Meksika ve Brezilya temasları... Bu ülkede Başbakan olmak zor
17 Hazirandan, 22 Hazirana kadar geçen 5 günlük sürede, malûm olduğu üzre, Meksika ve Brezilyada idik... Ne yedin, ne içtin? ya da Ne gördün? diye sorabilirsiniz.
Ama ben, yediklerim, içtiklerim ve gördüklerimden çok daha önce, bir durumu özetlemek istiyorum.
Önceki gün, saat 12.00 civarında yattım... Buna yattım da denmez... Yatsı namazını kıldıktan sonra, resmen ve alenen bir külçe gibi yığıldım yatağa... Sabahleyin gözlerimi açtığımda saat 12.30 filândı... Sizin anlayacağınız, en az 12 saat süreyle, adeta ölü gibi yatmışım!..
Sabah namazına bile kalkmadım.
Bunu, şunun için söylüyorum;
Meksika ve Brezilya gezileri, son derece uzun ve yorucu geçti.
UÇAKTA 45 SAAT
Hele havada geçirdiğimiz süre...
Ankara Esenboğa Havaalanından İzlandanın Keflavik Havaalanına kadar 6 saat 10 dakikalık bir uçuş... 1 saat süren yakıt ikmalinden sonra tekrar havalanış ve 6 saat 25 dakikalık bir uçuştan sonra ABDnin Şikago/Rockford Havaalanına varış... Yine bir saatlik yakıt ikmalinden sonra, tekrar havalandık ve yaklaşık 4 saatlik bir uçuşun ardından Meksikanın San Jose del Cabo Havaalanına ulaştık...
G-20 Los Cabos Zirvesi dolayısıyla burada iki gece kaldıktan sonra, ver elini Brezilya...
Ver elini Brezilya demek kolay ama Brezilyaya varabilmek için de; 6 saat 35 dakikalık bir uçuştan sonra, önce Perunun Lima Havaalanına vardık, 1 saatlik yakıt ikmalinin ardından 5 saat 10 dakika daha uçtuk ve Brezilyanın Rio de Janeiro şehrine ulaştık.
Rio+20 yani BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı dolayısıyla, burada da 1 gece kaldıktan sonra dönüşe geçtik.
Tabiî, 6 saat 10 dakikalık bir uçuştan sonra önce Senegalin Dakar Havaalanına ulaştık... 1 saatlik yakıt ikmalinin ardından 7 saat 10 dakika daha uçtuk ve İstanbula ulaştık.
HABİRE KOŞUŞTURMA!
Bütün bunları yazıyorum ki;
Bu gezilerin saltanat olduğunu ileri süren muhalifler bilsinler ki, bu geziler yorgunluk ve uykusuzluktan başka bir şey değil...
Gezileri takip eden biz gazeteciler, yine de şanslı sayılırız. Biz gazeteciler, hiç olmazsa gidiş-dönüş yolunda yoruluyor, uykusuz kalıyoruz... Gittiğimiz yerlerde hiç olmazsa uykumuzu alıyor, şehirlerin görülmesi gereken yerlerini gezebiliyoruz.
Peki, Erdoğan ne yapsın?..
Toplantıydı, konferanstı, ikili görüşmelerdi derken, sanıyorum 15-16 saati ayakta geçiyor.
Habire bir koşuşturma...
Toplantıdan toplantıya,
Görüşmeden görüşmeye...
Ne dur var, ne durak!..
Tabiî, bakanlar ve kurmayları da peşinde... Biliyorum, pelte gibi oluyorlar ama çaresizler, Erdoğanın performansına ayak uyduracaklar.
Tamam...
Ama, nereye kadar...
Bence, Başbakan Tayyip Erdoğan da; ya frene basmalı ya da ayağını gazdan kesmeli ki, Allah muhafaza yeniden sağlık sorunları yaşanmasın...
Evet, bağırsaklarında yaşadığı sorun sona erdi ama bu yorucu tempo böyle devam ederse, korkarım ki vücudun herhangi bir yeri, yeniden erör verebilir!..
Yani, ülkenin sağlığı için, terörle mücadele filan tamam da, vücudunun erör vermemesi için, Sayın Başbakanın kendi sağlığını düşünmesinde de yarar var diye düşünüyorum. Zira, ülkenin sağlığının, biraz da Erdoğanın sağlığına bağlı olduğuna inanıyorum.
Erdoğan ne kadar sağlıklı olursa, bu ülke de o kadar sağlıklı olacaktır... Erdoğan, görevde ne kadar uzun kalırsa, ülkedeki huzur ve güven de o kadar uzun sürecektir.
Uzun lâfın kısası;
Bana göre; Erdoğanın, performans testine ihtiyacı yok...
Bu ülkenin insanları yerinden kalkamayan başbakanları gördükten sonra, herhalde; Erdoğanın, yerinde duramayan başbakan olduğunu kabul etmiştir.
Bunun aksini iddia eden de, herhalde nankörden başka bir şey değildir.
Sözün özü Tayyip Bey;
Frene basmasan bile, lütfen ayağını gazdan kes... Çünkü; bu ülkenin ve bu milletin size ihtiyacı var...
Bir uçak yolculuğu ki; ülkeden ülkeye olmanın çok çok ötesinde kıtadan kıtaya oluyor ve toplam 44-45 saat sürüyorsa, bu yolculuk, normal bir insanı bile pelteye çevirir...
Bilmem, anlatabildim mi?..
ZİRVELER VE İKİLİ TEMASLAR
Haa, bütün bunlara değiyor mu? derseniz, elbette değiyor... Meksikada Obama ve Putinle görüşüp onlara Suriye ile ilgili kaygılarını dile getirmesi, elbette önemli...
Her şeyden önemlisi;
G-20 Zirvesinde ve Rio+20 Konferansında bayrak göstermek ki, sadece bu bile bu uzun yolculuğu yapmaya değer.
Kaldı ki;
Sayın Başbakan sadece Obama ve Putinle görüşmekle kalmadı, konferans vesilesiyle gittiğimiz Rioda da, Fransanın yeni Devlet Başkanı Hollande ile görüştü ve bir anlamda Türkiye ile Fransa arasındaki buzların erimesinini sağladı...
Öyle ki;
Hollande; Olumsuzlukları geride bırakalım, yeni bir sayfa açalım demiş Sayın Başbakana...
Toplantılarda veya konferanslarda yapılan konuşmalar elbette önemli.
Meselâ, Sayın Başbakanın; Rio+20 Konferansında yaptığı konuşma esnasında;
Çocukların katledildiği bir dünyada hiç kimse sorumluluktan kurtulamaz; kadınların, sivillerin acımasızca öldürüldüğü bir dünyada hiç kimse sorumluluktan kurtulamaz. Yoksulluk, hukuksuzluk, terör, hatta devlet terörü mazlumları hedef alırken, hiç kimsenin o mazlumlara sırtını dönme, tepkisiz kalma, sessiz kalma lüksü yoktur demesi ve sözlerinin devamınrda;
Elbette Yağmur Ormanlarını koruyacağız, elbette yunusları, fokları, ekosistemi en güçlü şekilde muhafaza edeceğiz.
Ama, Filistinli çocukları, Suriyeli kadınları, Afganistanlı masumları, Afrikalı, Somalili mağdurları görmeyen, kendisine dert edinmeyen bir insanlık, kendi vicdanını kaybederek, dünyaya ait ne varsa yok olmasına göz yumacaktır mesajını vermesi çok çok önemlidir...
Amma velâkin;
Yüz yüze yapılan ikili görüşmelerin önemi inkâr edilemez...
Zirveler de bunun için bulunmaz fırsat oluşturuyor... Ve sanıyorum, Erdoğan da bu fırsatları değerlendirmek için bunca yorgunluk ve uykusuzluğu göze alıyor.
Türkiyeyi sıçratmak için,
Adeta kendini feda ediyor.
Sadece Türkiyenin değil, bölge ülkelerinin kalkınması için uğraşıyor ama kimin umurunda?..
UÇAK DÜŞÜRÜLMESİ OLAYI
İşte Suriye... Daha düne kadar, baş başa iftar yapacak kadar dost olan Suriye Devlet Bakanı Esed ile Başbakan Tayyip Erdoğan, bugün farklı noktalarda iseler, bunun sebebini Erdoğana değil, Esede sormak gerek.
Esed, halkın sesine kulak verseydi ve birazcık olsun özgürlük tanısaydı, herhalde isyan olmaz ve Türkiye de Suriye halkının yanında yer almak mecburiyetini hissetmezdi.
Öyle ya;
Yönetimler geçicidir... Ülkeler ve halklar ise kalıcı...
Esed, işte bunu anlayamadı...
Anlayamayınca da;
İki ülke arasındaki ilişkiler gerildikçe gerildi ve iş, uçak düşürmeye kadar geldi.
Olayı biliyorsunuz.
F-4 tipi Türk savaş uçağı Suriye tarafından düşürüldü, 2 pilottan hâlâ haber yok...
Biz, bu haberi, Atatürk Havaalanına iner inmez öğrendik.. Kısa bir süre sonra da, vedalaşmak için yanına gittiğimiz Başbakan Erdoğanla gerçekleştirdiğimiz ayaküstü sohbet esnasında olayın detaylarına vakıf olduk... Ama yine de netlik yoktu...
O kadar yoktu ki;
Erdoğan, uçağımızı eğer Suriye düşürdüyse, bu sıkıntı doğurur ifadesini kullandı... Sağ kurtuldukları haberi gelen pilotların Suriyenin elinde olması ihtimalinin ise vahim olacağını söyledi...
Yani, o saatlerde tam bir bilgi kirliliği vardı.
Sonradan açıklandı ki;
Uçağımızı Suriye düşürdü!
Al sana uykusuz bir gece daha!..
Şu hâle bakın; yaklaşık 14 saatlik bir uçuşun ardından böyle bir haber al ve İstanbulda dinlenmeyi düşünürken, git Ankaraya ve Suriye ile uğraş!..
Hasılı kelâm;
Türkiye gibi bir ülkede Başbakan olmak, gerçekten zor...
O kadar zor ki;
Durup-dinlenmek şöyle dursun, nefes almaya bile zaman yok!..
Allah, Erdoğana kolaylık versin!..
Gezi izlenimleri
Her zaman; gittiğim ülkelerle ilgili, uzun uzun gözlem ve izlenimlerimi anlatırdım. Bu defa kısa ve öz söyleyeceğim.
Meksikanın her tarafı elbette böyle değildir ama, G-20 Zirvesinin yapıldığı Los Cabos kasabası tam bir çölden ibaret... 2-3 metrelik kaktüsleri görünce, kendimi; bir an ABDnin kovboy filmlerinde oynuyor hissettim. Anlayacağınız; Los Cabosta, yeşil renkli tek bitki türü kaktüslerdi!..
Güney Amerikada yer alan, kıtanın en büyük ve en kalabalık ülkesi Brezilyada ise, şunu çok merak ettim... Bir ülke ki, petrol çıkarıyor, kendi uçağını yapıyor ve denizcilikte de son derece ileri bir noktada...
Ama bu ülkede, toplam 12 bin gecekondu mahallesi varsa ve bu mahalleler, hırsız, gaspçı, uyuşturucu satıcısı yetiştiriyorsa, geceleri sokaklarda dolaşmak cesaret gerektiriyorsa, kadınlarının bir kısmı cadde kenarlarında bekleşip, önüne gelenle fuhuş pazarlığı yapıyorsa, siz olsanız sormaz mısınız; Bu mu Brezilya?
Öyle ya, Brezilya; İngiltereyi bile sollayıp dünyanın 6. büyük ekonomisi olmuş bir ülke... Böyle bir ülkede, can ve mal güvenliğinin olmaması, gerçekten düşündürücü...
Onlara bakınca, Türkiyede olmak gerçekten mutluluk verici...