Şehr-i Maraşın Ruhu Heykellerle Kirletiliyor
Şehr-i Maraş’ın Ulu Câmii civarına Maraş-Fransız Harbinin başında cereyan eden Bayrak Hadisesi’nin kahramanlarından Ulu Câmii imamı Rıdvan Hoca ile bazı kahramanların heykellerinin dikilmesiyle Kahramanmaraş’ın, bir başka nâmıyla şanlı Maraş’ın Dulkadırlı Beyliği ile başlayan tarihî misyonu ve Türk-İslâm şehir kimliği leke almış ve zedelenmiştir.
Hüsnüzanla ifade ederim ki “yetkili” makam ve kurumların başında olanlar, İslâmî duruş, düşünce ve istikâmetlerinden dolayı seçilip bulundukları yere gelmişlerdir. Güya şehr-i Maraş’ın tarihi şahsiyetlerini yaşatmak ve unutturmamak için heykel dikmeyi plânladıklarında acaba âlimlere danıştılar mı? Danışsalardı, heykelin İslâm’da yasak olduğunun öğrenir ve Ulu Câmii çevresini ruhu olmayan, çirkin simsiyah heykellerle doldurmazlar ve İslâm medeniyetinin kendine has estetiği olduğunu bilselerdi dünyanın parasına mal olan o meşum heykelleri dikmezlerdi.
MÜSLÜMAN İDARECİLER DE KEMALİSTLER GİBİ HEYKEL DİKMEYE BAŞLADILAR
Yarım kafa Müslüman aydın böyle olur demek ki? Kurum ve kuruluşların başında seksen küsur yıldır despot Atatürkçü cumhuriyetçilerin olmasından ne kadar da ikrah gelmiştik, ne çabuk unutuldu? Şimdi Müslümanlar da Kemalistler gibi heykel dikmeye başladılar. Yoksa 28 Şubat’ın azılı generallerinin baskısıyla mı yapılıyor bu heykeller? 12 Eylül Darbesi’nin cuntacı Atatürkçü hükümetleri ve belediyeleri mi hükümferma yoksa? Hani o zulüm ve vesayet dönemlerini atlatmıştık. Müslümanca düşünen idareciler ve münevveranımız kurum ve kuruluşların başındaydı artık. İslâmca düşünüp yapacaktık her icraatımızı.
HEYKEL KARARI ALIRKEN KİME DANIŞTINIZ?
Hiç okumamış bir Müslüman bile heykelin İslâm ülkelerinde asırlardır yasak olduğunu, bu yasağın, dinimizin ulemasının fetvaları gereğince bir örf olarak devam ettiğini, heykel yasağının onlarca sebeplerinden birinin de Hıristiyanlara ve Frenk şehirlerine benzememek olduğunu bilir. Bir kurumun başında olan ve onun etrafındaki meclis ve encümen heykelleşme kararı alırken kime danıştı acaba?
Yarım aydın kafasıyla, sözde “biz de modern şehir olalım ve heykellerimiz olsun” diyerek başlanmıştır muhakkak. Modernlik kavramının ne menem bir yok edici Batı ideolojisi olduğunu düşünemeyen Müslüman-muhafazakâr başkan ve meclis üyeleri heykelin şehr-i Maraş’ın ruhunun kirleteceğini ya bilmiyorlar mıydı? Yazık ki ne yazık!
ŞEHR-İ MARAŞ’A HEYKEL DİKENLER POSTMODERN BATI SANATINA KAPILDIKLARININ FARKINDA MIDIR?
“Ne olacak yahu! Bizim de, her köşesi, her sokağı heykellerle donatılan Kemalizm’in Ankara’sı, Avrupa’nın Paris, Londra, Viyana, Prag ve Atina’sı gibi gelişmişliğin ve uygarlığın sembolü olan heykellerimiz olsun…” denilip karara mı bağlandı acaba? Eğer böyle ise yerli popülizmden daha kötü olan postmodern Batı popülizmine kapıldıkları açık.
Biri çıkıp “memlekette zaten heykeller vardı. Atatürkçülük üstüne bunca heykele kafa tutmadınız da, tarihî şahsiyetlerimizin heykellerini biz dikince niçin taarruza geçiyorsunuz” diyebilir. Şayet böyle bir sözü gerçekten söyleyen çıkarsa, şu sorunun cevabını vermeye hazır olsun: 5816 Sayılı kanun gereğince korunan heykelleri dikenlerin zihniyet ve safında kaldığınızın farkında mısınız? Atatürkçüler, o heykelleri, “muasır” Batıcılığı bir devlet ve medeniyet tarzı olarak alıp, Kemalist cumhuriyetin “devrimlerinden” biri olan heykelciliği resmîleştirdiler. Elbet bir gün bu ülke bütün heykellerden temizleneceği günleri de görecek. Ya sen? Eklektik, temelsiz bir İslâmî duruşunla heykeli meşrulaştırmaya ve masum göstermeye çalışan postmodern Müslüman olduğunu söyleyenlerden misin?
AH, ŞANLI MARAŞ! ULU CÂMİİ ÇEVRESİNE FRENK İCADI HEYKELLER DİKİLİYOR
Ah, şanlı Maraş! Fransız kâfirinin mitralyöz kurşunlarının izinin silindiği Ulu Câmii çevresi ve tarihî semtlerine şimdi Frenk icadı olan heykeller dikiliyor bağrına! Belli ki tarihî şehir kimliğini ve ruhunu pagan zamanları hatırlatan heykeller diyârı Avrupa’ya benzetecekler. O şanlı İslâm şehri sûretin, her meydan ve konaklarının etrafı heykellerle Frenklere benzetilecek. Bir tarafta câmi, bir tarafta heykeller. Laik ve seküler şehir sûretine dönüştürecekler seni. Ankara gibi, İzmir gibi…
En trajik olan da, Müslümanca düşünüp yaşayanlardan oy alanlar yapıyor bunu. İslâm medeniyetinde heykel yasağını bilmelerine rağmen, modaya uyarak, modern ve gelişmiş şehir(!) olmak görgüsüzlüğünden gözleri kamaşarak, “artık, şehr-i Maraş’ın da heykelleri var ve daha da olacak” deyip böbürleniyorlar icraatlarından. Sana heykel yakışır mı ah, kahraman Maraş?
ŞEHİRLERİN DE RUHU VE KİMLİĞİ VAR
Şehirlerin de ruhu var elbet. Avrupa şehirlerinin ruhu başka, İslâm şehirlerinin ruhu başka. İslâm şehirlerinin içinde de Müslüman Türk şehirlerinin ruhu ve kimliği daha başka. Avrupa şehirlerinde dizi dizi her köşede, her caddede heykellerle karşılarsınız. Heykel, Batı’nın icadı ve plastik sanatlarındandır. İslâm şehirlerinde heykel asla göremezsiniz. Çünkü heykel, yani insan sureti ve üç boyutlu gölgesi olan tasvir İslâm’ca yasak.
İslâm şehirleri içinde Türklerin şehirlerinde de aslâ heykele rastlanmaz. Çünkü İslâmların hâdimi ve millet-i beyzanın başı Müslüman Türk şehirlerinde, diğer dindaş şehirlerden farklı olarak meydan ve sokaklarda kitabesi ve hikâyesi olan çeşme ve tarihî şahsiyetlerin marifetleri ve hayır hasenatlarının anlatıldığı figüratif âbideler görürsünüz.
İSLÂM’IN HEYKEL HAKKINDA BUYURDUĞU
Âlimlerden okuduğuma göre canlıların tasvir edilmemesine dair Kur'ân-ı Kerim’de açık bir hüküm yok, ancak Maide sûresi: 90.âyette "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytana ait pis işlerdir, artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz" buyrulmaktadır. Heykelin yasaklandığına dair sahih hadisler var. Efendimiz.s.a.v’ın hadisi: “Resim ve heykel olan eve melek girmez.”
HEYKEL, TEK ALLAH İNANCINDAN KOPUK BATI AYDINLANMASININ VE PAGANİZMİN ÜRÜNÜDÜR
Müslüman, dünyayı, yani görüneni aramaz. Müslüman, âhiretin peşindedir, aşkın olanı arar; denî olanla, yani sonu olan bir şeyle işi yoktur. O yüzden Müslümanların sanatı mücerrettir. Oysa resim ve heykel, dünyada bulunan nesnelerin birebir karşılığını yapmaktır. Heykel, zaten müşahhas olanı bir kez daha müşahhaslaştırmaktan başka bir şey değildir. İslâm, özellikle Mekke döneminde insanların eski inançlarının tesirinden kurtarılmaya, putçuluğun ve putlara tapmanın ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir dönemdir. olmuştur. Heykel sanatının gelişmesinde kiliselere süsleme gayesiyle yerleştirilen heykellerin tesiri “Rönesans ve aydınlanma” dönemiyle hızla yayılmıştır ki “Tek Yaratıcı” inancından” kopuk aydınlanmanın ve eki Yunan mitoloji ve düşüncesiyle pagan anlayışın da tesiriyle insan sureti ve tasviri kadın ve erkek her cinsin heykelinin yapılması “çağdaş” bir estetik sanat olarak yayılmaya başladığı malumdur.
TÜRKİYE’DE HEYKELLEŞME KEMALİST ALTI OK CUMHURİYETİYLE BAŞLADI
Türkiye’de ise heykelleşme, heykelcilik resmî bir sanat ve “ sözde muasır medeniyet sembolü olarak Atatürk cumhuriyetle başlar ve dokunulmaz bir tabu olarak her kurum ve meydanlara dikilmesi mecburi hâle getirilir.
Canlı resmi yapmanın yasak olduğu ve heykelin ise hiçbir zaman müsaade edilmediği Müslüman ülkelerde ve Osmanlı’da ise mücerret resim diyebileceğimiz, Hüsnü Hat, Tezhip, Ebru, Minyatür gibi sanatların gelişmesi bundandır. Özellikle Hüsnü Hat, câmi
süslemelerinde kullanılması, âyet ve hadislerin süslü yazı sanatı ile yazılması sonucu pek
çok âyet ve hadisler, onlarca çeşit yazı türü ile yazılmış, evlerde, âbidelerde, mezar taşı ve her türlü kitabelerde bir sanat eseri olarak duvarları süslemiştir. Kuran-ı Kerim’lerin iç sayfalarında kullanılmak üzere Ebru kağıtlarının üretilmesi, ebru sanatının gelişmesine vesile olmuştur.
OSMANLI, HEYKEL YERİNE “İHSAN”A VESİLE OLACAK ÂBİDELER DİKERLERDİ
İslâm âlimlerinin iki boyutlu ve gölgesi olmayan minyatür resimlerine itiraz etmemeleri sebebiyle Müslüman sanatçılar bir takım hadiseleri ve şahsiyetlerin varlığını resmederken, minyatür kullanmışlardır. Müslümanlar arasındaki önemli sosyal hadiseler minyatür sanatı ile anlatılmış padişahlara sunulmak üzere müstakil minyatür kitapları oluşturulmuştur. Tezhip, tabiattaki çeşitli bitki ve hayvanların figürleştirilerek resmedilmesi sanatıdır. Tezhipte de tıpkı minyatür sanatında olduğu gibi, resmi yapılan nesnenin gölge oluşturmayacak şekilde resmedilmesine itina gösterilmiş. Osmanlı-İslâm medeniyetinde özellikle tezhip, minyatür, ebru ve figüratif tasvirlerin gelişmiş olması, heykelin, yani insan suretinin tasvirinin dinen yasak olmasındandır.
Osmanlı heykel dikmek yerine ebedî âbideler dikmeyi seçti Muhitini baştan başa çeşmelerle, kubbelerle, sebillerle, köprülerle, hanlarla, kervansaraylarla, aşhaneler, bimarhanelerle süsleyip, bunların bekası için sanat ve mimari geliştirdi. Osmanlı’nın nazarında ebedileşmenin ölçüsü faydasız bir heykel yontmak değil, bir mabed inşa etmek ve Müslümanların hayrına hizmet eden bir medreseye kubbe çakmaktır. Osmanlı nazarında ebedileşmenin ölçüsü faydasız bir heykel yontmak değil, bir mabede imza atmak ya da insanlığın hayrına hizmet edecek bir medreseye kubbe çakmaktı
HEYKELİN HARAMLIK İLLETİ
İslâm âlimlerinin kitaplarına göre, “Meleğin, resim ve heykel olan eve giremez” hadisinin “bir mecaza işaret ettiğini ve nuri bir meleğin, yani bugünkü dille bir frekansın şekli olmadığı gerçeğinden yola çıkıldığında; insanın şuurunda şayet şekilcilik söz konusu ise, idraken melekî boyuta geçmesinin imkânsız olacağı vurgulanmış, ayrıca meleki tesirlerden faydalanmasının da imkânsız olduğu” ima edilmiştir. Bu hadisin, “Şekilcilikten kurtulamayan bir insanın melekî boyuta adımını atmasının mümkün olamayacağı” mânasına da geldiği ifade edilmekte.
Bazı hadisler şunlardır:
“Melekler, köpek ve tasvirlerin bulunduğu eve girmez.”
“Allah'ın yanında azabı en şiddetli olan insanlar tasvircilerdir.”
“Her musavvir cehennemdedir. Musavvirin, tasvir ettiği her surete kıyamet gününde Allah hayat verir de o canlı suret cehennemde kendini yapana azap eder. Eğer sanatına devam etmek zorunda isen ağaç resmi ve canlı olmayan vücut kısımlarının resmini yap.”
Ebu Hüreyre Rasulullah'tan naklediyor: “Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: Benim yarattığım gibi yaratmaya çalışan kişiden daha zalim kim vardır? Haydi onlar yoktan bir zerre yaratsınlar yahut bir habbe meydana getirsinler veya bir arpa tanesi yaratsınlar.”
“Cebrail, Muhammed'in yanına girmek için izin istedi. O da girin buyurdu. Cebrail 'nasıl gireyim, evinde birtakım at ve insan şekillerinin üzerinde bulunduğu bir perde asılıdır. Ya bu resimlerin başlarını koparmalısınız yahut bu perdeyi indirip yere sermelisiniz' dedi” (Buhari’den)
“Aişe'nin nakışlı örtüsü hakkında Peygamber şöyle buyurdu: Onu benden uzaklaştır, onun resimleri namaz kılarken gözüme çarpıyor. Aişe naklediyor: Muhammed bir seferden geldi. Benim şekilli perdemi yırttı, yüzünün rengi değişti ve: Ey Aişe, kıyamet gününde insanlar içinde en şiddetli azaplısı Allah'ın yaratmasına benzetmeye çalışan kimselerdir, buyurdu. Biz o perdeyi kestik, ondan bir iki tane yastık yaptık” (Buhari’den)
Okuduğum bir başka kitaba göre,İslâm paraları üzerinde çoğu zaman elhamdülillah, Allahüekber, bismillah, lailaheillallah ibareleri basılmış, resim konulmamıştır. İslam sanatı, bütün sahalarda sureti yansıtan şekillere yer vermemiş, hüvelbaki (baki olan Allah'tır) ilkesince, tevhidi öne çıkarmıştır.
HEYKEL, ROMA, BİZANS, YUNAN VE SASANİ’DEN KALMA PAGAN KÜLTÜRÜDÜR
Roma, Bizans, Yunan ve Sasanilerin pagan kültüründen kalmadır heykel. İzzetbegoviç’in de ifade ettiği gibi “İslam sanatı bütünüyle insanın kendi esas kıyme¬tini anlamasına yardım edecek bir ortam oluşturmayı amaçlar. Bu yüzden son derece nisbî ve geçici nitelikte de olsa put olabilecek her şeyi yasaklar veya engeller. Allah’ın görünmeyen huzuruyla insan arasında hiç bir şey bulunmayacaktır!”
Heykel’in ontolojik kökeninde, insanın ebediyet arzusunun yattığına ilişkin yaygın kanaati destekleyen pek çok bilgi ve örnek vardır. Fakat Yunan geleneğinde görüldüğü biçimiyle, donmuş, hayatın özündeki deveranı yansıtmayan formların, insanın ebedîlik iştiyakından çok, hayatın bir anını veya görünümünü donuk biçimde kaydetme eğilimi mevcuttur.
HEYKELİN “HÂTIRAYA SAYGI”YLA MASUM GÖSTERİLMESİ CEHALETTENDİR
Heykelin, bir “hatıraya saygı”yla masum gösterilmesi ya cehalettendir ya da sentezci ve seküler kafaya sahip olmaktandır. Bir âlimin dediği gibi, “Gerçekte Müslümanların heykelleri, camiler, medreseler, köprüler, darüşşifalar, çeşmeler, kümbetler ve mezar taşlarıdır… ”
Anlaşılan şu ki, yapılan sanatlı eserler ahreti hatırlatacak ve bu dünyada Müslümana “ihsana” vesile olacak ve hayra vesile kılacaktır. Heykelde “ihsan” olabilir mi?
ÂLİMLERİN HEYKEL HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Mevzuun ehli Mustafa İslâmoğlu’nu dinleyelim:
“Heykel ve resim Allah Rasulü tarafından yasaklanmıştır. Bu yasağın illeti putperestliktir. Zira o dönemin insanı bir resim gördüğünde duramıyor, hemen ona tapma aklına geliyordu. Putperestlikten yeni çıkıldığı için Efendimizin bu hassasiyeti gösterdiği açık. Değilse, yere serilen üzeri resimli sergilere, üzerinde canlı figürleri olan perdelere ses çıkarmadığını da biliyoruz. Eğer bu suale evet dersek, o takdirde bu yasak her dönemde, her zemin ve zamanda katiyyetle uyulacak ve uyulmaması durumunda vebal oluşan bir yasak olur. Fakat Kur'an'da Hz. Süleyman'ın görkemli devletinden bahsedilirken olağanüstü mahir birilerinin onun için Temasil (heykeller) yaptığı ifade buyurulur (Sebe 13)
“Yine Enbiya 52. ayette ise Hz. İbrahim'in babasına ve kavmine ‘Bu Temasile (heykellere) neden tapıyorsunuz’ diye sorar. Demek ki, Hz. Süleyman için yapılan da, Hz. İbrahim'in babasının ve kavminin taptığı da Temasil idi. Peki, Hz. Süleyman'ın sarayı için temasil yaptırmasından ne çıkar? Bu bize delil olur mu? Şu çıkar: Mutlak haramlar her şeriatta ve her zamanda haramdır. Bunlar beş emniyet/emaneti oluşturan can, akıl, din, nesil ve mal emanetlerine ihanet olan cinayet, alkol, şirk ve nifak, zina ve hırsızlık her dönemde yasaktır. İlletine mebni değildir, gerekçesine dayalı değildir. Bir peygamber böyle bir şey yaptırmış ise, bu yasağın Mutlak Hakikate değil mukayyet olduğunu gösterir. İlletine mebnidir. Eğer yapılan heykel ve resimlere tazim ediliyorsa, kesinlikle haramdır, yasaktır, aynı hükme girer. (…) Bizde bazı siyasi kişiliklerin heykeli için de aynı şey geçerlidir.
“HEYKELGELENEĞİ, TANRI’YLA YARIŞAN, TANRI’YA ‘BEN DE YARATIRIM’ MEYDAN OKUYUŞUNUN ÜRÜNÜDÜR”
“İşin bir de İslam medeniyetinin kodları, Müslüman zihninin işleyiş biçimi, İslam estetiği ve Müslüman tasavvuru kısmı vardır. Esasen resim insanın eşyayı elde etme tutkusunun bir uzantısıdır. Heykel ise Eski Yunan'dan beri "Mimesis”in en belirgin aracıdır. Tanrıyı taklit mantığına dayalı Yunan Heykel geleneği, özünde Tanrı'yla yarışan, Tanrı’ya ‘Ben de yaratırım’ meydan okuyuşunun bir ürünüdür. Bir tür Prometheus kompleksi yani Batı Hümanizminin temeli olan ‘İnsan her şeyin ölçüsüdür’ küfrünü işte bu mantık icad etmiştir. İslam estetiği soyuttur. Bir Müslümanın hareket noktası Hat olmalıdır. Hat sanatının kaynağı ise Kur'an'dır. Batı heykel sanatının ana objesinin kaba bir “gerçekçilik” adına çıplak erkek ve kadın bedeni olması tesadüf değildir. Bu aynı zamanda bu sanatın günaha, hedonizme, aşüfteliğe alet edilmesidir.”
Şimdide Beşir Ayvazoğlu’na kulak verelim: “Yunan sanatlarının İslâm dünyasında hiçbir şekilde benimsenmediği açıktır. Putperestlikle savaşan bir dinin mensupları birtakım ahlâksız tanrı ve tanrıçaların dünyasına nasıl ilgi duyabilirlerdi? Üstelik bu tanrı ve tanrıçaların insan biçiminde tecessüm ettirilmeleri, yani antropomorfizm, bir Müslümanın asla kabul etmeyeceği bir tavırdı. Kaldı ki güzeli insan vücuduyla sınırlayan, düzen fikrinden sonsuza geçemeyen Yunan sanatının Müslümanlara verebileceği bir şey yoktu. (…) Tasvir yasağının başından beri Müslüman sanatçıları irreele, mücerret formlara zorladığını…söyleyebiliriz. (…) Bu yasağın arkasında putperestliğe karşı verilen amansız mücadelenin şuuru vardır. Kâbe’ye giren Peygamberin ilk işi putları oradan uzaklaştırmak ve duvarlardaki bütün resimleri sildirmek oldu.”
İÇİMİZDEKİ PUTLAR GİBİ ZÂHİRÎ PUTLARI DA KIRMAK GEREK
Hâsılı, A. Halet Çelebi’nin mısralarıyla kardeşçesine, yani Müslümanca bir temenni ile bitirmek istiyorum şehr-i Maraş’ı bilip bilmeden heykelleştirmeye çalışanlara: “İbrâhim içimdeki putları devir elindeki baltayla kırılan putların yerine yenilerini koyan kim.”
Şairin dediği gibi, şüphesiz içimizdeki putları kırmaya hepimiz vazifeliyiz. Zâhirdeki putlar da, heykeller de kırılmalı. Alınmadan, gücenmeden, velveleye kapılmadan, makam ve gurur meselesi etmeden. “Ey ahali! Bir an gaflette bulunmuşuz; hatamızı tâmir edeceğiz” ikrarında bulundukları gün, kahraman olurlar inanın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.