Hilmi Özkök neden darbeci değildi?..
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, dün Silivri'de Ergenekon davasında tanık olarak ifade verdi.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in günlüklerinde geçen "Ayışığı" ve "Yakamoz" darbe planları ile ilgili olarak kendisine 2004 yılı bahar aylarında bir CD (slayt sunum) geldiğini açıklayan Özkök, ancak bunların meşru belgeler olmadıkları için hukuki bir işlem yapmadığını söyledi. Özkök ayrıca, 2003 yılında kuvvet komutanlarıyla yaptıkları toplantıda "muhtıra" sözünün kullanıldığını belirterek "Ama resmi bir teklif değildi. Beyin fırtınası şeklinde bir toplantıydı." dedi...
Özkök, kamuoyunda, jandarma istihbaratın yasal olmayan dinlemeler yaptığı yönündeki iddialar üzerine; "dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'dan, İstihbarat Daire Başkanı Levent Ersöz ile Teknik Daire Başkanı Hasan Atilla Uğur'u yanıma göndermesini istedim. Ersöz ve Uğur'u uyardım" açıklamasını yaptı. Hâlbuki duruşmalardaki ifadelerinde Hasan Atilla Uğur ve Levent Ersöz, "Hilmi Özkök bizi uyarmadı" demişlerdi.
Emekli Org. Hilmi Özkök, Türkiye'nin vesayetten demokrasiye geçişine destek veren geniş kamuoyunda, "askerî müdahaleyi önleyen komutan" olarak kabul ediliyor. Şahsen ben de pek çok kişi gibi, "Hilmi Özkök olmasaydı AK Parti iktidarı bir askeri darbe ile sekiz yıl önce devrilmiş olurdu." diye düşünüyorum.
Hilmi Özkök'ün tanıklığına rağmen, "Ergenekon dostları", vesayetin kalemşorları, davayı itibarsızlaştırma, sulandırma ve bulandırmaya devam edeceklerdir. "Efendim biliyordu da niye darbeyi önlemedi", "muhtıra konuşulmuş, konuşunca darbe mi olurmuş?" diyeceklerdir. Sayın Özkök'ün dün onlara da bir cevabı oldu: "Bir de tuhafıma giden bir durum var. Savcılara, 'kuvvetli olmayan delillerle dava açıyorlar, insanları şaibe altında bırakıyorlar' diye kızan aynı kişiler, bana kuvvetli olmayan belgelerle soruşturma açtırmadım diye kızıyorlar."
Zaten Hilmi Özkök, 27 Nisan 2009 tarihinde İzmir Adliyesi'ndeki özel bir odada, Ergenekon savcılarına verdiği 8 saatlik ifadeden sonra da hedef haline getirilmişti. Dünkü ifadesi sırasında Sayın Özkök, bu konuya da değindi ve şunları söyledi: "Önemli bir gazetenin tanınmış yazarı benim hakkında, "18 yıl yurtdışında kaldı ve ülke gerçeklerinden haberdar değil" diye yazdı. Hakkımda büyük yıpratma kampanyası yapıldı. Bu kampanyalar sadece basının kafasından uydurduğu şeyler değildi, belli mihraklar tarafından kurgulandığını düşünüyorum. Burada çok karmaşık bir şey vardı. Mahkemenize bunu özellikle arz ediyorum." diye konuştu.
Hilmi Özkök'ün duruşu, sadece darbeleri önleme adına önemli değil. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, Yeni Türkiye için elzem olan zihniyet değişikliği konusunda da cesaret verici bir öneme de sahip. Zira asıl mesele, TSK içinde cuntacıların, darbe ile yatıp kalkan adamların varlığının sona ermesidir.
Ne demek istediğimi iki eski Genelkurmay başkanının ifadeleri ile anlatayım. Özkök'ten önceki komutan İsmail Hakkı Karadayı'yı, birkaç hafta önce TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun 28 Şubat'ı araştıran alt komisyonu dinledi. Karadayı burada, Adnan Menderes'in en büyük hatasının, ezanı aslına çevirmek olduğunu söyledi.
Hilmi Özkök ise 19 Ağustos 2009'da Milliyet'ten Fikret Bila'nın, "Bazılarının halk için 'göbeğini kaşıyan adam' yaklaşımına katılıyor musunuz?" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Ben halkımızı çok aklı başında buluyorum. Halkımızın inançları kuvvetlidir. Büyük kısmı itidallidir. Mütedeyyindir. Ona büyük saygı duymak lazım. İnançsız toplumlar sıkıntı çekmişlerdir. En modern ülkelerde bile inanç sistemi önemsenir. İnananlarla asla alay etmememiz gerekir. Ama şimdi Türkiye'de bir de bu sıkıntı başladı. Herkes inancını, ibadetini saklar oldu. Hoca, hacı demek küçümseme sözcükleri oldu."
Evet, tek ölçü budur... Halkın değerlerine saygılı olmazsanız darbe düşünürsünüz, halkın değerlerine saygınız varsa darbeleri önlersiniz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.