Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Şam’da suikast... Esed’in adamları ikinci defa öldürüldü!

Şam’da suikast... Esed’in adamları ikinci defa öldürüldü!

Dün öğleye kadar, “Suriye muhalefeti”ne de, “Özgür Suriye Ordusu”na da kuşkuyla bakıyordum... Bu nasıl “muhalefet”tir, bu nasıl “ordu”dur ki; Tunus, Libya ve Mısır’da olduğu gibi “Esed’i sıkıştıracak” bir eylem ortaya koyamıyorlar...


Zira, bunca “direniş”e rağmen Suriye yönetimi ayakta, Beşşar Esed’in de gitmeye hiç niyeti yok!..


Ama, dün;


“Tamam” dedim, “Suriye muhalefeti” gerçekten de “organize bir güç”müş!..


Sadece “protesto”larla yetinmiyorlar, “eylem” de yapıyorlarmış!..


Meselâ şu “intihar”(!) saldırısı...


Televizyonlar, internet siteleri ve ajanslar, gelişmeyi şöyle duyuruyordu:


“Suriye devlet televizyonu, Savunma Bakanı Davud Racha, Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve Devlet Başkanı Beşşar Esed’in eniştesi Asıf Şevket’in saldırıda öldüğünü duyurdu. Yaralılar arasında olduğu belirtilen İçişleri Bakanı İbrahim El Şaar’ın da öldüğü bildirildi.


Suriye’nin başkenti Şam’da Ulusal Güvenlik Kurulu binasına yönelik saldırının, üzerinde patlayıcı bulunan intihar eylemcisi tarafından düzenlendiği bildirildi.


Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, intihar eylemcisinin Ulusal Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında üzerindeki bombaları patlattığını belirtti.


Saldırıda aralarında Savunma Bakanı Davud Racha ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in eniştesi Asıf Şevket’in de aralarında bulunduğu 5 kişinin öldüğü belirtiliyor.”


Bu saldırı, sizce de “büyük bir eylem” değil mi?.. “İki bakan” ve “Genelkurmay Başkan Yardımcısı”nın bir saldırıda ölmesi demek, “Esed’in kalbinden vurulması” demektir.


Hele de, bu büyük eylem “Suriye’nin kalbi”nde, yani Şam’da yapılıyorsa!..


Daha sonra gelen haberler ise, “Suriye’deki gelişmelerin çok daha ciddi olduğunu” gösteriyordu.


Meselâ, deniliyordu ki;


“Ulusal Güvenlik Kurulu binasında eylem gerçekleştiren muhalefetin Şam Havaalanı’nı da ele geçirme ihtimali üzerine, havaalanı çevresine asker sevkedilmeye başlandı.”


Bu, ne demekti?..


Şu demekti:


“Durum ciddi.


Esed gitti gidiyor!”


ONLAR DAHA ÖNCE ÖLMÜŞTÜ!


Derken, öğleden sonra, bambaşka haberler gelmeye başladı...


“Suriyeli muhalifler” diyordu ki;


“İntihar saldırısında öldürüldükleri açıklanan bakanlar, aslında Mayıs ayında zehirlenerek öldürülmüştü!”


Allah Allah...


Essah mı bu?..


Haberler net ve açıktı:


“Suriye devlet televizyonu tarafından intihar saldırısı sonucu bugün öldürüldüğü iddia edilen yetkililerin, Mayıs ayında Özgür Suriye Ordusu tarafından zehirlenerek öldürülen kişilerle aynı olduğu bildirildi.


Suriyeli muhaliflerden Dr. Abdurrahman ed-Dımeşkiyye’nin sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından paylaştığı mesajında; Mayıs ayında Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Sahabe Tugayları tarafından zehirlenerek öldürüldüğü açıklanan üst düzey yetkililerin cesetlerinin bugünkü intihar saldırısı mahalline getirildiği ve intihar saldırısı süsü verildiği ifade edildi.”


19 MAYIS’TAKİ AÇIKLAMA!


Böyle bir “açıklama” yapılır, böyle bir “iddia”da bulunulursa, yapılacak tek bir iş vardır;


“Arşiv”e bakmak!..


Ben de onu yaptım.


Ve, gördüm ki;


“Suriyeli muhalifler”in açıklamaları doğrudur... Gerçekten de “19 Mayıs 2012’de” yaptıkları açıklamalar, 21 Mayıs tarihli gazetelerde şu başlıklarla yer almış;


“Beşşar Esed’in eniştesi ve 5 kurmayı zehirlenerek öldürüldü!.. Zehirle suikast iddiası Suriye’yi karıştırdı.”


Haberlerin ayrıntısı da şöyleydi:


“Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin varlığına rağmen şiddetin durulmadığı Suriye’de önceki gün muhalefet, Devlet Başkanı Beşşar Esed’in en yakınındaki üst düzey görevlilerin zehirlendiğini öne sürdü...


Özgür Suriye Ordusu’ndan muhalifler ülkedeki durumu değerlendirmek için toplantı yapan Kriz Yönetimi Birimi için hazırlanan yemeklere devrime katılan bir aşçının zehir koyduğunu iddia etti.


Öldürüldüğü öne sürülenler arasında Esed’in eniştesi Asıf Şevket, İçişleri Bakanı Muhammed Şaar ve Savunma Bakanı Davud Racha da var...


Özgür Suriye Ordusu tarafından YouTube’dan yayınlanan açıklamada, başkent Şam’da önceki gece düzenlenen saldırıda, Suriye’deki krizin yönetilmesinden sorumlu konsey üyelerinin hedef alındığı belirtildi.


Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Sahabe Tugayları adlı özel kuvvetlerin düzenlediği ifade edilen saldırıda, Suriye istihbaratının bir numaralı ismi ve Devlet Başkanı Esed’in eniştesi Asıf Şevket, İçişleri Bakanı Muhammed Şaar, Savunma Bakanı Davud Racha, Esed’in özel temsilcisi Hasan Turkmani, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Tümgeneral Hişam Bahtiyar ile Baas Partisi yetkilisi Muhammed Said Bahityan’ın öldürüldüğü iddia edildi. Açıklamada, saldırıda hedef alınan yetkililerin, tanınmamaları için farklı isimlerle Şami Hastanesi’ne kaldırıldıkları öne sürüldü.”


Gördüğünüz gibi;


“19 Mayıs’ta zehirlenerek öldürüldüğü” söylenen isimlerle, dün “suikastle öldürüldüğü” resmen açıklanan isimler, bire bir örtüşüyor!..


Hani, “isimler birbirini tutmasa” ve 19 Mayıs’ta yapılan “zehirleme” açıklamaları YouTube’da ve 21 Mayıs günkü gazetelerde yayınlanmasa, “komplo teorisi” der geçerdim.


Ama, “kayıtlar” ortada!..


Ve, bana göre de;


Bu adamlar “dün” değil, “daha önce”, yani “19 Mayıs’ta” öldürüldü.


Ama dün;


Sadece Suriye halkına değil, tüm dünyaya “tiyatro” seyrettirildi!..


19 Mayıs’ta “zehirlenerek” öldürülen adamlar, dün bir “intihar bombacısı”(!) tarafından “ikinci defa” öldürüldüler!..


Çünkü, Esed’in buna ihtiyacı vardı.


HÜSEYİN VELİOĞLU OLAYI!


Olayın bu boyutuna geçmeden önce, “Türkiye’den bir örnek” vermek istiyorum.


Herhalde hatırlarsınız,


17 Ocak 2000 tarihinde “Beykoz’da bir villa”ya baskın düzenlenmiş, saatler süren çatışmadan sonra Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü açıklanmıştı...


Gelin görün ki;


Cuntacı Aydınlık gazetesinin, iki yıl önceki, yani 12 Temmuz 1998 tarihli nüshasında, Hüseyin Velioğlu ile ilgili bambaşka bir haber yayınlanmıştı!..


Evet, Aydınlık’ın 12 Temmuz 1998 tarihli 573. sayısında deniliyordu ki;


“Mehmet Eymür ve Korkut Eken’in örgütüne büyük darbe... Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu, geçtiğimiz günlerde Kuzey Irak’ta çıkan bir çatışmada öldürüldü!”


Peki, hangisi doğruydu?..


“Hüseyin Velioğlu’nun Temmuz 1998’de Kuzey Irak’ta öldürüldüğü” mü, yoksa “17 Ocak 2000’de Beykoz’daki villada öldürüldüğü” mü?..


O zaman da yazmıştım;


“Hüseyin Velioğlu ikinci defa mı öldürüldü?.. Yoksa, öldürülen bir başkası mıydı?.. Velioğlu denilen kişinin cesedi, niye otopsi yapılmadan defnedildi?”


Demek oluyor ki; bu, “eski bir taktik”tir ve “zorda” kalan liderler, zaman zaman bu tür “dikkat dağıtma numaraları”na başvururlar...


Meselâ, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in de, “2000 yılı”nın başlarında; “Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi”(!) ile sonuçlanacak bir “villa baskını”(!)na ihtiyacı vardı.


Çünkü efendim;


“Rantiyeye katrilyonlar aktarılırken, kendilerine yüzde 15 zam verilmesine isyan eden memurlar, Ankara’yı sarsmaya” başlamıştı...


Dahası; 12 Ocak’taki liderler zirvesinde “Apo’nun idamının ertelenmesine” karar verilmiş, bu kararı protesto eden 3 şehit yakını kendilerini yakmışlardı...


Yani, öfke, dalga dalga yayılıyordu!..


O halde, dikkatler dağıtılmalıydı!..


Dağıttılar da... Villayı bastılar, Hüseyin Velioğlu’nu ikinci defa öldürdüler.


ERDOĞAN-PUTİN GÖRÜŞMESİ


Uzatmayalım;


Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in de, böyle bir “intihar saldırısı”(!)na ihtiyacı vardı.


“Suriyeli muhalifler” böyle bir “gün”de, böyle bir “suikast” düzenlemeli, “Esed’in eniştesi” de dahil “5 yakın kurmayı”nı öldürmeliydi ki; Beşşar Esed, dünyaya ve özellikle de Vladimir Putin’e, nasıl bir “terörist saldırı” ile karşı karşıya olduğu mesajını verebilsin!..


“Zamanlama” mükemmeldi!..


Zira, dün Moskova’da Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşen Putin, arkasında durduğu Esed’in “artık gitmesi” yönünde görüş belirtmeye başlamıştı.


Erdoğan bastırıyordu;


“Esed demek Suriye demek değildir... Biz Suriye’nin bütünlüğünden yanayız... Esed gitse de Suriye yaşayacaktır... Biz istiyoruz ki, Suriye’de katliamlar dursun, bir seçim yapılsın, halk kimi istiyorsa onu başa getirsin!”


Erdoğan’ın öteden beri dillendirdiği bu görüşler, Putin tarafından da “desteklenmeye” başlamıştı... Yani, Rusya da; “Esed’siz bir Suriye” eğilimindeydi...


Çünkü Esed “diktatör”dü, “despot”tu, sürekli “katliam” yapıyordu!..


Esed’in, işte bu görüşü “tersine” çevirmeye ihtiyacı vardı...


“Asıl katliamı muhaliflerin yaptığı” ve “muhalif”lerle değil, “terörist”(!)lerle savaştığını gösterebilmek için, dün, “suikast” senaryosunu sahneye koydu!..


Evet, “19 Mayıs’ta ölen” adamlarını, dün “ikinci defa” öldürdü!..


19 Mayıs’ta, muhalifler tarafından “zehirlenerek” öldürülen adamlarını, dün “suikast”le öldürttü!..


BU ZOKA YUTULUR MU?


Merak ediyorum;


Dün öldürülen insanlar, acaba kimlerdi?.. Binadan çıkarılan cesetler, kimin cesetleriydi?.. Yoksa, “morg”tan mı getirilmişti?


Diyeceksiniz ki;


Madem öyle, niye “Esed kalbinde vuruldu” diye “manşet” attınız?..


Attık, çünkü ortada değişen bir durum yok... Bu adamlar 19 Mayıs’ta da öldürülmüş olsa, “dün” de öldürülmüş olsa; sonuçta “Şam”da, yani “Esed’in kalbinde” öldürülmüşlerdir!..


Onların “zehirlenerek” öldürüldüğünü yalanlayan Esed; “kendisinin düzenlettiği suikast” ile onları “ikinci defa” öldürmüştür!..


Sırf, “Putin’e mesaj” vermek için!..


Putin bu “zoka”yı yutmuş mudur, yutmamış mıdır, göreceğiz...


Ama, şurası kesin;


Esed, gerçekten zordadır!..


Destek çekilirse, yıkılacağı kesin!..








Deve mi, kuş mu?


Hani, “devekuşu”na sormuşlar ya; “Deve” misin, “kuş” mu?.. Öyle ya; deve isen “yük” taşı, kuş isen “uç” da görelim...


CHP de öyle... “Deve” midir, “kuş” mudur, belli değil.. Bir yandan, “Yeni CHP” olduklarını söylüyorlar, bir yandan “6 ok, bizim herşeyimiz” diye açıklama yapıyorlar.


Bir taraftan Deniz Gezmiş ve Che gibi “militan”ların fotoğraflarını asıp, “Solcu ve devrimciyiz” diyorlar, bir yandan da “Atatürkçü” olduklarını iddia ediyorlar!..


Bir yandan “Değişim ve çağdaş uygarlık” diyorlar, bir yandan da “1923’e uzanan köklerimize sıkı sıkıya bağlıyız” diyorlar.


Bir yandan; “Başörtüsü, bir tekstil malzemesidir” diyen Şevval Sam’a sahip çıkıyorlar, bir yandan da “Başörtülülerin sorunlarını biz çözeriz” diyorlar...


Öyle bir parti ki; “solcu” mudur, “liberal” midir?..


“Devrimci” midir, yoksa “statükocu” mu?..


“Ulusalcı” mıdır, “sosyal demokrat” mı?..


“Kürtçü” müdür, “Ermenici” mi?..


Valla ben, ne olduklarına hâlâ karar veremedim...


Ne “uçmaya” razılar, ne de “yük” taşımaya!..


Kafalarını kuma gömdüklerine göre, bunlar gerçekten de “devekuşu”dur!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi