Biz Ne Diyoruz, Onlar Ne Diyor?
BİZ gerçek, tam, vesayetsiz demokrasi istiyoruz.
Onlar kısıtlı, vesayet altında, sınırlı bir demokrasi istiyorlar.
Gerekçeleri: Bu halk adam olmaz, ona gerekenden fazla hürriyet verilmez.
Biz devletin ve idarenin resmî bir ideolojisi olmasını istemiyoruz.
Onlar resmî ideolojiyi din gibi benimsiyorlar, bundan asla vaz geçemeyiz diyorlar.
Biz siyasî iktidarlar seçimle gelir, seçimle gider diyoruz.
Onlar halkın seçtiği siyasî iktidarın darbeyle, antidemokratik yollarla, silahla değiştirilmesinden yanalar.
Biz, başörtüsü konusunda ülkemizin Avrupa Birliği ülkelerine benzemesini istiyoruz.
Onlar, başörtüsü serbest bırakılırsa Türkiye İran’a benzer diyerek gürültü ve yaygara kopartıyor.
Biz, yargı hem bağımsız, hem de tarafsız olsun diyoruz.
Onlar bağımsızlığa evet, tarafsızlığa hayır diyorlar.
Biz, ülkeye devlete halka zarar veren tarihî arızaların ve kopuklukların tamirini istiyoruz.
Onlar kesinlikle olamaz, bu konuda teklif bile yapılamaz cevabını veriyorlar.
Biz, halk dedelerinin mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil kalmıştır, bunun giderilmesi lazımdır diyoruz.
Onlar, yazı devriminden en ufak bir ödün vermeye yanaşmıyor.
Biz düzmece, uydurma, gerçek dışı yapay bir tarih istemiyoruz diyoruz.
Onlar bize resmî, üretilmiş, kendilerince hazırlanmış şişirme bir tarihi empoze etmekte kararlılar.
Biz, İngiltere’deki gibi tam ve geniş bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti istiyoruz.
Onlar, siz İslâm devleti kurmak istiyorsunuz diye feryat ediyor.
Biz, hem Sivas faciasını, hem de Başbağlar köyü katliamını protesto ediyoruz.
Onlar sadece Sivas diye bağırıyor, Başbağlar’ı hiç gündeme getirmiyor.
Biz, Türkiye niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadı diye soruyoruz.
Onlar, İslâm dünyasının en ileri ülkesi biziz cevabını veriyorlar.
Velhasıl biz bayram haftası diyoruz.
Onlar koro halinde sandal tahtası diye bağırıyor.
Düşünce Hürriyeti Hakarete Alet Edilemez
DİN, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti yüzde yüz sağlanmalıdır... Düşünce, görüş, tenkit, ifade hürriyeti yüzde yüz olmalıdır... En aykırı, en şoke edici düşünceler bile açıkça beyan edilebilmelidir. Ancaaak:
Bu hürriyetler kullanılırken kimseye hakaret edilmemelidir.
ülkede fitne ve fesat çıkmasına yol açacak “somut” kışkırtmalar yapılmamalıdır.
Somut şekilde şiddete davetiye çıkartılmamalıdır.
Hürriyetleri kullanmak başka şeydir, hakaret etmek başka şeydir. Hakaret etmek, hürriyet çerçevesi içinde mütalaa edilemez.
Geçenlerde bir kadın yazar, bir vilayetimizde alkollü olarak kürsüye çıktı ve içkinin tesiriyle sağa sola hakaretler yağdırdı. Neymiş efendim, sokaklardaki kapalı kadınların sayısı artmışmış... Bütün medenî, demokrat, ileri, çoğulcu, insan haklarına saygılı ve bağlı ülkelerde Müslüman kadınlar kendi istekleriyle tesettürlü olarak gezebiliyorlar da Türkiye’de niçin gezemeyecekler?
Masonların, ateistlerin, Batıcıların, kozmopolitlerin, yabancılaşmışların giyim, kuşam, serpuş, hürriyeti var da, Müslümanların yok mu?
Bizdeki egemen azınlıklar insan haklarını, fikir beyan etmek hürriyetini, tenkit özgürlüğünü sadece kendilerine mahsus haklar ve imtiyazlar (ayrıcalıklar) olarak görüyor.
Bir mason silindir şapka giyerse gayet tabiî görüyorlar, bir Müslüman başına bere, takke, külah geçirirse ona karşı çıkıyorlar. Bundan on yıl kadar önce bir kış günü, hava çok soğuk olduğu için başıma çek Cumhuriyetinde yapılmış kırmızı bir serpuş geçirmiştim. Bereye benziyordu. Bu serpuşla çekilmiş resmim bir gazetede bir vesile ile yayınlandı. Birkaç gün sonra Bakırköy savcılığından bir celp (çağrı) kağıdı geldi. 28 Şubat günleriydi... Avukatımla birlikte gittik. Dosyam masanın üzerinde idi, savcı bey içindeki kağıtları gözden geçirirken dikkat ettim, üzerinde “Gizli” damgası bulunan bir Genelkurmay yazısı gördüm. Altında çevik Bir’in imzası vardı. Şapka Kanunu’na muhalefetten hakkımda tahkikat yapılmasını ve neticenin Genelkurmay Başkanlığı’na bildirilmesini istiyordu...
1920’lerde gerçekleştirilen “Şapka Giyme Kanunu” günümüzde geçerliliğini yitirmiş, “caduc” (kadük) olmuştur. Batı dünyasında bile artık şapka giyilmemektedir.
Benim gibi sakin, kendi halinde, kimseye zarar vermez, karınca bile ezmez bir yazarın, soğuk bir günde başına bir çek beresi geçirmesi suç oluyordu ve savcılığa yazı yazılıyordu.
çok şükür savcı bey anlayışlı ve medenî bir hukukçu idi, takipsizlik (adem-i takip) kararı verdi de mahkemeye düşmekten kurtuldum.
Pozitivist, jakoben laikçi, materyalist, ateist gazetelerin bazısında günlük yıldız falları yayınlanıyor. Böyle bir şey gericilik olmuyor ama başka bir vatandaş dua ile şifa dağıtmaya kalkınca oluyor...
Düşünce hürriyeti, görüş beyan etme hürriyeti, tenkit etme hürriyeti herkes için olmalıdır. Hakaret etmemek, somut şekilde fitne fesat çıkartmamak, yine somut şekilde şiddete teşvik etmemek şartıyla herkes bu hürriyetten eşit şekilde yararlanmalıdır.
Müslümanlar da yararlanmalıdır.
Düşünce hürriyetinden herkes eşit şekilde yararlanmalıdır.
Bir dinsiz, kapanan kadınları tenkit edebilmelidir ama onlara hakaret edememelidir.
Bu memleketteki bir kısım egemen azınlık mensupları kendilerini “daha eşit” statüsünde görmekten ne zaman vaz geçecekler?