Militan ateistlerin istekleri
Militan ateistlerin bazı isteklerini, temennilerini sıralayayım: (1) Dinî inançlar ve hükümler vicdanlara hapsedilsin, hayata uygulanmasın, kamusal alana çıkarılmasın... (2) Müslümanların ibadetlerine karışılsın, mesela namazda Kur'an okunmasın, tercümesi okunsun... (3) Ezan aslî şekliyle okunmasın, Türkçesi okunsun... (4) Müslümanlar dindar olmasın, laik ve seküler olsun... (5) Müslüman kadın ve kızlar başlarını örtmesin, açık saçık giyinsin... (6) Çocuklara ve genç nesillere din eğitimi verilmesin... (7) Müslüman halk, 1928'den önce yazılmış, yayınlanmış Türkçe kitapları, evrakı, mezar taşlarını okuyamayacak derecede cahil bırakılsın... (8) Müslümanlar, Kur'an'ın ve sünnetin emrettiği şekilde disiplinli tek bir ümmet olamasın; parçalanmış, bölünmüş, birbirinden kopuk olsun...(9) Her konuda dernek kurulsun ama dinî dernek kurulamasın... (10) Dinsizler, İslam düşmanları kendi inançları veya inançsızlıkları doğrultusunda propaganda yapabilsinler ama Müslümanlar yapamasın...(11) Yahudi vatandaşlar Cumartesi, Hıristiyan vatandaşlar Pazar günü hafta tatili yapabilsinler ama çoğunlukta olan Müslümanlar Cuma günü yapamasın... (12) Masonlar Mason localarında Mason âyini yapabilsinler ama Müslümanlar tekkelerde zikrullah yapamasın...(13) Cumhuriyet Sebataycı boyasına boyanabilsin ama İslam boyasına boyanamasın...(14) Teorik olarak bütün vatandaşlar hür ve eşit olsunlar ama uygulamada/realitede dinsizler, İslam düşmanları "daha hür, daha eşit" olsun... (15) Devlet ve idare ateistlerin, İslam düşmanlarının istediği gibi olsun; Müslümanların istediği gibi olmasın... (16) Herkes istediği gibi giyinebilsin ama Müslümanlar kendi din ve inançlarına uygun kıyafetlere bürünemesin, dinî serpuşlar takamasın... (17) Müslümanların İslamî kimlik ve kültürlerine saygı gösterilmesin, onları korumalarına izin ve fırsat verilmesin, Müslüman halk yabancılaştırılsın... (18) Müslümanlar iman ettikleri Peygamberin peşinden gitmesinler, gidemesinler, İslam düşmanlarına tâbi olsunlar... (19) Dünyada her dinin, her cemaatin, her topluluğun bir başkanı bulunsun ama Müslümanların başında bir halife, bir imam-ı kebir bulunmasın, onlar çil yavrusu gibi darmadağınık kalsınlar... (20) Müslümanlar Kur'an, sünnet, icmâ, cumhur-i ulema, sevad-ı azam dairesi içinde bulunmasınlar; icazetli, ihlâslı, taqvalı ulema ve fukahanın peşinden gitmesinler; reformcuların, mezhepsizlerin, sarıklı Farmasonların, bid'atçilerin, dinde değişiklik ve yenilik yapmak isteyenlerin, Kemalist ilahiyatçıların, modern İbn Sebe'lerin, Lawrence'ların, Hempher'ların peşlerinden gitsinler.
Bu ülkede militan ateistler çoğunlukta mıdır, azınlıkta mı? Kimse inkâr edemez ki, onlar azınlıktadır. Onların çoğunluktaki Müslüman halka, insan haklarına aykırı olarak baskı yapmaya hiçbir hakları yoktur. Müslümanlar gericiymiş, bunlar halkı uygar yapacaklarmış... Bu gerekçe hezeyandır.
İnsan hakları ve hürriyetleri ile ilgili bütün uluslararası beyanname, sözleşme ve diğer metinlerde din, inanç, inandığı gibi yaşamak, din eğitimi yapmak ve diğer dinî haklar ve hürriyetlerin üzerinde durulmaktadır ve onlar garanti altına alınmaktadır.
Türkiye'nin militan dinsizleri, Müslüman çoğunluğu baskı altında tutmak, onları ezmek, haklarını ve hürriyetlerini ayaklar altına almak için resmî ideolojiyi bir tabu ve heyulâ olarak kullanıyor.
Hiçbir ideoloji, din hürriyetinin, İslam dininin üzerinde olamaz.
Militan ateistlerin laikçilik ideolojisi batıldır ve Türkiye Müslümanları böyle bâtıl bir ideolojiyi benimsemeye zorlanamaz.
Kemalizm Kemal Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılmış, İslam'a taban tabana zıt bir ideolojidir. Müslümanlar bu konuda da zorlanamaz.
Bir İslam devletinde laikliğe ve herhangi bir ideolojiye izin verilmez. Türkiye'nin bugünkü düzeni ise şöyle böyle bir demokrasidir. Demokrasilerde resmî ideoloji olmaz, insan haklarına saygı ve bağlılık olur. Resmî ideolojiyi bir din gibi benimseyenler, arzu ederlerse bir parti kurarlar ve seçimleri kazanıp iktidar olabilirlerse ülkeyi kendi doktrin ve dogmalarıyla idare ederler.
Resmî ideolojinin bir an önce özelleştirilmesi lazımdır.
Türkiye'de (İngiltere'de ve diğer medenî ülkelerde olduğu gibi) tam bir din hürriyeti olmalıdır. İngiltere'de Müslümanlar için Şeriat Mahkemeleri bile kurulmuştur.
Millî kimliğin, millî kültürün, halkın temel hak ve hürriyetlerinin önündeki engeller, tabular, ideolojiler kaldırılmalıdır.
Tarihî arızalar ve kazalar tamir edilmelidir.
Müslümanlara tam eşitlik ve hürriyet verilmelidir.
Ayasofya'nın tekrar cami yapılması gibi konularda halkoyuna başvurulmalı, halkın iradesine uyulmalıdır.
İnsan haklarına ve Türkiye çoğunluğunun temel hak ve hürriyetlerine uygun olarak İslam medreseleri (medâris-i İslamiye), tasavvuf tekkeleri, İslamî ahilik ve fütüvvet teşkilatı, İslamî mahalle teşkilatı ve diğer haksız yere yasaklanmış eski kurumlar yeniden hayata geçirilmelidir. İslam vakıfları, Müslüman cemaat teşkilatına verilmelidir.
Yazımı, Müslüman halka biraz nefes aldırdığı için asılarak şehit edilen Adnan Menderes'in meşhur bir cümlesiyle bitiriyorum: "Türkiye Müslüman'dır ve Müslüman kalacaktır, bu memlekette İslam'ın bütün icapları yerine getirilecektir."
"İkinci yazı"
İhlâs ve hizmet kahramanı Bekir Bey
Merhum avukat Bekir Berk'in ölümünden bu yana yirmi sene geçti. Hafızasız bir toplum derekesine düştüğümüz için genç Müslümanların çoğu onu tanımaz. Bekir bey bir hizmet efsanesi idi. 1960'larda, 27 Mayıs uğursuz darbesinden sonra çok haksızlığa uğrayan, ağır cezalara verilen, zindanlara atılan Risale-i Nur talebelerini savunmak, onlara yardımcı olmak için bin bir zorluk, imkansızlık, baskı altında, akıllara hayranlık veren hukukî bir cihat yapmıştır.
Onun gibi feragatli ve fedakâr bir hizmet eri nadir değil, ender çıkar.
O tarihlerde haftalık Yeni İstiklâl dergisini yayınlıyordum. Risale-i Nur'lar hakkında kaziye-i muhkeme (kesinleşmiş mahkeme kararı) haline gelmiş kararlar vardı ama o zamanın rejimi bunları kale almıyor, Risale-i Nur okuyan Müslümanları her yakalayışında tutukluyor, ağır cezaya veriyordu. Adalet, hukuk, insan hakları ayaklar altında eziliyordu.
Nurcular fakir insanlardı. Nicesinin avukat tutacak imkânı yoktu. Bekir bey onları ücretsiz savunuyordu.
Bir gün akşama doğru Çemberlitaş'ta büro ve mesken olarak kullandığı mekâna gitmiştim. Yardımcıları yemek hazırlamışlardı. Menü pilav ve salatadan ibaretti...
Yurdun her yerinden tutuklanan Nurcularla ilgili haberler geliyordu. Bekir bey onların vekaletini alıyor ve insan gücünü aşan bir gayretle şehirden şehre uçarak, koşarak müdafaalarını yapıyordu. Bir gün ajandasını göstermişti. Filan tarihte Van Ağır cezası... İki gün sonra Konya... Ertesi gün falan şehirde... Kimisine uçakla gidiyor, kimisine otobüsle veya otomobille...
Uyku, dinlenme, sağlıklı beslenme, aile hayatı... Bunları bir kenara atmıştı. Düşündüğü tek şey hizmetti.
Onun hizmeti iman, İslam, Kur'an, sünnet ve şeriat için olmuştur.
O, dünya ücreti almadan çalışmıştır.
O, üstad Bediüzzaman'ın öğütlediği ihlâs prensibine dikkat ve hassasiyetle uymuştur.
O bir hizmet kahramanıydı.
Bir ihlâs kahramanıydı.
Vefatından sonra geriye dünya malı bırakmadı.
Cenab-ı Hak kendisine rahmet ve keremiyle muamele buyursun.
(Nurların diğer fedakâr bir savunucusu olan avukat Hüsamettin Akmumcu'yu da burada minnet ve şükranla anıyorum.)