Bediüzzaman ve Namaz
Bediüzzaman'ın, beş vakit namaz çoktur dediğine dair medyada bir iddia ortaya atıldı, sonra yazının gerisini okumamışım denilerek düzeltildi.
Bırakın din alimlerini, fakihleri, mürşidleri; aklı başında sıradan bir Müslüman bile beş vakit namazı tartışmaz. Beş vakit namaz Kur'an ile, Sünnet ile, icmâ-i ümmet ile kesin bir farzdır. Böyle bir farz yoktur diyen kâfir olur.
Bediüzzaman ömrü boyunca beş vakit namazı kılmış, ayrıca geceleri teheccüd (nafile) namazı da kılmıştır.
Namaza son derece büyük önem vermiştir.
Millî Mücadelede Ankara'ya gelmiş, Büyük Millet Meclisinin sâmiîn locasında bulunduğu esnada milletvekilleri tarafından alkışlanmıştır.
Bazı milletvekillerinin namaz kılmadıklarını görünce bir bildiri yayınlamış ve onları tenkit etmiş, bu yüzden M. Kemal ile tartışmıştır. Başlangıcından bugüne kadar bütün "gerçek Nurcular" beş vakit namazı dikkat ve özenle kılmışlardır ve kılmaktadırlar.
Bediüzzaman beş vakit namazı kılmamak konusunda kimseye fetva vermemiştir. Eskişehir'de demiryolu işçileri ile konuşurken, onların işlerinin zorluğu ve vakitlerinin darlığı dolayısıyla namaz kılamadıklarını söylemeleri üzerine bari farzları kılın diyerek nasihat etmiştir.
Ben Nurcuyum diyen, fakat namaz kılmayan bir kimse görürseniz hemen şüphe ve tehlike alarm ziline basınız.
Bir İslam toplumunda, bir İslam devletinde amel/aksiyonla ilgili en büyük vazife ve ibadet namazdır.
Namaz nasıl kılınmalıdır? Dosdoğru kılınmalıdır.
Namazın en birinci şartı ihlasla, yani sadece ve sadece Allahın rızasını kazanmak için kılınmasıdır.
Müslüman alimler, fakihler, mürşidler, ziyalı kişiler halka ve bilhassa gençliğe beş vakit namaz konusunda devamlı ve etkili nasihat etmelidir.
Sabah namazlarında ve diğer vakitlerde camiler, Cuma namazında olduğu gibi dolmazsa Müslümanlar kurtulamaz.
Bir hadîs meali: "Allahın en sevdiği üç şeyden birincisi, vaktinde kılınan namaz. İkincisi Allah yolunda (ihlasla yapılan) cihad. Üçüncüsü anaya babaya yapılan iyiliktir."
Vak'anüvis Lütfi tarihinde yazılıdır: Sultan İkinci Mahmud bütün valilere emir/irade göndererek Müslüman halkın beş vakit namazı camilerde cemaatle eda etmelerini istemiştir.
Sultan Abdülhamid beş vakit namazı kılardı.
Sultan Reşad, saray hareminde öğretmenlik yapan Safiye (Ünüvar) hanıma, harem kapısına "Beş vakit namaz kılmayanlara ekmek ve tuz hakkım haram olsun - Sultan Reşad" yazan bir levha asmasını emr etmiştir.
Sultan Vahidüddin namaz kılardı.
Son Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han namaz kılardı.
Namazı en dikkatli şekilde, elden geldiği kadar hakkını vererek kılanların başında gerçek şeyhler, kamil mürşidler ve gerçek derviş ve muhibler gelir.
Türklerin büyük mürşidi Şeyh Ahmed Yesevî hazretleri beş vakit namazı kılmış, namaza büyük önem vermiştir.
Ekradın evliyası, sâdatı namazı kılmışlar ve kıldırmışlardır.
Namazın terki büyük bir günah ve felakettir.
Namazın ihmali ve hafife alınması, ferdi ve toplumu çöküntüye götürür.
Şu anda memleketimizde yüzde yüz olmasa da oldukça geniş bir din ve ibadet hürriyeti vardır.
Bütün İmam-Hatip mekteplerinde farz namazlar, bütün öğrencilerin katılımıyla okul camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılınmalıdır.
Müslümanların açtığı özel okullarda da böyle olmalıdır.
Çok tekrar ediyorum, faydası vardır... Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray Lisesinde bile namaz mecburî idi.
Bütün askerî okullara ve birliklerde mescid bulunmalıdır.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ömrü boyunca, ihramlı bulunduğu zamanlar dışında bir kere bile başı açık olarak namaz kılmamıştır. Namaz kılan Müslümanların ceplerinde temiz bir takke bulundurarak namazlarda başlarını örtmeleri sünnet ve âdaptandır.
Namazın sıhhatine engel olan istibra yapmadan abdest almak, secdelerde ayak parmaklarının altının bir kısmını kıvırıp yere değdirmemek gibi konularda halk bilgilendirilmelidir.
Camilere halkı ve gençliği çekecek karizmatik, alim, fazıl, şahsiyetli imamlar tayin edilmelidir.
İmamlar için tekamül kursları açılmalıdır.
Soru: İslam tek hak din değildir. Başka hak İbrahimî dinler de vardır ve onların mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir itikadına sahip bir kimsenin ardında namaz kılınır mı?... Cevap: Kılınmaz.
Bazı Müslüman politikacıların, büyük bürokratların, kodaman ve kocaman kişilerin beş vakit namazı devamlı olarak üç vakitte kıldıkları, öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem ettikleri söyleniyor. Bu doğru mudur? Ehl-i Sünnette böyle bir şey yoktur. Büyük bir bid'attir.
Hedefimiz; Başta gençlik olmak üzere Müslüman halkın yüzde doksanına beş vakit namazı sevdirerek kıldırmaktır.
Müslümanlar için namazsız kurtuluş olmaz. Olur sananlar eblehtir.
* (İkinci yazı)
Mısır Müftüsünün Haklı İsteği
Yıl 1923, Cumhuriyet ilan edilmiş... Anayasada "Devletin dini, İslâmdır" yazılı... Dolmabahçe Sarayı'nda Millet Meclis'i tarafından tayin edilmiş bir Halife oturuyor. Hafta tatili Cuma günü... Bütün Müslüman kadınlar tesettürlü... Cumhurbaşkanı M . Kemal'in karısı Latife Hanım tam sımsıkı tesettürlü...
M. Kemal Ankara'dan İzmir'e trenle giderken Balıkesir'e uğramış, orada öğle namazını Zağanos Paşa Camii'nde kılmış, namazdan sonra minbere çıkarak bir hutbe okumuştu.
Cumhuriyetin bu ilk yılında ve onu takip eden 1924'te polis, Ramazanda açıkta oruç yiyenleri tutukluyordu.
Dahası da var: Başına şapka geçiren Müslümanlar da tutuklanıyordu. Çünkü şapka küfür alametiydi ve bir Müslüman bu serpuşu başına geçiremezdi.
Sonra her şey tersine döndü...
Mısır baş müftüsü yeni Cumhurbaşkanından, açıkta oruç yiyenlerin uyarılmasını ve cezalandırılmalarını istemiş. Bizim bazı Kemalist medyacılar da buna pek şaşmışlar ve öfkelenmişler.
Hiç şaşmaya lüzum yok. Bir İslam devletinde, Ramazanda alenen oruç yiyenlerin uyarılması ve direndikleri takdirde cezalandırılması haktır ve çok normaldir.
Zaten gayr-i Müslimler ve medenî dinsizler böyle bir saygısızlık yapmazlar.
İsmet Paşa, cumhurbaşkanı iken, çok dindar bir hanım olan annesi Cevriye Hanımın korkusundan veya onu üzmemek için Köşkte açıkça oruç yemezdi.
Yıl 1960, Çemberlitaş'ta Vezir Hanın altında küçük bir koltuk meyhanesi vardı. Gayr-i müslim bir vatandaş işletirdi. Ramazanda önünden geçerken dükkânın kapalı olduğunu, kapısında şöyle bir levha asılmış bulunduğunu görmüştüm: "Mübarek Ramazan dolayısıyla dükkânımız bir ay kapalıdır." (Haftalık Yeni İstiklal gazetesinin birinci cildinde fotoğrafı vardır.)
Müslüman bir memlekette iç barışı, sosyal mutabakatı sağlamak için oruç tutmayanların, oruç tutanlara saygılı olmalarından daha tabiî bir şey olamaz.
Mısır müftüsünün isteği dine uygundur, son derece yerindedir.
Türkiye'de böyle bir şey olabilir mi?
Bizim rejimimiz buna müsait değildir.
Bizde agresif, kırıcı, hoyrat, kaba, hoşgörüsüz, terörist bir dinsizlik vardır. Resmî ideolojili vesayet rejiminin beli henüz kırılmamıştır.
Başı örtülü avukat hanımları adliyeye sokmayan yobaz zihniyetten incelik ve anlayış beklenemez.
En ufak bir şiddete başvurmamak şartıyla mahalle baskısı yapılabilir.
Alenen oruç yiyenleri sözle uyarmak bile fitne ve fesada sebebiyet verir. Kesinlikle tevessül edilmemelidir.
Ramazan günlerinde, Müslüman komşu ve vatandaşlarını üzmemek için kendi arzularıyla, hiçbir baskıya maruz kalmadan açıkta yemeyen içmeyen medenî ve kibar gayr-i Müslim vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Mısır müftüsünü protesto eden hoşgörüsüz yobazlara da "Yazıklar olsun size, biraz medenî ve anlayışlı olsanıza..." diyorum.
Sosyal barışı korumak, ayakta tutmak, pekiştirmek için ne yapılmalıdır?.. Elbette, oruç tutmayanların, oruç tutan halka saygılı olmaları, anlayışlı olmaları, onları üzmeyelim, kırmayalım demeleri gerekmez mi?
Oruç tutmayanların, parmaklarını oruç tutan milyonlarca vatandaşın gözüne sokarcasına inadına, göstere göstere alenen (açıkta ve açıkça) oruç yemeleri mi daha medenice bir harekettir, yoksa saygılı olmaları mı?
Cevabı oruç tutmayanlar versin.
Oruç Allah ile kul arasındadır... Kimseye zorla oruç tutturulamaz. İstenen şey, tutmayanların tutanlara saygılı olmasıdır.
Bunun tersi olabilir mi? Yani oruç tutanlar, tutmayanlara saygı için oruçlarını mı bozsunlar?
Daha yakın tarihlerde oruç tutan imanlı öğrencilere zorla su içirilerek oruç bozdurulduğunu unutmadık? Hangi okullarda?.. Tahmin edin.