Vatansever olmak...
Türkiye'de son yıllarda, 'ezber bozma', 'resmî tarihe karşı çıkma', 'tabuları yıkma', 'gerçeklerle yüzleşme' gibi birtakım güya 'ilerici' lâflarla siyasî, daha kötüsü ideolojik yorumlar yapılıyor. Birtakım aydınlar, köşe yazarları, üniversite mensupları âdeta birbirleriyle yarışırcasına bu millete ve bu milletin değerlerine sövüp sayıyorlar.
Eski Marksist yeni Liberaller, bunlara heveslenen sözde İslâmcılar, bu aziz millete hakaret etmenin itibar gördüğünü zanneden oportünistler, tarihimize, ecdadımıza, millî ve manevî değerlerimize veryansın ediyorlar. Bazı devlet adamlarımız da bunları muhatap kabul ediyorlar.
Bu cehalet âbidelerine göre, Türk Milleti barbar ve göçebedir; kendi kültürü ve medeniyeti yoktur. Hep başkalarını taklit etmiş ve sahiplenmiştir. Karşılığında kendisine Nobel ödülü verilen bir romancımız, kendi milleti hakkında gerçeklere tamamen aykırı olarak 'Bir milyon Ermeni'yi, otuz bin Kürt'ü kestik' diyebilmiştir.
Elin adamı, 'Ermeni soykırımı yoktur' diyeni cezalandıran kanunlar çıkarırken, biz İstanbul'un göbeğinde 'Ermeni Soykırımı' tezli sempozyumlar düzenlemiş; hiç sıkılmadan ecdadımıza atılan iftiradan dolayı özür mesajları yayınlamışızdır.
***
Hangi birini sayalım?... Hepsinin kastı aynıdır: Türk Milleti vahşî bir millettir, Türkler zalim insanlardır. Tarih boyunca kavga edip durmuşlardır. Arkasından malûm terane gelir: Geçmişteki 'zulmümüzü'(!) itiraf edelim, gerçeklerle 'yüzleşelim'... Aslında bu yüzleşme sonunda sadece 'özür' yetmeyecektir. Daha sonra, yüklü tazminatlara, toprak taleplerine, vatanımızı bölüp parçalamaya sıra gelecektir. Lâkin ne gam... Anlı şanlı aydınımız, milletin düşmanlarından ve memnun etmeye çalıştıkları dış çevrelerden okkalı 'aferinler' almıştır ya... Kendi milletine saldırmanın liberal cesareti, bu değer yargıları çöplüğü içinde yeteri kadar ödüllenmektedir.
Daha sonra, Türklüğüyle, milletiyle, kültürüyle, tarihiyle, ecdadıyla iftihar eden aziz milletimiz, bu saldırılar karşısında şaşkına dönmüş; yazarımız çizerimiz 'Türk' sözcüğünü yazmaktan korkar olmuş; 1950'den beri bu çilekeş milletin 'milliyetçi-muhafazakâr' oylarıyla iktidara gelenler bile, Yeni Anayasa'yı 'Türklük'ten arındırarak hazırlamaya çalışmaktadırlar. Hiçbir milletin ecdadı bu derece kıymetli, ahfadı ise bu kadar nankör olmamıştır.
***
Ben Emre Aköz'ü sever ve yazılarını beğenerek okurum. Kendisini hiçbir zaman yukarıda anlattığım liboşlar arasında kabul etmedim. Aköz, geçen haftaki yazısında, benim 'Türk milliyetçisi' olduğumu her zaman gururla ifade ettiğimi vurgulayarak, gelecekteki nüfusumuzun kompozisyonu hakkındaki düşüncemi soruyor.
Evvelâ, şunu altını çizerek ifade edeyim ki, benim milliyetçiliğim aslâ, etnisiteye, ırka ve ırk ayrımına dayanan bir 'nasyonalizm' değildir. Türk Milleti de, Türk, Kürt, Arap vs. alt kimlikleriyle etnik milliyetçi değildir. Ne yazık ki son dönemde ırkçı ve ayrılıkçı Kürt milliyetçileri türemiştir. Türkiye'de, bazı kısa süren istisnalar ve ara rejimler haricinde, 1950'den beri, yani 60 yıldır 'milliyetçimuhafazakâr' iktidarlar vardır. AK Parti de aslında 'muhafazakâr- demokrat' özelliğinin yanı sıra milliyetçidir.
Bizim milliyetçilik anlayışımızda, 'Arab'ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur' (Veda Hutbesi). Esasen bizim kültürümüzde 'millet', 'millet-i İbrahim' inancının da tesirindedir. Türkiye'de milliyetçiliğin asıl karşılığı 'vatanseverlik'tir (patriotizm). Bugün Batı'nın patriotizmi, Türkiye'nin nasyonalizminden daha keskindir.
Türkiye'de birlik ve bütünlüğün teminatı sadece vatandaşlık değil, 'din kardeşliği'dir. Bu ise, milliyetçiliğin bütün unsurlarından daha birleştirici bir özelliktir.
***
Kürt nüfusu, Türk nüfusundan daha fazla artabilir; hattâ gelecekte Türkiye'de yaşayan Kürtler Türkler'den fazla olabilir. Ancak bu durum egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milleti'ne ait olduğu gerçeğini hiçbir zaman değiştirmez. Sevgili Emre doğru söylüyor; 'Biz Kürtleri de gerçekten Türk Milleti'nin parçası sayıyoruz'. Bazıları kabul etmese de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.