Terör neden azdı?
PKK ile mücadelede ülke olarak ne kadar zorlandığımız meydanda. Hemen her gün şehit haberleri ile toplum sarsılıyor. Fakat unutmayalım ki vuku bulan olaylar, genelde Hakkari kırsalı ile belde merkezlerinde yoğunlaşmış gözükmektedir.
Gece veya gündüz dağlık arazide seyyar gezen terör gruplarının, belli gecelerde, ilçe merkezlerine yaklaşarak ani, şok baskınlar gerçekleştirdiği anlaşılıyor.
Mevcut gelişmeler karşısında idarenin sinirlerinin iyice gerildiğinden de şöphe yok. Nitekim Sayın Başbakanın uzun aralarla konuşmasının ya da câlibi dikkat suskunluk dönemlerine girmesinin sebebi burda yatıyor. Çünkü hadise sırf kendisi ile sınırlı değil.
Bir defa şu ortada ki, terör örgütünün saldırganlığının artması ile, Suriye probleminin evrilmesi arasında bariz bir ilişki bulunuyor. Türkiyenin Suriyeye yönelik politikası ısrara dönüştükçe, Batılı büyük güçlerin takip ettiği yoldan Türkiye saptıkça PKK saldırganlığında gözle görülür artış bayağı dikkat çekiyor.
Meseleyi bu noktada tesbit hususunda sağı ve soluyla, sağın ve solun kendi içinde, daha ötede İslâmî ve muhafazakâr kesimler arasında umumi bir müştereklik söz konusu. Fakat bu noktada PKKyı kim tahrik ediyor, kim kullanıyor ve silah temin ediyor? İşte bu hususta cenahlar arasında, cenahların kendi arasında dahi büyük bir ayrışma yaşanıyor. Ancak PKK saldırganlığının izahı hususundaki bu ayrışmayı böylece öbeklendirmek de mümkün görünüyor. Birincisi:
PKK saldırganlığının artmasının ardında doğrudan ABD ve İsrail bulunmaktadır. Batı Avrupa ile birlikte, ABD ve İsrailin Suriye politikaları her geçen gün aynileşmiş, Esedin düşmesinin kendilerine bir faydasının bulunmadığı sonucuna yetmiyor tabii ki! Çünkü Türkiye; ABD ve Avrupaya, hatta Rusyaya ve İrana rağmen ısrarını sürdürüyor. Bunun üzerine de Türkiyeyi Suriye ısrarından vazgeçirmek için, teröre yönelik stratejik destek habire azdırılıyor.
Burada Türkiyeye yönelik stratejik bir hataya da işaret etmenin tam zamanı. Biliyorsunuz eskiden Suriye politikalarının önündeki en büyük engel Rusya, Çin ve İran olarak gösterilirdi. Daha ziyade de Rusya!.. İkide bir Rus ileri gelenleri Suriyeye gider, Suriyeli yetkililer de Moskovayı yol ederlerdi. Ruslar da bu durumdan müftehir bir havaya bürünürlerdi. Yani Esedin en büyük destekçisi Ruslar olur, Suriyenin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeli de Ruslar teşkil ederdi.
Asıl niyetleri böyle olsa bile, bir an geldi ki Ruslar bir şeyi fark etti. Batılıların ve bilhassa da ABDnin bu noktada sergiledikleri kirli bir oyunu!.. Meğer Suriyede Esedin gitmesini asıl ABD ve Batılı büyük güçler istemiyormuş da, bunun fark edilmemesi için suçu bütünüyle Rusyanın üzerine atıyorlarmış. İşte Rusya bunu fark etti ve Lavrovun ağzından da açıklayıverdi. O tarihten beri Rusyanın, Suriye meselesinde kendini geriye çektiği görülmüyor mu?
Yani meseleyi şöylece özetlemek mümkündür:
Şimdiki halde Esed yönetiminin muhafazasını isteyenler ABD, İsrail, İngiltere, Almanya ve Fransadır. Fakat bunun Türkiye ve Ortadoğu halkları tarafından fark edilmemesi için de, özellikle Rusyayı öne çıkarmakta idiler. Yani Esedin gitmesinin önündeki en büyük engel Rusyadır demek istiyorlardı.
Birkaç ay var ki, Rusya bu kirli oyunu fark etti ve geri çekildi. Fakat Türkiye maalesef ama maalesef bu okumayı, Ruslar kadar erken yapamadı. Bayan Clintonın gelişinde olsun, Türkiye bu uyanıklığı gösterebilse idi ne kadar isabetli olurdu. Nitekim şu sırada CIA Başkanı, Türkiyeden ayrıldı. Bu geliş gidişlerin amacı Türkiyeyi kontrol ve istihbarattan başka bir şey olamaz. Dolayısıyla ortak çalışma zemini alabildiğine azalmış bulunmaktadır.
Şimdi de asıl söyleyeceklerime dikkat edin lütfen!..
Eskiden Rusyayı öne çıkaran merkezler, Rusya o kötü polis rolünden vazgeçtiği için, onun yerine bir başka ülkeyi ikame etmekte gecikmediler. Meğer Esedi ayakta tutan asıl güç ve PKKyı kontrol ve idare eden asıl ülke İran değil miymiş? Eee Eset Nusayri, İran da Şii olduğuna göre!.. Bu açık değil mi? Daha ötede de İranda, Türkiye aleyhineki açıklamalardan vazgeçilmediğine göre!.. Öyleyse vur abalıya ki, yer gök inlesin!..
Kuşkusuz İran, Suriyeyi destekler ve destekliyor. Fakat bu noktadaki bölgesel kırılmaları sırf İranla, sırf mezhep dayanışması ile izah, asıl büyük failleri perdelemekten başka bir işe yarar mı? Dolayısıyla Suriye meselesinde köşeye sıkışan Türkiyeyi, bundan sonra İranla karşı karşıya getirmeyi matuf manipülatif yorumlara dikkat çekmek istedim. İşte o kadar!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.