Diyanet kadrolarında mollalar
Bundan elli sene öncesine kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da binlerce hizmet ve eğitim veren yarı gizli İslâm medresesi vardı. Bunlar klasik usulle, başta Arapça olmak üzere alet ilimlerini ve yine başta fıkıh olmak üzere âli ilimleri okutuyor icazetli Sünnî hoca yetiştiriyordu. 60'lı yıllarda bir kanun çıkartıldı ve İmam Hatip, Yüksek İslâm Enstitüsü, İlâhiyat Fakültesi diplomalarına sahip olmayanların din görevlisi olmasına imkân tanınmadı. Hatta hatırlıyorum Ehl-i Sünnet Müslümanları "Yahu bu düzenleme ile Ebu Hanife Hazretleri gelse bir mahalle imamlığı alamaz..." diyerek tenkit etmişlerdi.
Uzun yıllar boyunca Ezher'de, Şam'da, Bağdat'ta başka İslâm şehirlerinde Şeriat okumuş, ehliyetli ve liyâkatli hocalara iş verilmedi.
Bu düzenlemeyi kimler, hangi zihniyetle ve niçin yapmışlardır?
Herkesi suçlamak istemem ama birileri Ehl-i Sünnet ve'l cemaat Müslümanlığını söndürmek, darbelemek istiyordu.
Hükümet, bu vahim yanlıştan döndü ve son olarak bin mollayı din görevlisi olarak tayin etti. Mollaya, Doğu ve Güneydoğu'da Mele diyorlar. Bunlar, sayıları çok azalmış olan gerçek İslâm medreselerinde okumuşlar, bazıları dış ülkelerde daha yüksek şer'i tahsil yapmışlar.
Yanlıştan dönüldü ama aradan geçen zaman içinde tahribat korkunç oldu. Doğu ve Güneydoğu'daki Kripto Ermeni terörünü, oralardaki İslâm medreselerinde geleneksel usulle yetişen Sünnî mollalar önleyebilirdi... Buna fırsat verilmedi.
Önceki yıllarda birkaç defa yazmıştım:
Doğu ve Güneydoğu'da dine ve tasavvufa dönülmezse Türkiye'nin parçalanması, bölünmesi, batması önlenemez.
Böyle bir şey nasıl olur? diye hayretle karışık itirazda bulunacaklar olacaktır. Onları susturacak cevap şudur:
Fransa'da laiklik vardır lâkin bunun iki vilâyette istisnası bulunmaktadır. Alsace ve Laurenne vilayetlerinde Katolik papazlarının, Protestan pastörlerinin, Yahudi hahamlarının ve Müslüman imamlarının maaşlarını laik Fransız devleti öder, diğer vilâyetlerde ödemez. Fransa'nın büyük kısmındaki laiklik orada geçerli değildir. Bu iki vilayette özel bir statü vardır.
Türkiye'de de buna benzer bir uygulamaya geçilmelidir.
Tekrar ediyorum, terör bölgelerinde bir an önce dine ve tasavvufa öncelik verilmezse Türkiye'nin bütünlüğü elden gider...
Bu konuda dinsizlerin, laiklerin, Kemalistlerin, çağdaşların, Ergenekoncuların, vesayetçilerin, resmi ideoloji meftunlarının yaygaralarına bakılmamalıdır. Önemli olan Türkiye'nin bütünlüğünü, iç barışını, sosyal mutabakatını korumaktır.
Teklif ettiğim şey insan haklarına, adalete, demokrasiye, akla, mantığa, sağduyuya aykırı değildir.
Tekrar mollalara dönelim:
Mollalar medreselerde okurken beş vakit namazlarını kılarlardı.
Bugünkü İmam Hatip Mektepleri'nde öğrencilerin bazen önemli bir kısmı namaz kılmaz. Böyle din görevlisi olur mu?
Eskiden, din görevlisi denilmez, hademe-i hayrat denilirdi. Hayırlı hizmetler yapanlar... Din görevlisi, hademe-i hayratın yanında ne kadar sönük kalıyor.
Mollaların üstünlüklerinden biri de Ehl-i Sünnet i'tikâdına sahip olmalarıdır. Mollalar içinde reformcu, dinde değişimci, dinde yenilik isteyen, Kemalist, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, telfik-i mezahipçi bir tek bozuk kimse bulamazsınız.
Mollaların tasavvuf ve tarikat boyutları da vardır. Binaenaleyh, zülcenaheyndirler.
İngiltere'de İslâm medreseleri, tasavvuf tekkeleri açmak nasıl serbestse Türkiye'de de öyle olmalıdır.
Bendeniz İmam Hatip Okulları'na karşı değilim lâkin ıslah edilmelerini isterim. Bir İmam Hatip Okulu'nda bütün talebeler (bir tek istisna olmaksızın) beş vakit namaz kılmalıdır.
İmam Hatip Okulu'nda erkek öğrencilerle kız öğrencilerin birlikte okutulmaları haramdır.
İmam Hatip Okulları'nda Kemalizmin k'sinden bile bahsedilmemelidir.
İmam Hatip Okulları'nda çok güçlü ve köklü Ehl-i Sünnet akaidi okutulmalıdır.
Yine çok sağlam fıkıh bilgisi verilmelidir.
İmam Hatip'ler dursun, ıslah edilsin, güçlendirilsin; onların yanında eski usul İslâmî eğitim veren medâris de olsun.
Bu iki eğitim müessesesi bilgi, ahlâk, karakter, sanat, estetik boyutları çok vasıflı ve güçlü hocalar, Müslümanlar yetiştirmekte birbirleriyle yarışsınlar.
Maalesef son elli yıl içinde Diyanet kadrolarına bir takım bid'atçiler, mezhepsizler, selefîler, Fazlurrahmancılar, reformcular, telfikçiler ve daha başka bid'at erbâbı sızmıştır. Bunların da, adaletsizlik yapılmadan tasfiye edilmesi gerekir.
Diyanet kadrolarına Ehl-i Sünnet mollalarının tâyini muaddil bir rol oynayacaktır. Hükümeti bu hayırlı icraatından dolayı tebrik ediyorum ve daha binlerce Ehl-i Sünnet mollasının kadroya alınmasını ümit ve temenni ediyorum.
"İkinci yazı"
Filmin sonu İran
Film oynamaya başlıyor... Çok uzun süreli bir film bu... Jenerik faslı bitiyor, konu başlıyor... İlk beş dakikadayız, bir yığın yorumcu alelacele ahkâm kesmeye başlıyor... Şöyleymiş de böyleymiş de, şuymuş da buymuş da... Biraz sabırlı olun sayın yorumcular... Bu film önceden çekilmemiş, senaryosu bilinmeyen bir filmdir. Elbette tahminler yapabilirsiniz ama gösterimin ilk beş dakikasında fazla açılmayın, çok hikâyeler anlatmaya başlamayın.
Filmin ana konusu şudur: Tarih boyunca yüzyıllarca savaşmış iki komşuyu, Türkiye ile İran'ı savaştırmak istiyorlar. Bu savaş İsrail'in ve ABD'nin işine gelecektir. Zaten İsrail'in yaşaması, ayakta durması için Ortadoğu'da bu iki büyük İslam devletinin savaşması, savaştırılması gerekmektedir.
Türkiye'nin yüzölçümü Avrupa Birliği'ne üye devletlerin hepsinden büyüktür. İran'ın yüz ölçümü ise Türkiye'ninkinin iki katıdır. Bu iki devlet savaştırılsın ki, parçalansınlar, güçlerini yitirsinler ve meydan Kapitalistlere, Siyonistlere, İslam karşıtlarına kalsın.
Aaaa sen neler söylüyorsun, filmin başında böyle bir şey yok, Suriye var...
A benim canım, filmin başında her şey kabak gibi gösterilmez, anlatılmaz ki... Bekle biraz, göreceksin.