Huzurlu yorgunluk
Gönül ister ki tüm yorgunluklar; huzurlu, keyifli, hayırlı yorgunluklardan olsun. Stres, hırs, öfke gibi gayri insani zehir yüklerinden olmasın.
Esas anlatacaklarıma geçmeden önce, otuz saatlik anlamlı bir yorgunluk hikayesi paylaşmak istiyorum.
Hayırlı bir hizmet adına, salı sabahı Kosova üzerinden Karadağın Rojaye şehrine gidip, çarşamba günü ikindi üzeri döndük.
Rojayedeki mesaimize geçmeden önce yol hikâyemizi anlatmalıyım.
Çünkü insan isteyince ve yaptığı işi sevince, pekala çeşitli zorluklara katlanabiliyormuş.
.....................................
Pazartesi iftarını İBB Kültür ve Sosyal İşleri Daire Başkanı Abdurrahman Şenin davetlisi olarak yaptıktan sonra, sahur saatine kadar da başka dostlarla buluşup sohbet ettik.
Dolayısıyla gece hiç uyumadan, Deniz Fenerinden İbrahim Altan, Ülke TVden Mustafa Yıldız ile havaalanında buluştuk.
Rabbim nasip etti ve amacımıza uygun seyahatimiz sürmeye başladı.
Sabah saat 8 gibi Kosovanın başkenti Priştine havaalanına indik ve hemen, Mehmet Akif Ersoyun baba memleketi İpek şehri üzerinden, Karadağ Rojayeye geçtik.
Günün sıcaklığı 39 dereceyi işaret ederken, uykusuzluk ve yorgunluk daha mesaiye başlamadan kendini göstermeyi ihmal etmemişti.
Rojaye Başimamı Ernad Ramoviçin rehberliğinde şehre girer girmez, kendimizi Deniz Feneri tarafından gıda dağıtımının yapılacağı gıda deposunun önünde bulduk.
Biz gıdaları kamyonete yüklerken, şehrin içerisinden akan İbror Nehri de altın gibi akıyordu. Sanki hepsini birden içecekmişiz gibi geliyordu.
Ya çeşmelerden akan suların daveti hiç dayanılacak gibi değildi.
...........................
Hedef bir rızanın yerine getirilmesi olunca, nefsi detaylar havada kalıyormuş meğer. Vira Bismillah diyerek tespit edilen muhtaç ailelerin gıdalarını dağıtmaya başladık.
Her çaldığımız kapıdan değişik dramlar yükseliyordu. Manzarayı görünce hiçbirimizde ne açlık ne susuzluk ne de yorgunluk emaresi kalmamıştı.
Kimi evlerden elli yıllık dramlar, kimi evlerden ikinci dünya savaşından kalma dramlar, kimi evlerden de hiç tahmin edilmeyen yoksulluk emareleri yükseliyordu.
Yerli gönüllüler vasıtasıyla Rojaye şehrinin deresi, tepesi kalmayınca kadar yardımları dağıttıp bitirdiğimizde; huzurlu yorgunluğun ve insan için harcanan enerjinin tadı, sudan da ekmekten de kıymetli gelmişti.
................................
Türkiyeden yapılan hayırlar, Deniz Feneri aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaşmıştı. Günlerdir un bekleyen 12 nüfuslu ailenin evinde o akşam börek pişecekti.
Yağ bekleyen ailelerin evlerinde yağlı yemekler yapılacaktı ve iftar sofralarına yüzleri gülerek oturacaklardı.
Yeryüzünün neresinde bir yoksul varsa ona ulaşıncaya kadar çalışacağız diyen Deniz Feneri, umuda ve güvene kapı aralamıştı.
Ve bizler de sıcak çöllerde hareket edemeyen canlılara dönmüşük.
Artık iftarı bekliyorduk ki, Rojayeye 80 km uzaklıktaki Osmanlıların gözdesi Novi Pazardan beklendiğimizi öğrendik.
Naz yapma ya da mazeret üretme hakkımız yoktu. Başka iyiliklere koşmalıydık. Öyle yaptık. Gerisi önümüzdeki günlerde İnşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.