Ya yolcu uçağı olsaydı!
Başlıktaki vahim soruya birazdan geleceğiz. Önce baş döndüren trafikten söz edelim bir parça. Yazıyı kaleme aldığım saatlerde Başbakan Erdoğanın, TBMMde grubu bulunan partilerin başkanlarıyla yaptığı görüşmeler devam ediyordu. Siyasi partilerin bu konudaki tavrı çok önemli. Zira, Türkiyenin Suriye politikası konusunda ne düşünürseniz düşünün, içinde bulunduğumuz duruma katkı vermekle sorumlusunuz. Seçmenden binde bir bile oy almış olsanız, bu sizin o seçmene vermeniz gereken bir hesap olduğu anlamına gelir. Neyse bugün biraz daha belirgin biçimde partilerin tavrını göreceğiz. Ayrıca bugün Bakanlar Kurulu toplantısı var. Fotoğraf belirgin, ancak atılacak adımlar konusundaki tavır net değil. Bölgede, komşularımızla savaşa girme ve o savaşta yapayalnız tek başımıza kalma ihtimalimiz var.
İŞTE O FOTOĞRAF
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunu izledik. TRT Haberde.. Ahmet Böken sordu, Davutoğlu yanıtladı. Bu röportaj sonrası bana göre puzzleda eksik parça kalmadı. Diyor ki Davutoğlu: ... Uçağımız solo uçuş yapıyordu, yani tekti. Eğitim amaçlıydı ve silahsızdı. Riskli bir yönetime gönderilmiş olsaydı silahsız ve tek gönderilmezdi. Türkiyenin kendi radar sisteminin testini yapmakla görevliydi. Görev kimliği de açık bir uçaktı. Bu uçuşlar ilk defa yapılan bir uçuş da değil. Alçak uçuş yapma sebebi de odur. Radar testleriyle alakalı. Ayrıca Suriye sınırına 13 mil uzaklıkta bulunuyordu, yani uluslararası hava sahasındaydı. Kontrolü kaybettikten sonra Suriye karasularına düştüğü tespit edildi. Ve de Suriye aksini iddia etse de, vurduğu uçağın Türk uçağı olduğunu biliyordu... Burada anlaşılmayacak, uzun uzun müzakere edilecek bir şey yok aslında. Zaten kimi dinleyeceğiz? Esadı mı? Bir buçuk yıldır (direniş öncesi dönemi hiç saymıyorum) kendi halkını acımasızca katleden bir rejimin, sözüne inanmaktansa Davutoğluna inanacağım elbette. Ayrıca, kendi vatandaşını kesen bir adamın, Türk jetine karşı elini korkak alıştıracağını da hiç zannetmiyorum..
ONU DA VURUR MUYDU?
Gelelim başlıktaki vahim soruya. Evet iki pilotumuzu şehit verdiğimiz bir saldırı ile karşı karşıyayız. Ya 300 sivil masum insanı taşıyan bir yolcu uçağı olsaydı o. Hatırlayın 1988de ABD, İran Aire ait bir Airbus A300ü Basra Körfezi üzerinde, savaş uçağı zannederek (!) düşürmüştü. İki füze fırlatmıştı sivil masum insanların bulunduğu uçağa.. 66sı çocuk 290 kişinin külleri körfeze savruldu. Başka?.. 1 Eylül 1983te Güney Kore Havayollarına ait boeing 747 tipi uçak, Alaskadan dönerken Sahalin Adası yakınlarında yanlışlıkla Sovyet hava sahasına girmişti. SSCB, uyarı dahi yapmadan havadan havaya füzeyle vurarak düşürmüştü uçağı. 269 kişi de bu olayda kül oldu. SSCB, Uçağı U2 sandık diye bir açıklama yaptı o olaydan sonra. Ve Lockerbie tabii.. Pan-Am Havayollarına ait Boeing 747 tipi bir yolcu uçağının 21 Aralık 1988 tarihinde Londra-New York seferini yaparken, İskoçyanın Lockerbie yakınlarında düşmesi. Hem uçakta bulunan 258 kişi öldü bu olayda hem de uçağın düştüğü yerdeki 17 kişi.. Başka da var. Çok var. Yani demem o ki; bu uygulanagelen bir metot. Savaş uçağı zannettim diyerek yolcu uçağı da düşürebiliyor bazı ülkeler. Hani Davutoğlu, uçağımızın silahsız olduğunu açıkladı ya, böylesi diktatörler için çok da fark etmiyor. Az önce hatırlattığım üç olayın üçünün de ortak özelliği bu. (ABDyi ayrı tutmadığım dikkatinizden kaçmamış olmalı.)
ŞİMDİ NE OLACAK?
Bugün sıcak gün. Hatta yazın en sıcak günü.. Türkiyede Bakanlar Kurulu toplantısında konu masaya yatırılıyor. Lüksemburgda AB dışişleri bakanları toplantısında mesele görüşülüyor. Yarın ise Başbakan partisinin grup toplantısında Türkiyenin izleyeceği yol haritasını açıklayacak. Aynı saatlerde NATOda da istişare amaçlı daimi temsilciler toplantısında atılacak adımlara karar verilecek. Zira onlar meseleyi, Bir NATO uçağı, Rus füzesiyle vuruldu şeklinde yorumluyor. Bakalım ne çıkacak. Kalın sağlıcakla..