Üç Silahşörler ve Oslo Ütopyası
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonuna misafir edilen 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayının beyanatlarını okuyanlar ister istemez muzipçe gülümsemiştir.
28 Şubat cuntasındaki takım arkadaşlarının epeycesinin yakın zamanda kodese tıkılmış olması anlaşılan Org. Karadayıda ciddi bir korku ve panik havası yaratmış. Takım arkadaşlarıyla yolları ayırmanın ve asla onların yanına konulmamanın hesapları kendisine hâkim olmuş gibi.
Dangalak, Boşboğaz ve Kofdayı
28 Şubat sürecine dair post-modern darbe nitelemesi yapan emrindeki generaller için kim söylediyse onu diyenler dangalaktır cümlesi Karadayının psikolojik dengesini kaybettiğinin ilk göstergelerinden biri olsa gerek. Üstelik Meclis komisyonunun her hangi bir yaptırımı filan da yok. Karadayı savcılıkta veya mahkemede değil ki neden böyle agresif davranıyor acaba? Mahkemeye çağrılmamak için kendince tedbir mi alıyor yoksa?
Sincanda yürütülen tanklar için demokrasiye balans ayarı yapıldı sözlerine boşboğazlık yakıştırması yapan Karadayı sabah erkenden birkaç tank arıza yapınca halk tesadüfen gördü. Tankların 28 Şubatla ilgisi yoktu diyordu. Çevik Bir, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri gibi Karargahta beraber çalıştıkları, emri altında ülkede terör estirdiği silah arkadaşlarını Karadayı neden suçluyor ve aşağılıyordu?
Şerefli bir Türk subayı olmanın gereği dava arkadaşlarını anında satmak mıydı? Üzerinde onurla taşıdığı asker üniforması nasıl olur da hapsedilme korkusuyla gerçeklere sahip çıkmasına mani olurdu?
Bütün Atatürkçü kurmay subaylar gibi zekâsı kadar cesaretiyle de dünyanın takdirini kazanmış Karadayı gibi kahramanlık timsali bir komutan söz konusu beyanları kendi hür iradesiyle mi söylüyordu? Yoksa emperyalizmin yeni ve sinsi bir tuzağı daha mı devreye sokulmuştu? Anlaşılan o ki birlik ve bütünlüğün teminatı, milletin gözbebeği TSKya maalesef fitne sokulmuştu.
Karadayı Paşa alenen ve resmen Kemalist cumhuriyeti koruma-kollama görevini tam bir adanmışlıkla ifa eden Çevik Bir ve Erol Özkasnak gibi çok değerli iki komutana hem dangalak hem de boşboğaz diyordu işte. Bir de bunu yıllar yılı aşağıladıkları taşralı siyasilerden müteşekkil uyduruk bir komisyonun önünde yapıyordu. Sadece silah arkadaşlarını satmakla kalmıyor aynı zamanda her Türk subayının asaletinin göstergesi olan centilmenlik ve nezaket kurallarını da çiğniyordu. Milletin kahir ekseriyetini şaşırtan, kimilerini çıldırtan bu sözler Karadayıya hiç yakışmamıştı. Ondan hasretle beklenen kara (d)ayı gibi, kaba dayı gibi yumruğunu masaya vurmak ve bin yıl sürecek Topyekûn Savaş iradesinin arkasında durmaktı. O ise kof bir dayı olduğunu kendi sözleriyle tescillemiş oldu.
Aydınlanma ve laikleşme mücadelesinde erkenden havlu atarak yüce Türk ulusunu sükûtu hayale uğratan Org. Kofdayının bu beyanları üzerine Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü, Yeni Çağ gibi saf kan Kemalist gazetelerin Acımız büyük, ulusumuzun başı sağ olsun ilanı yayınlamaları gerekiyor.
Bir, iki, üç... Daha Fazla Oslo!
DTP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaşın Neşe Düzele verdiği uzun mülakatta ve sonrasında diğer Eşbaşkan Gülten Kışanakın grup toplantısında Kürt sorununun çözümü yolunda Oslo Sürecine yaptığı ısrarlı vurguları atlamamak gerekir.
Demirtaş, hiçbir Kürdün Başbakan Erdoğana umut bağlamayacağı, Leyla Zananın sadece BDPnin değil aynı zamanda bütün Kürt halkının da hilafına hareket ettiğinde ısrarlı. Peki, nasıl bir çıkış yolu öneriyor sayın Eşbaşkan? Şöyle: PKK üç yıldır yürütülen müzakerelerin sonucunda ortak hazırlanan protokolün görüşülmesini istiyor. Bu protokol görüşülmediği ve Öcalan o görüşmelere katılmadığı müddetçe hiçbir şey değişmeyecek.
İmralı ve Oslo görüşmeleri sonrasında hazırlanmış olan protokolün yürürlüğe girmesini isteriz sözlerinin arkasına eklediği çok iyi bir yol haritası o protokol cümlesiyle Demirtaş BDP kadar PKK-KCK adına da Kürt sorunu için acil çıkışı işaretliyor.
İyi ama madem mezkur Oslo protokolü bu kadar önemliydi o halde şu iki soruya cevap arayalım: Oslo sürecini Emre Taner ve Hakan Fidan gibi MİT müsteşarları üzerinden bizzat inşa eden ve sizin Kürtler umut bağlamaz dediğiniz Başbakan Erdoğan değil miydi?
Osloda çizilen yol haritasından bu kadar memnun ve umutlu BDP, PKKnin Reşadiyeden Silvana, Kumrulardan Dağlıcaya uzanan saldırılar silsilesiyle alakalı neden bir eleştiri veya özeleştiri yapmadı?
Leyla Zana Başbakandan umut bekleyerek siyaseten biraz saflık gösterdiyse siz de silahlı saldırılar, karakol baskınları, adam kaçırmalar, şantiye basmalar arasında yeni bir Oslo süreci bekleyerek fazla ütopik takılmıyor musunuz, sayın Eşbaşkan?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.