Uçak düştü, CIA sobelendi!
Uçak düştü, ama içimizdeki militer kafalarda bir türlü jeton düşmüyor! İdrak yolları taşlı çünkü! Serde biraz iktidar düşmanlığı, biraz da körü körüne muhalefet de olunca, anında oltayı yutuyor ve CIAnın tezgâhına geliyorlar!
Dikkat ettiyseniz, uçak düşmeden bir gün önce New York Timesta bir iddia yer aldı! Bu iddiaya göre CIAnın Türkiye aracılığıyla Suriyedeki muhalifleri silahlandırdığı ileri sürülüyordu. Buna aracılık edenler, hatta Suriyeli muhaliflere silah sevkıyatı yapanlar ise bizzat Müslüman Kardeşlerdi! Türkiye dolaylı olarak, Ortadoğu ateşinden elinin yanmasını istemeyen ABD ve AB ülkelerinin maşası olmaya indirgeniyordu. Müslüman Kardeşler de CIA taşeronu olmaya... Bana göre bu iddiayı yayımlayarak, Beşar Esedin bu hadiselerin olası farkındalığının doğal sonucu olarak uçağımızı düşürdüğüne inanmamızı istiyorlardı! Bu sayede hem İsrailin bu olaydaki parmak izlerini silmiş hem de iki ülke arasında olası bir savaşı tetiklemiş olacaklardı. Ellerini kirletmeden hayallerindeki Ortadoğu ateşini de yakacaklardı! Müslüman toplumlar birbirini yerken, onlar arkalarına yaslanıp bu konjonktürden menfaat emmenin tadını çıkaracaklardı!
İşte bu yüzden, hükümetin ve Genelkurmayın, uçak düşürülmesi olayının ardından gelen ve saatler süren sessizliğini, devlet yönetimi açısından son derece stratejik ve gerekli bulduğumun altını çizmeliyim! Çünkü hükümet de, ordu da serinkanlı ve akıllıca davrandı! Savaş kışkırtıcılarının dolduruşuna gelip ülkeyi savaşa sokmadı!
Sonuç olarak hangi zaviyeden bakarsanız bakın, uçağın düşürülmesi olayının asla spontane meydana gelen bir hadise olmadığı, bilakis son derece stratejik ve çok yönlü hesaplamalarla planlandığı apaçık görülüyor.
Bana göre CIA, hiç vazgeçmedi... Dünya Müslümanlarını irrite etme pahasına teröre dair kuşkuların, İslâmî kesimin üzerine birikmesi için sistematik bir biçimde mücadele etti. Bu psikolojik harbin gereği olarak da, ABD ve AB toplumlarındaki İslamofobi hastalığının küllenmesine asla izin vermedi. Bilakis sürekli olarak kamçıladı! İnsan hak ve özgürlükleri konusunda ciddi hassasiyeti olan batı toplumlarının bilinçaltlarına, Ortadoğuda koparttırılacak olası bir kıyametin gerekçeleri kazındı!
Gelelim bize...
Bilindiği üzere Mavi Marmara olayı sonrası meydana gelen sismik durgunluk, mutlak ve çok daha sarsıcı bir harekâtın meydana geleceği ihtimalini kuvvetlendirir nitelikteydi. İtiraf edeyim böyle bir hareketliliği bekliyor olduğumdan son derece tedirgindim.
Tabii bunun yanı sıra özeleştiri yapmamız gerekirse, şu içimizdeki güç bende tevehhümünün, üst düzey siyasetteki ortak akıldan, mutlak ve tek akla doğru geri çekilişinin, toplumsal basiretimiz konusunda meydana getirdiği katarakt etkisini de göz ardı etmemek gerekir! Bir sonraki olasılığı, olasılıksız bulmamızın ve stratejik açıdan içine düştüğümüz göz gözü görmez boşluğun temelinde bunun da var olduğunu sanıyorum.
Yeri gelmişken CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın, bu olaya ilişkin varoş bir muhalefet anlayışıyla bu iddiayı gerekçelendirmesini cüce sanatkârlık olarak değerlendiriyorum! Üstelik hükümet bizzat yalanladığı halde... Şimdi bu milletvekili, ülkeyi savaşa sürükleyecek bu iddialarının altını doldurmak zorunda! Aksi halde K. Kılıçdaroğlu, vekiline bunun hesabını sormalı!