Şevki Yılmaz

Şevki Yılmaz

İran, varlığını Hz. Ömer’ul Faruk’a borçludur!

İran, varlığını Hz. Ömer’ul Faruk’a borçludur!

Bismillahirrahmanirrahim

İlmin kapısı, Ehli Beyt’in ve ehli sünnetin imamı Hz. Ali (ra) Efendimize kin beslemekle; Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra), Hz. Ömer’ul Faruk (ra) ve Hz. Osman Zünnureyn (ra) efendilerimize kin beslemenin ve lanet okumanın arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi de İslâm nizamının parlayan yıldızları ve Ehli Beyt’in incileri değil mi? Müslümanların İslâm’a ilk giren öncüleri değil mi? Eşsiz Önderimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimizin çile, mücadele ve hicret arkadaşları değil mi?
Allah (cc); “(Ey Muhammmed!) O ağacın altında sana bağlılıklarını bildiren müminlerden Allah (cc) razı olmuştu, çünkü onların kalplerinden geçeni biliyordu; böylece Allah, onlara bir iç huzuru bağışladı ve yakında gerçekleşecek bir zafer (in müjdesi) ile onları ödüllendirdi (Fetih S, 18)” ayet-i kerimesinde onlardan razı olduğunu açıklamadı mı? Hudeybiye’de Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Osman ve Hz. Ömer (Allah hepsinden razı olsun) o ağacın altında Resûlullah’ın (sav) mübarek elinin üzerine elini koyup biat eden mübarek elin sahipleri değil mi? Allah’ın “razıyım” dediği kulunu sevmeyenden Allah razı olur mu? Onlara kin besleyenlerin başları belalardan kurtulur mu?
Üstelik ilk halifelerimizin hepsi şehidlik makamına ulaştılar. Biri zehirli yemekle şehid edildi. Hz. Osman’ın şehid edilirken okuduğu Kur’an-ı Kerim hâlâ İstanbul’da, Topkapı Müzesi’nde! Hz. Ali ve Hz. Ömer namaz anında caminin mihrabında secdede şehid edildi.
İran bugün İslâmiyet’i gerçekten benimsemişse bunu Hz. Ömer Efendimize borçludur. Hz. Ömer, orayı fethetmeseydi ateşe tapan mecusi olacaklardı. Kendilerine bu güzel İslâm dinini Allah’ın inayetiyle ulaştıran Hz. Ömer (ra) Efendimize teşekkür görevleri değil mi? İran’ın tarihinde iki mühim şahsiyet var! Bunlardan biri Resûlullah (sav) Efendimizin müjdesiyle beş bin yıllık ateşperest Pers imparatorluğunu yıkan İran fatihi Hz. Ömer ve diğeri üç bin yıllık şahlık rejimini yıkan İmam Humeyni. Kudüs-ü Şerif’i fethettiği için Yahudilerin Hz. Ömer’e niçin kin beslediklerini anlıyoruz da, İran’ın kininin sebebini anlamakta güçlük çekiyoruz?
Ne acıdır ki; ilk defa geçen hafta internetten “İran’ın Keyşan şehrinde Hz. Ömer’in katili Ebu Lu’lu Feyruz ismine görkemli bir türbe var. Yine Keyşan şehrinde Ebu Lu’lu’nun ismini taşıyan büyük bir bulvar bulunmaktadır. Ebu Lu’lu Feyruz adına İran’ın inşa ettiği büyük tapınak da bu bulvar üzerinde bulunmaktadır. Ebu Lu’lu, hâl⠓millî kahraman” ve “ruhanî önder” olarak görülmektedir. Türbeyi akın akın ziyaret edenler, ahirette Hz. Ömer’in katiliyle beraber dirilmek için dualar etmekte; İranlı Mecusi Ebu Lu’lu’nun türbesine ellerini yüzlerini sürmektedirler” yazısını okuyunca şoke oldum. (Halbuki Mecusi (ateşperest) katil Ebu Lu’lu’nun melun cesedi Medine-i Münevvere’de bulunmaktadır.)
İran Devleti, Medine-i Münevvere’de Mescidi Nebevi’de sabah namazında secde halindeyken İslâm Devlet Başkanı Hz. Ömeri şehid eden ataşperest mecusu alçağı Ebu Lu’lu melunun İran’daki hayali anıt mezarını derhal yıkmalıdır. Yoksa Allah’ın razı olduğunu müjdelediği Büyük Şehid Hz. Ömer’ul Faruk’un katiline sahip çıkmaya devam eden bir devletin ve ona göz yuman halkların başı belalardan asla kurtulmayacaktır! Petrol nimetine rağmen varlık içinde yokluk ve sıkıntı çekmeye devam edeceklerdir. Allah’ın veli kullarına düşman olanların maddi ve manevi iki yakası bir araya gelir mi? Hz. Resûlullah’ın (sav) kabri saadetlerine gelip onun rahmet kucağında yatan arkadaşları ve kayınpederleri Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Efendilerimize selâm yerine lanet okuyanlara Allah ve tüm melekler, ‘onlar tevbe edinceye kadar’ lanet etmektedir. (Bakara S, 177)
Ashab-ı Kiram masumdur (haşa) demiyoruz. Çünkü Peygamberler dışında kimse masum (günahsız) değildir. Onlar da bizim gibi nefis taşıyan ademoğludur. Ama biz diyoruz ki; bırakın Resûlullah’ın (sav) öğrencileri olan Sahabe efendilerimiz arasında beşeriyyetten kaynaklanan imtihan sebebi ihtilafları yalnız Allah yargılasın. Ama onları yargılamak, kendisini masum (günahsız) göstermek için kendisine “Ayetullah” dedirten ne mollaların ve ne de bizlerin haddi değil!
Sonra biz kim, sahabeyi yargılamak kim? Biz kim, Hz. Ali ile Hz. Ayşe Anamızı yargılamak kim? Biz kim, Hz. Osman’ı yargılamak kim? Biz kim, hicrette Efendimizin yol arkadaşı ve tüm varlığını İslâm’a adamış Hz. Ebu Bekir Sıddık Efendimizi yargılamak kim? Biz kim “Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa adli ilahi Ömer’den sorar onu” diye ağlayarak fakirin evine ulaştırmak için sırtına un yükleyen adaletiyle dillere destan olmuş Müminlerin Emiri Ömer’ul Faruk Efendimizi yargılamak kim? Biz kim haya ve edep timsali Hz. Osman’ı yargılamak kim? Onların ayağının tozu olabilir miyiz? Muhacir ve Ensar’ın hepsi gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsak yolumuzdan şaşmayız. Çünkü onlar Allah’ın (cc) talebesinin talebeleridir. Yani Ashabı kiramın öğretmeni Hz. Muhammed (sav) Efendimiz. O’nun da öğretmeni Allah’tır.
Asırlardır devam eden bu kin ve hayali yargılama; ayrılık, parçalanma, bela ve musibetten başka neyi sağladı ki? Düşmanlarımızın “böl, parçala, yut” oyununda, ekmeklerine yağ sürmekten başka neye yaradı ki? Asırlardır süregelen bu kin ve nefret bugün Suriye’de devam eden günahsız (masum!) bebek, çocuk katliamını bile destekleyecek kadar gözlerini körleştirip, vicdan ve kalplerini taşlaştırmadı mı?
Bu yazılarımızdaki gayemiz; Allah’ın sevdiklerini ayırmadan sevmek ve sevdirmektir. Aynı kıbleye yönelen Müslümanların kardeşliğine, birliğine yardımcı olmaktır. Daha Asr-ı Saadet’in başında, başmünafık Abdullah ibni Sebe Yahudisinin ektiği nifak ve fitne tohumlarının etkisiyle, düşmanlarını yanlış yerde görenlere gerçek dostlarını tanıtmaktır. Gerçek kardeş ve dostlarını düşman, düşmanlarını da dost görenleri uyarmak ve uyandırmaktır. Tarih boyunca Müslümanların birliğini bozmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekten vazgeçirmeye çalışmaktır. Asırlardır hiçbir yerde ve hiçbir zamanda Müslümanlardan başka hiçbir münkir toplulukla kavgası ve savaşı olmayan bu şaşkın ve şaşırmış topluluğa artık asıl düşmanlarının şeytan ve yandaşlarının olduğunu hatırlatmaktır.
“Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma!..”(Haşr. S.10)
Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (cc) İslâmî Devletimizin ilk Raşid halifeleri Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali Efendilerimizi ayırım yapmadan seven ve sevdirenlerin yar ve yardımcısı olsun.
Amin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şevki Yılmaz Arşivi