Dindar gençlik kindar olur mu?
"Dindar insan/gençlik yetiştirmek isteyenler bu çağda tek tip insan yetiştirmeinin mümkün olmadığını görecek ve anlayacaklar. Bu maksatla karşılıklı baskı arttıkça dindar değil kindar nesiller yetişecek. Din dersi alan, İmam Hatip okullarından mezun olanların bir kısmı bu eğitimi almayanlara kindar olurken, bir kısmı da kendi mahellesinde isyan bayrağını çekecekler..." özetle böyle diyor bir gazeteci/yazar.
Bu düşünceye göre eğitimle meşgul olanlar (devlet, çevre, ana baba, öğretmenler...) dindar nesil yetiştirmek isterlerse bu, kaçınılmaz olarak "tek tip insan yetiştirmek" demektir. Başka çevreler de dindar olmayan (bu ne ise; dinsiz mi, dine karşı mı, dine alakasız mı...?) genç nesil yetiştirmek isterse bu iki nesil birbirine düşman olur, kin besler, kindar olurlar...
Peki doğrusu nedir? Devlet ve sivil toplum iyi insan yetiştirmek için ne yapmalıdır? Böyle bir hedef ve program olmamalı mı? Yoksa olmalı da "dindarlık" mı olmamalıdır?.. Bu soruların cevabı yok. Yalnızca çocuklarını dindar yetiştirmek isteyen büyük kitleye yardımcı olmak isteyen devlete ve iktidara karşı uyarı kılığında muhalefet var? Tabii bu da olabilir, muhalefet herkesin hakkı, ancak ileriye dönük beklentiler, öngörüler; gerçeğe, tarihe, tecrübeye, bilime dayanmazsa kehanet olmaktan öteye geçmez.
İmam Hatip okulları 1951-52 ders yılında açıldı, yaklaşık altmış yıl tecrübe edildi. Din dersi, ahlak dersi, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi de zaman içinde değişikliklere uğrasa da yarım asırdan fazladır uygulanıyor. Alınan sonuç şöyle:
1. İmam Hatip okullarından mezun olanlar bir ölçüye göre dindar oldular, ama asla tek tip ve kindar olmadılar. (İnşaallah bu yazıdan sonra bir İmam Hatipli örneği sunacağım. Sanırım ondaki kuşatıcılığa, şefkate, hizmet aşkına hayran olacaksınız).
2. Yarım asırdan fazladır din dersi alan ve almayan öğrenciler oldu. Bunlar arasındaki fark daha ziyade din bilgisi ile ilgili oldu. Ama alan ve almayan diye ikiye bölünme, kamplaşma ve birbirine karşı kindarlık asla olmadı, oluşmadı.
3. Devlet olsun sivil toplum olsun kimse kimseye dindarlık dayatmıyor. "Genel olarak din kültürü" dışında İslam dini öğretim ve eğitimini mecbur kılmayı isteyen de yok. Eğer farklılar bir arada ve barış/tahammül çerçevesinde yaşayacaklarsa birbirlerini tanımadan bu amaca ulaşmak mümkün olmaz. Tanımanın yolu da "genel bir din bilgi ve kültürü" almaktır. Sıra belli bir dinin detaylı öğretim ve özellikle eğitimine gelince burada (demokrasilerde) isteğe bağlı olma şartı kaçınılmazdır. Şu halde isteyen ana baba çocuğunun dindar yetişmesi için tedbir alacak, devlet de ona yardımcı olacaktır. İstemeyen ana baba ise çocuğunun dindar yetişmemesi için tedbir alacak, dindar nesil yetiştirme programına katılmayacaktır. Buraya kadar mevcut sistemde- kimsenin itiraz hakkı olmamalıdır. Eğer nesil dindar olsun diye bütün ülkede dindar nesil eğitimi seferberliği ilan edilirse veya kimse dindar olmasın diye dindarlık eğitiminin bütün kanalları kapatılırsa işte o zaman demokrasilerde vatandaşın itiraz hakkı olabilir.
4. Demokratik bir toplumda din, ahlak, dünya görüşü, hayat tarzı farklı insanların bulunması kaçınılmazdır. Eğer bunlar arasında kin, çatışma, dışlama olmasını istemiyorsak yapacağımız şey, "dindar veya farklı yetiştirmeye karşı çıkmak" olmamalı, "farklıların birbirini tanımalarını ve tahammül etmelerini sağlamak" olmalıdır.
TAZİYE
Başta faiz olmak üzere harama bulaşmadan bu ülkede iş yapma ve helal para kazanmanın mümkün olduğunu fiilen gösteren, iş ve ticaret ahlakını ihya eden, hayrsever, çalışkan, dindar, güzel insan Sabri Ülker'e Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyor, yakınlarına "başınız sağ olsun" diyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.