Eski dostlar neden düşman oldu?
Velayet-i fakih rejimi ne halkıyla ne de çevresiyle uyum sağlayabildi. Kilitlendiği tek husus Pers İmparatorluğunu yeniden diriltmek oldu. Bunun için imkanlarını seferber etti ve şansını zorladı.
Yeni Safevilik fayı fiilen devrimle birlikte yeniden harekete geçmiştir. Devrim haklı ama mecrası ve tuttuğu yol yanlıştı. Bu yanlış mecra İslam dünyasına Şahın verdiği zarardan daha büyük zarar vermiştir. Dolayısıyla baştan beri Velayet-i fakih doktrini yanlış bir tercihti ve tercih İranı İslam devletine değil mollaların egemen olduğu din devletine götürmüştür. Çünkü İslam devleti din adamları devleti değildir. İran nahak yere ve bir inat uğruna Irakla savaşı 8 yıl uzatmıştır. zHerkesin de gördüğü gibi yeni İran rejimi içi Perslik, dışı ise Şiilikle kaplanmış ve örtülmüş bir yapı idi. Saddam yanlış yapsa da Humeyninin Saddamla görülmesi gereken bir hesabı bir de Irak üzerinde projesi vardı. Arafat gibiler Humeyni ile görüşmelerinde onun Irak ve Körfez ülkeleri üzerine hesap yaptığını ve emellerinin olduğunu fark etmişlerdi. Türkiye 1 Mart tezkeresinden geri dururken bu eşsiz anı İran istismar etmiş ve dönemin Devrim Muhafızları Komutanı Yahya Rahim Safevi Afganistan ve Irak işgalleri sırasında ABDye hava sahasını açtığı gibi kendi ülkelerinde demirleyen Şii muhalifleri de Amerikalıların peşinde Irakta misyona göndermişti. Dolayısıyla büyük kitleyi (sevad-ı azam) sırtından ikinci kez vurmuşlardı. Ardından Irakta herkesi herkese karşı kullandılar ve ABD ile birlikte ortaklaşa yönettiler. Ahmet Çelebi gibi ABDnin ortakları aynı zamanda İranın da ortaklarıydı. Irak karşısında üç güç birleşmişti. İran, ABD ve İsrail. Hepsinin tarafları farklı, hesapları aynıydı. Sonrasında mezhepçi tarafı herkesten ileri olan Maliki üzerine karar kıldılar. Aynı nedenden dolayı Allaviyi veto edeceklerdi. Dolayısıyla bu tabloda Türkiyeye bu bölgede ortaklık değil, tabi bir rol kalıyordu. Türkiye ilkeli davranmasının bedelini böyle ödemiş ve İran pragmatik davranmasının meyvesini de böyle toplamıştı! Kasım Süleymani Irakın Kings makeri olmuştu. Aynı zamanda Suriyedeki askeri operasyonları da yönetiyorlardı. Hizbullah onların kontrolündeydi. Bu durumda Türkiye İran ve ortaklarına nasıl güvenecekti? İşte bu noktada İran ve ortaklarının hesaplarını bozan bir gelişme oldu; bu da Arap Baharı idi.
¥
Türkiyeyi bu noktada edilgen bir konuma sokmak ve parantezlerine almak istiyorlardı. Dışişleri Bakanı Salihi de Suriye konusunda İran ve Rusya ve Türkiye arasında bir çözüme işaret ederek Türkiyeyi kendi mihver politikalarına alet etmek istiyordu. Hem de direniş edebiyatını kullanarak. Suriyede hesaplar tekrar nasıl karıldı?
Beşşar Esat kendi içinde tutarlı değil. Sistematik bir yalancı. Zira, Erdoğanın 2004 yılında kendilerine yönelik bir reform talebinde bulunmadığını söylüyor. Ardından da bu tarz sohbetlerin olduğunu ama bunun telkin mahiyetinde olmadığını ve Suriyede halk olaylarıyla da birlikte Türkiyenin tutum değiştirdiğini söylüyor. Biz değişmedik, Erdoğan değişti! diyor. Kendisinin değişmediği doğru. Daha doğrusu babasının izinden gittiğini 2011 olayları teyit etmiştir. Türkiyeye gelince olaylarla birlikte Suriye rejiminin karanlık yüzünü bir kez daha görmüştür. Esasen Suriye ile Türkiye ilişkileri gelişmesine rağmen ilişkiler tam da güvene dayalı gelişmiyordu. Suriye rejimi de aynen İranın yaptığı gibi Türkiye tarlasını sürüyor ve kendisine her çevreden yandaş devşirmeye çalışıyordu. Bunun az çok meyvesini de aldı. Oyunu çok iyi de oynadı. Lakin zor oyunu bozar dedikleri gibi bu defa Suriye halkı Allaha dayanarak Beşşarın oyunlarını başına çevirdi. İster Türkiye telkin etsin isterse etmesin Esat reformları vaktiyle yapmış ve reform isteyen muhaliflerini yeniden hapse atmamış olsaydı belki de Türkiye ile kalıcı ilişkiler geliştirebilirdi. Türkiye üzerinden de halkıyla. Bu badireyi usuletle atlatabilirdi. Ama kötü niyeti ayaklarına dolandı. Bunun için totaliterliğinden taviz vermesi gerekiyordu işte Beşşar bunu yapmaya hazır değildi. Ya hep ya hiç siyasetini seçerek aslında Kaddafinin akıbetini seçti.
¥
Enis Nakkaş Arap dünyasının stratejistlerinden birisidir. Carlosun arkadaşıdır ve İrana angaje olmuş bir isimdir. Bundan dolayı da tahlilleri o mihverin çıkarlarını yansıtır. Bununla birlikte bir konuşmasında açıkça Beşşarın reform noktasında altın fırsatları kaçırdığını itiraf ediyor. Sözgelimi Temmuz 2006 savaşından sonra olgun bir ortam yakalanmışken bunu yapmadığını ve hep ertelediğini ifade etmiştir. Bir taraftan İrana ve diğer taraftan da Türkiyeye dayanırken altın bir fırsatı yakalayan Suriye rejiminin reforma cesaret edemediğini söylemiştir. Türkiye ile nihai güven köprüsünün ancak reformlar üzerinden sağlanabileceğini de ifade etmiştir. Acaba Türkiyedeki Esat yandaşları Enis Nakkaşın gördüğünü niye görmek istemezler (http://www.youtube.com/watch?v=xVGRgZY-BGQ&feature=related). Beşşar Türkiyeye dayanarak reform yapabilir ve halkının güvenini de kazanabilirdi. Lakin o babasının yolunu seçmiştir. Rejim geçmişiyle yüzleşmek istememiştir. Geçmişi yok saymıştır. Adaleti yok saymıştır. Arap Baharıyla birlikte adaletin tokmağı başına inmiştir. Ruslara göre bile yüzde 10 şansı kalmış olan Beşşar hıncını Cumhuriyet gazetesi üzerinden almaya yelteniyor. Ama Kuran ifadesiyle daufet talibu vel matlup/ yani her ikisi de nal toplamıştır. Türkiyenin İhvancılık ve Sünnicilik yaptığını ve Hamas ile Hizbullah arasını ayırdığını söylüyor. Peki! Kendisi İhvan ile uzantısı olan Hamasın arasını niye ayırdı? Akabinde Hamas niye Suriye ile yollarını ayırdı? Türkiye ile aynı nedenden dolayı değil mi? Suriye İhvanını idamla yargılarken Halit Meşali nasıl ağırladı? Bu ikiyüzlülüğün ve riyakarlığın daniskası değil midir? Enis Nakkaşın ifadesiyle rejim altın fırsatlarını heba etmiştir. Enis Nakkaş son konuşmalarında ise Esatın ağzından baskı altında reform yapılamayacağını söylüyor. Lakin Beşşar, 2011 Martından itibaren reformlara başladıklarını söylüyor! Nasıl? Daha çok adam öldürerek mi? Esat hergelesi normal zamanda reform yapamaz zira işine gelmez ve baskı altında reform yapamıyor! Gel keyfim gel. Baba saltanatı bu olmalı! Peki ne zaman yapar? Hiç. Öyleyse bu rejimin kutsallığı nereden geliyor? Direnişten. Pöh... Halkın sırtında boza pişirmek ne zamandan beri direniş oldu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.