Geleneksel tıp
Geleneksel tıp resmen tanındı.. Bu konuda üniversitelerde araştırma merkezleri kurulmaya başladı bile.. Batı tıbbı yandaşları bu olaya şiddetle karşı çıkıyorlar, bir takım farmakologlar da. Ama bunu destekleyenler de var.
Artık, bundan sonra, sadece İbni Sina muhabbeti yapmakla kalmayacağız. Konya el yazması eserler ve Süleymaniye Kütüphanesi, Merkezefendi, Bezmi Alem, Edirne Darüşşfifası ile övünmekle kalmayacak, bu alanda yeni gelişmelere tanıklık edeceğiz.
Bu iş baharatçıların elinde buraya kadar geldi.. Sonra bu iş endüstreleşmeye başladı. Buna bir de doğu tıbbı, Çin tıbbı, Hint tıbbı eklendi. Akapunktur, fitoterapi derken, sülüğü batılılar hidroterapi adı ile kabul ettikten sonra bile bizimkiler bu gerçeği kabul etmekte zorlandılar.. Bu konuda 10 kadar uzmanlık alanı var. İstanbul’da Hekimzade’nin üniversitelerle birlikte fitoterapi alanında bilimsel çalışmalar yaptığını biliyorum. Dr. Suat Arusan’ın Ankara’da sülük tedavisi konusundaki çabalarını da. Başka önemli çalışmalar da yok değil. Ki Türkiye klimatolojik farklılıklar, su ve toprak çeşitliliği, atmosfer basıncı açısından dünyanın en radikal ülkelerinden biri. Bitkisel drog zengini bir ülke. Ama batı tıbbı anlayışı bu yanımızı görmezden gelince, bu alanda bir ilerleme sağlanamadı..
Kuşkusuz bu iş merdivenaltına inince istismar da kaçınılmaz oldu. Birileri kendi eserleri olan bu kötü örneklerden yola çıkarak bu işi boğmaya çalışıyor. Bu durumdan ilaç endüstrisinin baronlarının hiç hoşlanmayacakları da bir gerçek. Bu çevrelerin medyayı da kullanarak bu işin üzerine gitmeleri benim için sürpriz olmayacak. Kuşkusuz bu arada bu işin istismarının da önlenmesi gerek. Bu da bu işi ciddi bir şekilde yapanların sorumluluğunda. Onun için örgütlenmeleri ve bir otokontrol mekanizması oluşturmaları, bu işi doktor ve eczacılar eliyle yapmaları ve kendi alanlarında uzmanlaşmaları gerek.
Bu süreçte baharatçıların da yeniden yapılandırılmaları ve eğitim almaları şart. Üniversitelerde bu alanda sertifikasyon programları uygulanmalı. Bu arada hemen beliertmeliyim ki, geleneksel tıp 3 ayaklı bir anlayışı ifade ediyor.. Mesela İslam dünyası için söyleyeyim, tıbbı nebevi diye bir şey var. Ve bu aynı zamanda dini bir takım ritüelleri de içermektedir.. Sünnet-hacamat gibi..
Mesela “Kur’an mü’minler için şifa ve rahmet vesilesidir” diye bir ayet var. Zikrin insan hayatı üzerinde etkisi var. Dua da öyle.. Kader ve imtihan inancının günlük hayat, davranışlar ve stres kontrolü üzerindeki etkisi çok açık.. Sağlık Bakanlığı bu uygulamaları naısl denetleyecek bilmiyorum!
Kur’an-ı Kerim’de beslenmeyle ilgili bir çok kural var.. Sağ elle yemek, bereket kavramı, meyve ve tatlıyı önceden yemek, suyu üç yudumda içmek, haram yiyecekler ve içecekler bunlardan bir kaçı.
Mesela hannasın vesvesesinin insan hayatındaki karşılığı konusunda modern tıp bir şey söylemez. Rüyayı da yorumlamaz. Özellikle Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta dini ritüeller, esoterizme doğru kayar..
Pek bilinmez ama hâlâ kiliselerde cin çıkartma ayinleri düzenlenir. Cinlerin sebep oldukları sağlık sorunları da vardır. Bakanlık herhalde “cin yönetmeliği” filan çıkartmayacaktır.. Yönetmelik yok diye, engelleme ve yasaklama yoluna da gitmez umarım. Bugün bu işler, medyumluk adı altında birileri tarafından bir şekilde yapılıyor. İstismar da ediliyor. İstismar ediliyor diye tümden yasaklanamaz da. Bunlar sadece bir sağlık hakkı konusu değil, aynı zamanda bir inanç hak ve özgürlüğü konusudur.. Kişilerin bunu tercihleri bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir..
Aslında kategorik olarak 2. sırada değerlendirilmnesi gereken alan, geleneksel tıp dediğimiz, bitkilerin ya da tabiattaki bazı nesnelerin yapılarının bozulmadan, doğrudan hastalık tedavisinde kullanılmasını öngören anlayış.. Batı tıbbı, yine tabiattan bazı nesneleri alıyor ve onu ayrıştırarak etken maddeyi alıyor ve onu yeninden yapılandırarak insan bedenine zerkediyor. Nesnenin doğal formunu bozuyor..
Mesela sadece patlıcanla kalp damarlarının genişlemesini ya da daralmasını sağlayabilirsiniz..
Ya da aspirini salisic asit haline getirmeden de doğrudan ya da eşdeğer olarak kullanabileceğiniz bir çok nesne var. Kabak çekirdeği ile “E” vitamini ihitiyacınızı karşılayabilirsiniz.. Bu daha ekonomik, sağlıklı ve yan etkisi en az olan bir tercih aslında. Bu doğal forumu korumaya kalkarak bir “ilaç” üretmek isterseniz, enkin madde dışındaki tamamlayıcı maddelerin etki mekanizmasının incelenmesini ve test edilmesini ve her bir etken maddenin tek tek izne bağlanmasını şart koşuyor ki, bu da bir kabak çekirdeğinin doğal formunda kullanımını adeta imkansız kılıyor. Oysa kendileri tonlarca kabak çekirdeğinden çok az bir kimyasal madde üretiyor, kalanını çöpe atıyor, elde ettiği kimyasalı doğal formundan kopardığı için uyguladığı koruyucu ve konsantrasyon sebebi ile insan bedeninde sebep olabileceği allerjik ya da diğer olumsuz etkilerini tolere edebilmek için bu defa inorganic maddelerle yeniden yapılandırılması gerekiyor ki bu yol pahalı ve riskli bir yol.
Modern farmakoloji böyle bir şey. Ve şimdi birileri, batı tıbbını esas alarak, geleneksel tıbbı, batı tıbbı ile test ederek, onların normuna göre tanımlamak iddiasında.. Böyle bir şey aslında geleneksek tıbbı doğarken öldürmek, alameti farikalarını yokederek işlevsiz hale getirmekten başka bir işe yaramaz.. Aksine batı tıbbı, doğu tıbbının, endüstri devrimi ile yeniden yapılandırılmasından başka bir şey değil..
İstismara hayır, ama geleneksel tıbba evet. Hem de pozitif ayırımcılığa tabi tutularak.. Bu da aynı zamanda kendi geçmişimizle yüzleşmenin, barışmanın farklı bir adımı olacaktır. Drog tarımı aynı şekilde teşvik edilmeli, ziraat odaları ve TOBB bu konuya sahip çıkmalıdır. Bu milli zenginliklerimizin ekonomiye, sağlığa, insanlığa kazandırılması açısından da önemlidir..
Bu konu Doğu Roma ile Batı Roma arasındaki kadim, siyasi ve felsefi rekabetle ilgilidir.. Bu konuyu yeni tartışmaya başlıyoruz.. Bu tartışma daha uzun sürecek. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.