Türkiyenin ruhu üzerine savaş
Yüzyılımızda en büyük iki savaştan birincisi, İslâmın ruhu, kimyası veya tanımı veya kimilği üzerine savaştır. İkincisi de, Clintonın deyimiyle 21inci yüzyılın kaderini belirleyecek olan Türkiyenin ruhu ve kimliği üzerine savaştır. Huntington ve Papa 16ıncı Benediktus bu çatışmada Türkiyenin müstakbeldeki yerini kendilerine has tayin eden zevat arasında yer alıyor. Bu savaşla ilgili tesbitlerimiz işkembe-i kübra ürünü değil. Selman Rüşdi yıllar öncesindeki bir makalesinde İslâmın ruhu, yani kimlik tanımı üzerine İslâm içi ve dışı küresel bir mücadele yaşandığını yazmıştı. Bu kimlik savaşının ana malzemelerinden birisi modernistlerin kullandıkları hermenötik veya tevil kapısıdır, ki bunun geçmişi Mutezile anlayışına kadar geri gitmektedir. İkinci büyük savaş ise, Türkiyenin ruhu ve tanımı üzerine savaştır. Bunu söyleyenlerden birisi de New York Times yazarlarından Roger Cohendir. Cohen bu hususta şunu söylemektedir: Türkiyenin ruhu için yapılan mücadele bitecek gibi değil: Ancak yapıldığı sürece sağlıklıdır (Türkiye çözerek değil de içinde çatışarak Arafta veya Tihte debelendiği müddetçe ve vakit kaybettiği oranda bizim için ne gam demek istiyor. İşte Türkiye Araftan ve arızî dönemden çıktığında kendisiyle birlikte dünyanın, gelecek yüzyılının şeklini tayin edecektir. Clinton aslında 100 yıl önce Arnold Tonbyeenin durdurulmuş Osmanlı medeniyetine zımnî atıfta bulunmuştur. Durdurulmuşluğu, yani fetreti bittiğinde dünyanın merkezi olacak, dünya da onun mihveri üzerinde deveran edecektir). Batı, bu açıklığın korunması için elinden gelen her şeyi yapmalı zaman zaman bir laik faşizm dozu içerse de (Cohen bu cümlesiyle Abdurrahman Yalçınkayanın Sovyet tipi laiklik yaftasını reddetmesini reddetmektedir)... Türkiyenin ruhu üzerine bu ağır mücadeleyi biraz daha açanlardan birisi stratejik analist Nejad Eslendir. Cohene iyi tercüman olmuş, belki de Cohenin yarım ve mücmel bıraktığını tafsil etmiştir.
***
Emekli General Nejat Eslen, Cohenden sonra şunları yazıyor: Türkiyede ciddî ve kaçınılmaz bir güç mücadelesi var ve bu mücadele Türkiyenin geleceğini belirleyecek. İslâmcılar, ulusalcılar ve liberaller bu mücadelenin tarafları ve bu mücadele Soğuk Savaş sonrası süreçte Türkiyenin jeopolitik kimliğinin yeniden tanımlanması ile ilgili. Mücadele sona erdiğinde Türkiye yeni kimliğini tanımlayabilecek; bir Avrupa ülkesi veya Ortadoğu ülkesi ya da Avrasya ülkesi olabilecek.
...
Giderek şiddetlenen bu mücadele sadece iç dinamiklere bağlı değil ve dış yönlendirmelere de açık. çünkü, Türkiyenin Doğu eksenine kayması Batının jeopolitik çıkarlarını zora sokabilir. Mücadelenin ne kadar süreceği ve nasıl sona ereceği belli değil. Bu mücadele sadece Türkiyenin jeopolitik kimliğini değil, aynı zamanda kaderini ve rejimini de belirleyebilecek. Bence de öyle.
***
Buradan baktığımızda, kaderin bir remzi gibi, vatandaşlara hitap eden Deniz Baykal her vesile ile hilâfete çatmaktadır. Ve AKP ile her girdiği polemik ve sürtüşmeden sonra soluğu bir cemevinde almakta ve orada hitap etmektedir. Mesut Yılmazın imam hatiplerin orta kısmının kapatılmasından sonra Hacı Bektaş ilçesine giderek müjdeci bir konuşma yapması gibi. Aslında bunlar hem sembolik, hem de şuuraltı hareketlerdir. Bu bağlamda, Aygün ve karineler başlıklı yazısında Nazlı Ilıcak yazısının bir yerinde bu kimlik çatışmasının taraflarından birini temsil eden Sinan Aygünün duruşuyla ilgili şu notlarını aktarmaktadır: Gelelim konunun Sinan Aygün ile ilgili kısmına: Aynı tarihlerde, Ankara Ticaret Odasında üst üste iki toplantı düzenlendi. Hilâfetin kaldırılmasıyla ilgili olan toplantıda, ev sahibi Atatürkçü Düşünce Derneği idi. Kuvvet komutanları panele tam kadro katılmıştı. Salona alkışla girip, 10. Yıl Marşıyla çıkmışlardı. O zaman, Şener Eruygur henüz emekliye ayrılmamıştı. Anlaşılıyor ki, emeklilik sonrası faaliyetlerini sürdürmek üzere, taa o tarihte Atatürkçü Düşünce Derneğini kurdurmuştu. Panelin sonuç bildirisinde şöyle deniliyordu: Karşı devrim yol buldu; yöntem buldu; mevziiler ele geçirdi; şimdi yeniden toparlanma vaktidir... Toplantılar herkesin ilgisini çekmişti. Meselâ ben şöyle yazmıştım. Yazının başlığı şuydu: Sinan Aygün neyin peşinde ?
Bir başka yazının konusu olmakla birlikte şimdiden sormak lâzım: Baykal nereye koşuyor?
***
Kemalistler gerektiği zaman geri çekilmedikleri ve esnemedikleri için bu savaşı sonunda kaybetmeleri mukadderdir. Aslında, Batı da onların inatlaşmaları yüzünden Türkiye üzerindeki tezlerini kaybedecektir. Tezad, ama Batılılaşma projesini Batılılaşma projesinin yerli mimarları veya taşeronları yüzünden kaybedeceklerdir. Akıl yerine çılgınlığı seçtikleri için bu böyle olacaktır. Batı maksadının aksiyle tokat yiyecektir. Batıcılar veya aymazlıkları yüzünden Türkiyenin Batılılaşma projesi çökecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.