Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Dostun Dili Gayet Şirin Gerek

Dostun Dili Gayet Şirin Gerek

Dostun dili gayet şirin olmalı, “El vurup yarasını incitmemeli”dostunun. Dostun sinesini yaralamamalı, cefa etmemeli ve “Lokman naçar kalır dil yarasından” türküsünü söyletmemeli dostuna. Dost, dilli olmalı, fakat dilliksiz olmamalı. Dil yarası göstermemeli. Gösterirse şayet, dil yarasını sarmadan gitmemeli.

Dost kişinin bilhassa dilinde diken hiç bulunmamalı. Gülün dikenine katlanılır, çünkü mâşuğun cilvesidir. Fakat dostun dilindeki diken cilve değil, yaralama âletidir.

“Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim” atasözünü dostluk tâlimine katılanlar sıkça hatırlamalıdır. Çünkü, “dilin cismi küçük, cürmü büyüktür.” Hazreti Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâmın, “kendimi korumak için ne yapmalıyım?”diye soran ashabına birçok nasihati sıraladıktan sonra “Diline sahip ol” diye buyurması bu sebeptendir.

“SÖKÜKLERİNİ DİK SÖZLERİNİN, DİLİNİ KALBİNE YANAŞTIR…”

Diliyle dostunu yaralayanlara Hz. Mevlâna ağır konuşuyor: “Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır… Kalbinden geçmeyeni diline değdirme.”

Dost kişi, bir türkümüzün sözleriyle “Nadanlar etmezmiş senin ettiğin / eridi tükendi....Ummanî / dost dili yıktı da gitti bedeni / eyvah dost yarası bitirdi beni” ve “dilin ile deştiğin yaralar daha iyileşmedi” dedirtmemeli.

Hazreti Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm, “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir” buyuruyor.

“İNSAN, DİLİNİN ALTINDA GİZLİDİR”

Dil isabetle kullanılmazsa, ameli, ibadeti ve zâhirî birçok hususiyetleri düzgün olsa da sahibini sevimsiz kılar. Hazreti Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm, “İnsan, dilinin altında gizlidir” ve “güzel söz sadakadır” buyuruyor. “Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sual edilince de mübarek dilini çıkarır ve üzerine parmağını koyar. Bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: “Bedende hiçbir âzâ yok ki Allah katında dilden şikayetçi olmasın.”

Hz. Mevlâna’nın sözünden güç alarak dost olacak kişiye derim ki: “Gönlünü (dilini) arıtmamışsan, habire abdest alıp durmaktan fayda bekleme.”

Dilin sokması, yılan sokmasından beterdir. Dilin verdiği acı, acıların en dokunaklısıdır. Dil, kalp tarafından kontrol edilmezse yakar. Çünkü “dil bir et parçasıdır, her tarafa döner, iyiye de kötüye de. Ağzın içinde her dönüşünde kalp kırar.”

Dil yarası, yaraların en derinidir. Hz. Ali (r.a)’nın “Kılıçların yaraları iyileşir, ama dilin açtığı yaralar iyileşmez” sözünden bir uyarlama olan “Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez” deyiminin çokça kullanılması bundandır.

Hz. Ömer (r.a.), Ebubekir Sıddık (r.a.)’ı dilini eliyle çekerken görür ve “Ey Resülullah’ın halifesi ne yapıyorsun?” diye sorar. Cevabı, “Şudur beni tehlikeli yerlere sokan!” diyerek dilini gösterir.

“BENİM DİLİM YIRTICI BİR HAYVANDIR, ONU BIRAKTIĞIM ZAMAN BENİ YER”

Tavus Kuşu, tasavvufta bir sâliktir. Güzel ve albenili bedeniyle yol arkadaşlarının imrendiği bir kuştur. Fakat onun, bir eksiklik olan ve zâhirde görünmeyen bir özelliği var. Tavus Kuşu’nun bu özelliğini kendisinden dinleyelim: “Benim dilim yırtıcı bir hayvandır, onu bıraktığım zaman beni yer.” Dervişlik yolunda gidenlerin daima dikkat etmesi gereken ne hikmetli bir sözdür bu.

Bir âlimin ifadesiyle “düşünmeden konuşmanın cezası, konuştuktan sonra düşünmektir.” Ammâ ki dil ile açılan yara konuşarak iyileşmiyor, fiil gerek. Allah Teâlâ, İsrâ sûresi 53. âyetinde “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar...” buyuruyor.

“DOST DİLİ DEĞMESİN ZULME RÂZIYIM”

Eğer dost kişi bu âyete mugayir kalırsa, “Vallahi dost değil, belâlar yağsa / direnir yıkılmaz bükülmez dizim / dost dili değmesin zulme râzıyım...” dedirtir dostuna.

Söylediği sözün nereye varacağını muhakkak ki bilmek durumundadır dost. Şah Hatayî, “Dil ile dervişlik olmaz / hâl gerek yol ehlinin” dedikten sonra “Bülbül gibi ünü tatlı / dil gerek yol ehlinin” diyor.

Dervişlik yolundan giden dost, sözü mutlaka yumuşak söylemeli. Darendeli Osman Hulusi Efendi Hazretleri, “Hulusi ağart yüzünü de dosta revan ol / halvetgeh-i dil-dâr anı kara götürme” diye nasihat ediyor. Yani, gönlünü temizlemiş olarak daima Hak yolda ol. O’nun gönülleri nurlandırıcı halvetgâhına kara (ışıksız, fena, kederli) dille, yani ham gönülle çıkma diyor. Dostun dili de böyle olsa gerek.

Ebû Muhammed Berbeharî (k.s.) diyor ki: “Büyüklerle çekişme mağlup olursun; akranlarınla çekişme huysuz olursun; senden küçüklerle çekişme ayağa düşersin.” Eba Derdâ (r.a.), “Kışkırtıcı tartışmadan kaçınız. Zira böyle bir tartışmanın fitne doğurması muhtemeldir” diyerek, mümin kişileri uyarıyor.

Diline itina göstermeyenin kırıcılığı çok olur. Yunus Emre Hazretleri, “Söz ola kese savaşı / söz ola kestire başı” diyerek bütün insanlığa seslenmiş. İmam Şafiî Hz.leri de “İnsanlara ok atmak, dil ile taşlamaktan hafiftir. Zira okun hedefi şaşar ama dilinki şaşmaz” diyerek, mümin kişinin dilini iyi kullanmasını öğütler.

DOSTUN DİLİ GÖNÜL ALAN OLMALI, GÖNÜL ZEDELEYEN OLMAMALI

İbrahim sûresi 24. âyet buyruğunu dostluk yolunda gidenler kalbine çekmelidir: “Güzel (hoş) bir söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş güzel bir ağaç gibidir.” Nisa sûresi 148. âyetindeki “Allah, ağır ve inciten sözlerin açıktan söylenmesini hiç sevmez; ancak söyleyen zulme uğramışsa o başka. Allah her şeyi işitir ve görür” buyruğuna en önce dervişlik yolunda olanlar uymalıdır.

Bu âyetten ders alıp, “Kevser Irmağı’nın kenarında konaklamak” istiyorsa dost kişi tatlı söz söylemeli, dilâsâ (gönül avutan), dilkeş (gönlü cezbeden) ve dilnişin (gönülde yer tutan) olmalı, aslâ dilkub (gönül zedeleyen) olmamalı.

Hasan-ı Basri Hazretleri, “Müminin dili, kalbinin ardındadır. Bir şeyi konuşmak istediği zaman önce düşünür, eğer faydasına ise konuşur, zararına ise vazgeçer” diyor.

Dostluğu kuşanan kişinin diliyle gönül kırması, ahretteki suallerin birinden yüzünün kara çıkması demektir. Yunus Emre Hazretlerinin öğüdünü unutanlar dostluk dilini de unutanlardır: “Gönül, Çalabın tahtı / Çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise.”

“DİL PENAH-I KİBRİYA’DIRYIKMA GÖNLÜN KİMSENİN”

Âfetlerin en kötüsü dil âfetidir. Ehl-i irfan, asırlardır Müslümanları “âfatül lisan” nasihatleriyle uyarmışlardır. Dervişlik yolunda gidenler, dilin faydalarını ve âfetlerini bilmekle mesuldür. Nesimi’yi dinleyelim: “Dil penah-ı Kibriya’dır yıkma gönlün kimsenin / Genç-i esrar-ı Hüda’dır yıkma gönlün kimsenin.”

Hüzünlü gönlüyle diyor ki: Dil yüce Allah’ın evi gibidir, onunla kimsenin kalbini kırma, Allah’ın gizli hazinesidir dil, onunla kimsenin gönlünü yıkma.

Lokman Hekim’e, “İnsan bedeninde en zararlı ve en faydalı organ hangisidir?” diye sorulduğunda “İşte bu” diyerek, dilini gösterir ve “Çok söz zarar getirir, az söz söylemek fazilettir” der.

Dost kişi, secîli (kafiyesi olan nesir) konuşacağım diye etrafına çalımlı bir üslûpla konuşmamalı, konuşmada “tekellüf”e kaçmamalı. Gösteriş için zorlamak, ağız ve yüz mimiklerini eğip büzmek gibi mânaya gelen “tekellüf” kusurunu taşıyanlara Hazreti Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm “Ben ve Müslüman müttakîler (Allah’tan korkanlar, takva sahipleri) tekellüften uzağız” buyuruyor.

DOSTUN HER AMELİ GÜZEL OLMALI, DİLİ DAHA DA GÜZEL OLMALI

Dostun her ameli güzel olmalı, dili daha da güzel olmalı. Dost hâl ehlidir ki dili sıradan insanın dilinden daha mânalı ve kuşatıcı güce sahip bir mertebede seyretmeli. Dil, kalbin aynasıdır. Söz, dost kişinin dilinden gönülleri daima kendine çeken güzel bir nağme gibi dökülmeli. Bundan dolayıdır ki dostun dili birliğin temelidir. “Dil, insanın terazisidir” sözünü her Müslüman bilmekle mükelleftir.

“Ahlâkı güzel olan yumuşak söyler” öğüdünü unutanlar dost meclisinde ham kalırlar. Gönle yumuşak söz kadar tesir eden başka bir şey yoktur. Bundandır ki Allah Tealâ, Tâhâ sûresi 44. âyetinde Musa aleyhisselâm’a, Firavun’a dini nasihat ederken, ”Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, nasihat dinler veya Allah’tan korkar” buyuruyor. Bu vahiy üzere “Musa aleyhisselâm, Firavun’a tatlı dille söyledi.”

Firavun gibi bir azgına dahi yumuşak konuşulması emredildiğine göre, dost dili daima gönül alıcı söz söylemeli. Hazreti Peygamberimiz aleyhissalâtü veselâm’ın “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun, ya da sussun” buyurması bu sebeptendir. Demek ki “gönüllerin anahtarı yumuşak kelimeler” miş.

DOST KİŞİYE NEF’Î DİLİ DEĞİL, YUNUS DİLİ GEREK

Dost, söylenen sözü güzel bir ses tonuyla, edebî bir nezaket içinde muhatabına söylemeli, anlatımında daima nezih bir üslûp kullanmalı ve gayet enginden konuşmalıdır. Asıl niyet ve fikrinden sâdır olmasa da bir an meydana gelebilecek şecaat, tekebbür ve tahakküm ihtiva eden ses ve üslûptan kaçınmalıdır.

Hâsılı, hayatı dostlarıyla yaşamak isteyenlere Nef’î dili değil, Yunus dili gerek. Şu yalan dünyada dost dilinden faydalı gönle şifa bir şey var mıdır?

-------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Yücel Ayrıçay; dini bütün bir insan. Hâce Muhammed Lutfi, nâm-diğer Alvarlı Efe Hazretlerinin Dadaşlığına lâyık bir gönül ehli. İsmail koluyla Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın müdavimlerinden. Maişet mesleği akademisyen. Fakat kalbi ve fikriyle, hayat tarzı ve diliyle din-i İslâm dâvasının sessiz eğitimcilerindendir. Hocaefendi’nin sabrı ve vakarını, Nur damlalarını ve tefsir okumalarını Fikir Dükkânı’na taşıyan müeddep bir dost. Yalnızca istikâmetinde yürüyen âlim duruşlu bu dostun bir vakar çerçevesinde ince bir nüktedan tarafı da var. Mekteb-i İrfan’ın zarflı ve nükteli dilini çabuk kapması bundandır. Hususen, kolundan bağlı olduğu İsmail’e zarf atar ve tasavvufâne bir dille arada bir aleyhinde konuşur ki, pek hoşnut olurum. Dostluğun pîrleri ondan râzı olsun.





















Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi