Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Arnavutluk’ta nasibimize salatalık düştü

Arnavutluk’ta nasibimize salatalık düştü

Samimi okur ve dostlarımız hatırlarlar.

Yıllar önceydi, İcra Kurulu Başkanımız Mustafa Karahasanoğlu ile yurt genelindeki temsilcilerimizi ziyaret ediyorduk.


Mustafa ağabeyle çalışmak için “yürümek” değil, “koşmak” gerekir. Bu sebeple şehirlerarası yolculuklarımız ve ziyaretlerimiz, rüzgâr gibi geçerdi.


Hal böyle olunca; nerede yiyip içtiğimiz, nerede geceleyip sabahladığımız pek belli olmaz, tan yeri ağarırken sabahın ilk sessizliğine biz ses katardık.


Yine bir sabah, Batı Karadeniz tarafından başlamıştık seyrü sefere.


“Hele şu ziyareti yapalım, şurada çorba içeriz” derken, çorba zamanı da yemek zamanı da uçup giderdi.


Yine böyle koşuşturduğumuz günlerdeydi. Bartın’ın köylerinin birinde ihtiyar bir teyzeden aldığımız iki kilo salatalıkla altı şehir merkezi dolaşmıştık. O günleri yazmıştım.


¥


Şimdi ise Arnavutluk’ta “İkinci salatalık vakası” yaşadım. Lafa baştan gireyim.


Prizren’in en güzel camilerinden birisi “Saraçhane Camii’dir.” Buranın hocası Ömer Huduti de en güzel imamlarındandır.


Ömer Huduti; Türkçe, Arnavutça ve Boşnakça bilir. Türkçe’nin ise Osmanlıcasını konuşur. Benim kırk yıl önce rahmetli dedemden duyduğum tüm sözleri ondan işittim.


Ömer hoca; hem üstlendiği görev hem de karakteri gereği çok sağlam bir Müslüman. İslam’ın tarif ettiği bir aile yapısı var. Ömer hoca sert mizaçlı ama şefkat yumağı birisi.


Arnavutluk seyahatimdeki rehberim, işte bu Ömer Huduti hocaydı.


Yine güneşin ilk ışıklarıyla Prizren’den yola çıktık. 10 km. sonra Arnavutluk sınırına ulaşıp, işlemlerimizi yaptırarak geçtik.


Vizenin olmaması pek bir kolaylık. Hele bir de Türkiye’denseniz, eliniz ayağınız düzgünse, sorgu sualden muaf tutuluyorsunuz.


¥


Erkence olduğu için kahvaltı yapacak yer yoktu. “Yolda yaparız” diye planlamıştım. Meğer bizim Ömer hoca, bilmediği yerlerde yemez ve içmezmiş.


Arnavutluk’ta “Ataizmden” kalma bir baskı ve alışkanlık gereği, lokantalarda domuz eti rahatlıkla kullanılırmış.


Ömer hoca bunu bildiği için güvenilir bir yer buluncaya kadar açlığını gidermezmiş. Elbet domuz eti kullanmayan yerler vardır ama oraları nasıl bulacağımızı bilmiyoruz.


Neyse hocanın tabiriyle; “Hele arabayı kovalım bakalım nereye ulaşacağız” derken, Arnavutluk’un büyük şehirlerinden Elbasan’a yönümüzü çevirdik.


İçimden; “Elbasan’a gittiğimize göre herhalde artık bir ‘Elbasan tava’ yeriz” diye geçirmiştim.


Ne gezer. Bırakın Elbasan tava’yı, yemeğin adını bilen birine bile rastlayamadık. Ayrıca domuz eti kullanmayan emin bir yer de bulamadık.


Şehir gezimizi tamamladık, Elbasan’ın Osmanlılarca yapılmış kalesinin içindeki Yıldırım Beyazıt Camii’ni ziyaret ettik.


Osmanlı’dan kalan bulabildiğimiz izleri fotoğrafladık, bulamadıklarımız hakkında çat pat Türkçe konuşan ihtiyarlardan bilgi almaya çalıştık.


¥


“Ataizmin” veya “Komünizmin,” insanları bitkisel hayata soktuğunu Arnavutluk’ta çok daha iyi müşahade ettim.


Mevzu dağıldı farkındayım. Devamı yarın inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi