Umre intibalarım
Cenab-ı Hakk'a ne kadar hamd etsem azdır ki; 3. umremizi yapmayı bize lutfetti. Eşim Ebe Hanım, Fâtih'deki, "Sanki Yedim Câmii" hakkındaki dile getirilen hikâyeyi bildiğinden, 3 yıldır umre dönüşünde hikâyede olduğu gibi, bâzı ihtiyacatı, bazı masrafları azaltma yoluna gidip, sanki yedim, say ki aldım, elzem değil gibi kararlarla bir sonraki senenin umre parasını biriktirerek; evlâdı gibi sevdiği İkbal Hac ve Umre organizasyonu şirket sahibi, Milli Görüşçü Kadir ümit Bulut'u telefonla arayıp hazır olduğumuzu haber verir; o da pasaportlarımızı istetir, muameleyi yapar ve gideceğimiz gün ve saati bize bildirir.
Bu sefer de aynı oldu ve 20 Haziran'da Yeşilköy Havaalanı'ndan Medine-i Münevvere'ye uçtuk. çok sıcak bir cumartesi sabahı mübarek topraklara ayak bastık. Amjad Al Salam Hotel'de ikametimize ayrılan odaya İbrahim Bey tarafından yerleştirildik. Yeşilköy'den emekli Deniz Astsubay Mehmet Bey, eşi hanımefendi ve kıymetli kerimeleri Elif'le uyumlu bir grup teşkil ettik. Onların bu ilk umrelerinde bizle beraber olmaları, tecrübemizden müstefit olma hususunda onlara kolaylık sağladı. Hava şartlarına ve Ravza-ı Mutahhara'yı ziyaretlerimiz, İkbal Turizm'in tanzimine önem verdiği ziyaretler yapılırken, Kıbleteyn'e (iki kıbleli mescid) uğradığımızda Bakara Sûresi'nin 142. âyet ve sonrasının meâllerini anlatan Süleyman Efendi Hz.'nin mensubininden Mustafa Hoca'nın izahı, kafamda bir istifhama yol açtı. Halbuki daha evvel Hac'da da olmak üzere 3 defa geldiğim hâlde, bu istifham zihnime takılmamıştı. Mustafa Hoca'nın meâlleri ifade etmesi, meseleyi şöyle kavramama sebebiyet verdi: Aslında 610 târihinde Hira Nûr Dağı'nda ilk âyete muhatap olan Efendimiz'in, kâinat yaratılmadan önce tâyin buyrulmuş Nebî'liğinin risaletini yaymaya başladığı andan itibaren, Musevilik ve Hıristiyanlık, Allah indinde nihayete ermiştir. Esselâtu Vesselâm Efendimiz'in dâvet ve tebliğine kulak asmayanlar, aslında taptıkları dinin Peygamberleri olan Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as)'ın, haber verdikleri hakikati yalanlamış durumuna düşmüşlerdir. Dolayısıyla, Allah'a şirk koşarak inanma yolunda kalmışlardır ki; bu Allah'ın (c.c.) en sevmediği hâldir. Binaenaleyh, Musevilik ve Isevilik mülgadır, Allah indinde tek din islâm'dır âyeti kerimesi ise bunların mülga olduğu hükmüne varmamızı temin ederken, Cenab-ı Hakk, ziyaret ettiğimiz Medine-i Münevvere'deki Kıbleteyn Mescidi'nde gelen Bakara Sûresi'nin 144. âyeti'nde namaz esnasında şunu vahyediyor: “Muhakkak ki; biz yüzünün semâya doğru çevrilip durduğunu görüyoruz. Şimdi seni hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve nerede bulunursanız, yüzlerinizi o yana çevirin. Şüphesiz ki; kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Allah, onların yapacaklarından gâfil değildir.” Şehid Seyyid Kutup; tefsirinin 1. cildinin 278. sayfasında yer alan bu meâli müteakip sayfada, şu tefsiriyle önümüze koyuyor: “..Bütününden tek ilâha ibadet, tek Rasûle imân, tek kıbleye yönelişin doğduğu bir nizâm.. İşte Allahû Tealâ, bu ümmeti böylece İlahı, Rasûlü, dini ve kıblesi etrafında birleştirdi..”
Odur ki; şimdi Müslümanlara ne oluyor da; Musevi ve Hıristiyanlarla dinler arası diyalog ve İbrahimî dinler kavramı adı altında, Kıbleteyn Mescidi'nde gelen vahyin öncesine dönüş sayılabilecek bir irticayı hayata geçirmeye çalışıyorlar. Şüphesiz ki; bu vebalin altına girmek, ancak akıl patlaması ile olur. Yahut da, gizli bir misyon taşımakla eşdeğerdir.
-
MüŞAHEDATIM
Gerek Medine-i Münevvere'de, gerekse Mekke-i Mükerreme'de, umreye gelen Müslümanların büyük bir bölümünü yaş ortalaması 30'u bulmayan dinç bir topluluk teşkil ediyor. Her ülkeden gelen aileler; iki çocuk, üç çocuklu olarak gelmişler. Yaşlılar var amma artık çok büyük bir kısmını teşkil etmiyor. Sosyal bir tespit olarak da, her ülkede Müslümanlar hayata hedef sahibi olarak katılmış olmalılar ki; ekonomik alanda elde ettikleri kazancı ziyadeleştirmişler hükmüne varabilirsiniz? Hâtta bâzı genç bürokratlar veya teknokratlar ya da işadamları, otele dönerken bilemem şaka mı, ciddi mi, var mısın bir umresine diye bahis teklifinde bulunuyor arkadaşına.. Hacer-i Esved önünde cidal devam ediyor. Fakat 1 yaşında yavruyu omzuna almış ve Haceri Esvedi öpme girişimini yapanları hayret ve yavruya bir şey olacak korkusuyla seyrettiğimi kaydetmeden geçemeyeceğim. öte yandan bu gidişimizde kaldığımız otellerde yemek verildiğinden, yemekli yazıldık. İsabet olmuş; çünkü sabah 6'da kahvaltı, akşamüstü 18'de yemek; 2 öğün olmakla birlikte zemzem ve hurma takviyesi, zinde bir halde ibadetleri yapabilme imkânı sağladı. Hemen burada bilhassa Mekke'de ikamet ettiğimiz Zahrat el Medain Oteli'nin yemekhane yöneticisi Afyonkarahisarlı Mustafa Gültekin'in, hizmeti esas alan gayreti, büyüklere saygısı, gençlere olan tatlı yaklaşımı, yemekhaneyi bir aile sofrasına çevirmeye kâfi geliyordu. Yemeklerin Türk mutfak anlayışına göre seçilmesi, elbette ki evimizi aratmamada büyük bir faktördü. Mekke şehrinde Şişe semtinde kurulu yemek üretim tesisleri, hijyenik şartları temini en mühim unsur saymış. Ekrem Yemek adı verilmiş olan bu firma, aynı hassasiyeti Medine'de de yürütmekte olup, hepimizin sempatisini kazandığı gibi, yemeğinin yüklediği enerjinin ibadetlerimizi daha zinde bir halde yapmaya yaradığını söylemekten bahtiyarım. Ekrem Yemek müessesesi, sloganını şöyle formüle etmiş: "Kalite Anlatılmaz, Yaşanır" Elbette şunu da ifadeyi vazife addederim ki; bizi Vakit gazetesi yazarları arasında tanıyan çok kişiyle kucaklaştık. SP'lilere tavsiye ederim. Oraya gidenler ihramları hâriç diğer giysilerinde parti rozetlerini taksınlar. Bilhassa D-8 ülke insanları, rozeti görünce Erbakan deyip, ahvalini soruyor.
En üzüntüye duçar olduğum haber Prof. Ahmed Yüksel özemre Beyefendi'nin vefat haberi oldu. Merhum, tasavvuf ve münevverliği öğrenme adreslerini "üsküdar'da Bir Aktar Dükkânı" adlı eserinde unutulmaz bir şekilde hepimize göstermişti. Radyo-çağ döneminde 2001'de gerek Küçük çamlıca'daki konteynır içinden yayın yaptığımız dönemde, gerekse Bağlarbaşı'ndaki binadayken, Sevgili Uğur İlyas Canbolat ve Zahide ülkü Bakiler hanım kızımla özemre'yi konuşmaktan ve adı geçen kitabından bahsi pek severdik. İstiklâl harbimize ailece iştirak etmiş bu merhumun amca ve babasını kendi dedelerimiz gibi kabul etmiştik. Rahmetler diliyorum. Nur içinde yatsın. çanakkale Mahşeri'nin unutulmaz müellifi Mehmed Niyazi özdemir kardeşime de acil şifalar diliyorum.
Fiemanillah.
İrtibat Tel: 0542 497 03 27
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.