpalanması ile ilgili sözleri, ikincisi de Başkanlık Sistemi veya Partili Cumhurbaşkanı konusundaki sözleri...
ÖZELLERE NİYE TAKTI?
Özel mahkemelerle ilgili sözleri çok tartışıldı... Başbakan Tayyip Erdoğanın; Hakan Fidana yönelik operasyondan asıl hedefin kendisi olduğunu düşündüğü o günlerde bile söyleniyordu...
Erdoğan, atvdeki programda bu sıkıntısını şöyle dile getirdi:
Hangi şartlarda MİT Müsteşarını çağırabileceğiniz belli. Şüpheli sıfatıyla çağırdığınızda bir defa her şey altüst olur. Devletin işleyişine burada çomak sokuluyor. Onlar hayatlarını koyuyor bu işe. Benim MİT Müsteşarım adaya bile gittiği zaman terörle mücadelede acaba ne yapabilir bunun mücadelesini veriyor.
Konuşmanın bundan sonrasındaki cümleler ise; hem MİT krizine, hem de yakın gelecekteki yeni düzenlemelere işaret ediyordu;
Bu çizmeyi aşan bir şey oldu.
Eğer alacaksanız o zaman beni alın.
Çünkü talimatı veren benim.
Ben, terörle mücadele ediyorum.
Yargı burada kalkıp bu insanlara yardımcı olması gerekirken bizim elimiz ayağımız olan kurumları şüpheye sevk ederse bu insanlar nasıl çalışacak?
Ondan sonra çalıştıracak insan bulamazsınız. Demek ki bu madde (CMK 250) haddinden fazla bir yetki alanı doğruyor.
Erdoğanın, Alacaksanız beni alın cümlesi, bir isyandır, bir başkaldırıdır, bir meydan okumadır ve aynı zamanda krize konulmuş son noktadır!..
Birçok insan, bunu böyle yorumladı... Bazı fitnebazlar ise; Erdoğanın sözlerinin Cemaat-Hükümet kapışmasının son raundu anlamına geldiğini iddia ettiler...
Ben, böyle bir ihtimale, ihtimal bile vermek istemiyorum... Zira, bildiğim kadarıyla, cemaat mensupları, 250. Maddenin değişmesi ile Ergenekon ve Balyoz Dâvâlarının düşebileceğinden endişe ediyorlar... Ama Erdoğan, böyle bir ihtimalin sözkonusu olmadığını açıkça ifade etti...
Önceki gün de Orduda konuşan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, gayet net ifade etti;
Türkiyenin terörle mücadelesine halel getirecek bir yaklaşımda olmayız...
CMKnın 250inci maddesinde yapılacak değişiklik Türkiyenin terörle, çetelerle, darbelerle, mafyalarla mücadelesine halel getirmeyecektir. Bu konuda yapılan birtakım spekülatif yayınları da diğer yayınlar gibi çok sağlıklı bulmadığımı söyleyeyim. Bu konu hükümetimiz, partimiz açısından tartışmanın dışındadır. Hem terörle mücadele konusunda, hem de Türkiyenin çetelerle, mafyalarla, darbelerle, darbe girişimleriyle mücadele sürecine zarar verilecek bir yaklaşımda olunmayacak.
Demek oluyor ki;
Endişeye mahal yok!..
ATATÜRK PARTİSİZ MİYDİ?
Ortada, madem ki endişe edilecek bir durum yok, o halde Erdoğanın; Partili Cumhurbaşkanından kastının ne olduğunu irdelemeye geçebiliriz.
Öncelikle şu soruyu soralım:
Türkiyede partisiz bir Cumhurbaşkanı olmuş mudur?.. Mesela, Atatürk, partisiz miydi?.. İnönü, partisiz miydi?.. Kenan Evren, Sunalpin partisini desteklemedi mi?.. Turgut Özal ANAPLI, Ahmet Necdet Sezer CHPli ve Süleyman Demirel DYPli değil miydi?..
Açık ve net söyleyelim;
Abdullah Gülün partisiz olduğunu söyleyebilir miyiz?.. Abdullah Gül, sırf yasalar elvermediği için partisiz gibi davranan bir Cumhurbaşkanı değil midir?..
Geçelim... ABD ve Fransada cumhurbaşkanları veya devlet başkanları partisiz midir?..
Bizim anayasamızda ise;
Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partiyle bağı kesilir deniliyor...
Peki uygulamada böyle mi?..
Cumhurbaşkanını, sayısal olarak güçlü olan parti seçmiyor mu?..
Şimdi söyleyin;
Güçlü bir parti tarafından seçilen Cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi?..
Kimse, kimseyi kandırmasın!..
PARTİLİ OLSA NE ÇIKAR?
Gayet net ve açık;
Tüm başkanlık ya da yarı başkanlık sistemlerinde başkanların bir partiye aidiyeti ve ilişkileri vardır... ABDde Başkan Obama, parti başkanı değil, ama parti üzerinde ağırlığı var. Türkiye için önerilen modelde ise ayrı bir parti başkanı yok. Başkan aynı zamanda partinin de lideri.
Olması gereken de bu!..
Ekranda Tayyip Bey de açıklamıştı...
Merhum Turgut Özal Köşke çıkınca büyük sıkıntılar yaşamış, ANAPın kontrolünü kaybetmiş ve neredeyse Köşkten inip, yeni bir parti kurmayı, ciddi ciddi düşünmüş ama ömrü yetmemişti...
O halde;
Fiili olarak zaten partili olan cumhurbaşkanları, resmî olarak da partili olmalılar ve hem ülkeyi, hem partilerini yönetmeliler değil midir?..
Ne çıkar bundan?..
Sanıyorum Erdoğan da bunu demek istiyordu... Öğrendiğim kadarıyla, AK Parti kurmayları da böyle bir çalışma içindeler... Ancak, bunun Anayasaya girmesi gerek.
PATRON TEK OLMALI
Kurmayların dediği şu:
Fransadaki yarı başkanlık sisteminde başkan iç politikada da yetkilere sahip, ama asıl olarak dış politikada yetkili.
Amerikada ise hem iç hem dışta yetkili.
Bizde de halkın seçeceği başkan, hem içeride hem dışarıda sistemin en ve tek yetkilisi konumunda olacak. Bu, 2014 seçimleriyle başlayacak.
Başkan, gücünün kaynağını ve yetkisini halktan alacak. Halktan aldığı bu güç ve yetkiyle tek karar verici konumunda olacak.
Şu anda; aslında anayasaya göre cumhurbaşkanı yürütmenin başı konumundadır. Ama güçlü bir başbakan olduğu için bu iki başlılığa neden oluyor. Yeni modelle yürütmenin başı olarak sadece başkan kalacaktır.
Malûm, bir de atanmış başbakan tartışması var... Peki, o ne demek?..
Kurmaylar, onu da açıklıyor:
Bizim modelde önemli olan halk tarafından seçilmiş tek yetkili başkandır.
Bunu sağladığımızda yürütme tek başlılığa indirgeneceği için güçlü bir başbakan kalmayacaktır.
İlle Fransadaki gibi aynı zamanda başbakan olacaksa onu başkan atayacaktır. Ama konumu bir bakandan farksız olacaktır, bir memur ataması gibi.
Şimdiki sistemde de cumhurbaşkanı milletvekilleri arasından istediğini başbakan olarak atama yetkisine sahip, ama burada güvenoylaması müessesesi olduğu için hükümeti kurabilecek bir genel başkan atanıyor.
Artık böyle bir müessese kalmadığı için, hükümeti de başkan kurduğu için, isterse Mecliste en güçsüz konumdaki bir partinin içinden birini de başbakan olarak atayabilir. Ama ABDdeki gibi hiç başbakan da olmayabilir.
SİSTEMİN ADINI KOYALIM!
Uzun lâfın kısası;
Başbakan Tayyip Erdoğan, kamuoyundan da gelen yoğun talepler sebebiyle; Tüzüğü değiştirip, 4. dönem de Başbakan olarak devam etmek yerine; Başkanlık ya da Yarı Başkanlık sistemine geçilmesini, o da olmazsa partili Cumhurbaşkanı modelinin tartışılmasını istiyor.
Aslına bakarsanız;
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi demek, zaten yarı başkanlık sistemi demektir... Cumhurbaşkanının, bugünkü sistemde bile Bakanlar Kuruluna başkanlık etme yetkisi varsa, bunu daha güçlü kullanmasında ve bunu da partili Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapmasında ne sakınca olabilir ki?..
Tartışmayı sürdürelim... Ama mevcut gerçekleri de gözardı etmeyelim.
Bu, uygulamada zaten var...
Adını koyalım yeter!..
Alkol var, mescid yok!
Daha önce bana da çok şikâyetler gelmişti ama yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım...
Önceki gün, bir gazetede; Öğretmenevi mi, gazino mu? başlıklı haberi okuyunca, tam sırası dedim...
Haber şöyleydi: Milli Eğitim Bakanlığına bağlı öğretmenevlerinin içler acısı hâli, eğitimcilerin canına tak etti.
Haber, şöyle devam ediyordu: İçkinin su gibi tüketildiği öğretmenevlerinde kalan öğretmen, öğrenci ve aileler, bu tablodan oldukça rahatsız... Gençlere kötü örnek olur anlayışıyla, okul bahçelerinde öğretmenlere sigara bile içirtmeyen bakanlığın, içkili gazino gibi hizmet veren öğretmenevleri için nasıl bir çalışma başlatacağı merak konusu...
Birçok öğretmenevinin internet sitesinde içkili menüler sunuluyor. Bahçelievler Abidin Park Öğretmenevinin internet sitesinde ise alkollü içecekler bölümünde yok yok. Daha da ilginci, Abidin Park Öğretmenevinin Değerlerimiz bölümünde yer alıyor. Öğretmenevlerinin içinde bulunduğu bu durum akıllara, öğretmenevleri, içkili gazino mu, eğitim camiasının bilinç ve bilgi yuvası mı sorusunu getiriyor.
Bunlar, alkol ile ilgili şikâyetler... Bana ulaşan şikâyetlerde ise, mescidsizlik başta geliyor... Gördüğünüz gibi, alkolün su gibi aktığı öğretmenevlerinde, maalesef namaz kılınacak hiçbir mescid yokmuş... Niye mescid yok? diye soranlara da; Burası Suudi Arabistan değil! cevabı veriliyormuş, iyi mi?..
Benden yazması... Sayın Ömer Dinçer ne yapar, bilemem...