Şemdinan-Beytüşşebap
Bu iki yer isminden son zamanlarda çok söz ediliyor. Çatışma ve şehit haberleri, halkın zihnine bu yer adlarını âdeta silinmemek üzere yerleştiriyor. Artık Şemdinan denilmiyor, oranın ismi resmen Şemdinli. Beytüşşebapta isim değişikliği yok, vilayet değişikliği var. Hakkari iline bağlı iken, yeni kurulan Şırnak ilinin ilçelerinden biri olmuş.
Bölge Türkiyenin en güney doğusu... Güneye doğru az ilerisi Irak ve batıya doğru az ötesi İran. Dağlık, sarp, yüksek râkımlı bir bölge. Gitmesi gelmesi zor; ulaşımı sıkıntılı. Türkiyenin neredeyse bütün vilayetlerini görmüş biri olarak, bu zamana kadar göremediğimiz Hakkari ve çevresini ziyaret için havanın uygun olduğu bir zamanı bekliyoruz. Çünkü çok değerli kitap dostu bir valimiz, orada görev yapıyor: Orhan Âlimoğlu. Onu ziyaret borcumuz var!
1.Dünya savaşından sonra Irakı işgal eden İngilizler, petrol bölgesine uzaklığı yüzünden buraları fazla önemsememiş olmalılar. Türkiye ise Millî Mücadele ile meşgul, bölgeye çok fazla el uzatamıyor. Vanda köklü bir aileye mensup İbrahim Arvas 1. Büyük Millet Meclisine seçilmiştir, fakat zamanında Ankaraya gidemez. Van valisi Kadri Bey, onu Şemdinana kaymakam olarak tayin eder. Valilik, Şemdinanla ilişkilerde sıkıntı çekmektedir. Çünkü yerli ahali biz İngilizlerden öküz ve tohum parası aldık, size âşar (onda birlik ziraî vergi) vermeyiz ve siz bizi düşmanın eline bıraktınız derlermiş...
Kaymakamlığın emrinde sadece 15 jandarma varmış. Elli askerlik de bir müfreze mevcutmuş. Bunlar yazın iyi kötü idare eder, kışın altı ay yollar kardan kapalı olduğu için kuş bile uçmaz, bazen darıyı bardak ile taksim eder ve bununla geçinirlermiş. Arvas, Bu sûretle açlığa dayanamayan askerler Yüksekovaya gitmek üzere Bembo gediğine vurdular, çoğunun ayak parmakları soğuk aldı ve düştü. Bu müşkil vaziyet karşısında merhum valimiz Diyarbakırlı Kadri Bey bir defa vilayet meclisi idaresinde müzakere etmiş ve idaresinden âciz kaldığı bu kazayı İngilizlere tek etmek bile mevzu bahis edilmişti diyor.
Vali, siz gitmezseniz Şemdinanı İngilizlere terk ederiz deyince, bir karış toprağı bile İngilizlere terk etmeye razı gelmekten yana olmayan İbrahim Bey vazifeyi kabul ediyor. Çoluk çocuk 1921de Şemdinana gidiyor. Ağaları ve şeyhleri topluyor ve Burası Türkiyedir İngilizlerin burada işi yoktur. Bundan sonra İngiliz lâfı işitmek istemem ve İngiliz parasına tapanların burada işi yoktur diyor, bunun üzerine ağalar ve şeyhler biz hükümete daima mutiyiz (itaatkârız) diyorlar.
Bölge önce Erzurum vilayetine bağlı imiş. Van Erzurum vilayetinin bir sancağı olduğundan, Hakkari ve bölgenin yerleşmeleri Erzurum vilayeti sınırları içindedir. Sonra Van vilayet olmuştur. Daha sonra Hakkari de vilayet oldu, bu kasabalar da Hakkari vilayetine bağlandı.
1945te Şemdinli merkezinde 380 nüfus var. Beytüşşebapta ise 746. Her ikisi de köy cesametinde. Eh Hakkari merkezinin 2 bin nüfusa sahip olduğu düşünülürse, çok şaşırtıcı değil bu. On yıl sonra Beytüşşebapın (Kaza merkezinin adı Elki) nüfusu hayli artıyor, 1287ye ulaşıyor. Gayet sarp yamaçlarla çevrili bir yere kurulmuş Elki 1650 rakımlıdır ama, etrafta 3 bin metrenin üstünde yüksek dağlar vardır. Suyu dereden temin edilir, elektriği yoktur. Bir kaplıcası ve içmesi vardır. 4 dükkândan başka işyeri mevcut değildir. Bir ilkokul, bir lokanta ve bir fırın... İşte Beytüşşebap 1945! 1955te dükkân sayısı 18e çıkmış. Su dereden alınırken, 1950den sonra 1 km mesafeden kaptaj, isale, şebeke ve depo tesisleri ile birlikte su getirilmiş...
Bu zor coğrafyanın Beytüşşebab (gençlik evi demek) merkezi aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, 2011de ancak 5 bin 500 nüfusa ulaşmış. Geçenlerde gündemimize, belediye başkanının ve şehrin tanınmış ailelerinden birinin çocuklarının kaçırılarak PKKya satıldığı haberi ile girmişti. Hemen BDP politbürosu başkana açıklama yaptırdı: Çocuğum dağa gitmek isterse, ona engel olmam!
Breh breh! Ne kadar özgürlükçü bir baba! Çocuğun velisi o. 18 yaşına kadar bütün seçimleri o yapar. Bölgenin kültürü düşünülürse, 18inden sonra da babanın sözünün geçeceğini tahmin etmek zor değil. Fakat, bu sözü söylerken bir baba değil, BDP/PKK direktifi ile konuşan bir başkandır o!
Şemdinli merkezinin nüfusu 1955de 590a çıkmış. Hâlâ Beytüşşebapın gerisinde. Fakat 2011de yaklaşık 20 bin nüfusuyla bölgeye göre hayli gelişmiş bir ilçe merkezi var karşımızda. Bu durum, şehir merkezinin yaklaşımlarını da etkilemiş olmalıdır. Çünkü teröristler bir türlü şehre tırnak geçirememişler, her saldırı püskürtülmüş, halk desteğine bir türlü nail olamamışlardır. Beytüşşebapda durumun biraz farklı olduğu, PKKlı cesetlerine sahip çıkma eğiliminden hissedilebilir.
Türkiye, 1920lerin Türkiyesi değil. 1920lerde, devletin dağıtıldığı, İngiliz emperyalizminin bölgeye hâkim olduğu en zor dönemde bile, hamiyetperver insanlar çıkarak sözünü söylüyorken, 2 binli yıllarda bazılarınca görülen rüyalar hayra yorulamaz.
Elbette bugünde Türkiye bir karış toprağını düşmana bırakmaz. Bıraksa ne olur? Azınlıktaki Beyaz Türkler, şunu düşünebilir: Bölge Türkiyenin omuzunda ağır bir ekonomik yük! Bırak ağırlığından kurtul, daha müreffeh bir hayata geç.
Bu bencillikten başka bir şey değil. Senin ona ihtiyacından fazla onun sana ihtiyacı var. Bu ihtiyaç bizi bir arada tutuyor. Dış patronların güdümündeki terör örgütü biliyor ki, Türkiyeden bölgeyi ayıramaz. Ama patronlarının emellerine hizmet için elinden geleni de ardına komaz. Mevlâna Halidi Bağdadilerin, Seyyid Tahaların, Arvasilerin ruhlarının dolaştığı bu araziyi kimse Türkiyeden koparamaz.
Kitap hattı: Tarihî Hakikatler. İbrahim Arvasın hâtıraları. Geçen sene yeniden yayınlanan bu önemli hatırat gerçekten dikkatle okunmayı hak ediyor. Fakat, bu ikinci yayınlanışında tam bir kırıma uğramış. Sadece iki örnek: İaşe ibate (yedirip içirme) olarak çevrilmiş. Birinci kelime bunu karşılar, ibate ise, konaklama, barınma anlamındadır. Liva kaza olarak çevrilmiş. Liva sancaktır, şimdi idari taksimatımızda yoktur. Cumhuriyetten sonra livalar vilayet yapılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.