D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Vicdan kanamaları...

Vicdan kanamaları...

Türkiye’nin 20. yüzyılda maruz bırakıldığı ağır zihin hasarı ile ilgili ciddi bir tesbit çalışması hâlâ yapılamadı. Hatta, zihnimizin hasar görmediğine dair resmî kanaat yerleşikliğini sürdürüyor.


Bugünlerde çok sık karşılaştığımız vicdan kanatan hadiseler işte bu zihin hasarlarımızın bir sonucu olarak da görülmeli...


“Vicdan” dedik de, “Dil Devrimi”nin (şu günlerde Dil Bayramının seksenincisi kutlanacak) yasakladığı kelimelerdendi “vicdan”. O yüzden Dil Kurumu’nun 1945 baskılı ilk Türkçe Sözlüğünde “vicdan” kelimesinin karşısına “bulunç” yazılmıştı. Açıklama, tarif orada veriliyordu.


Kurum 10 yıl sonra Sözlüğün yeni baskısını yaptı. Bu baskıda “Bulunç” korunuyor, fakat, “vicdan”dan “bulunç”a atıf yapmaktan vazgeçiliyordu. Yani “bulunç”un karşısında olan tarif aynen “vicdan” için de kullanılıyordu. 1959’da yapılan 3. baskıda da durum değişmemişti.


1983’te yapılan 7. Baskıda “bulunç”tan vicdana atıf var. Yani nice yıl sonra “bulunç”tan “vicdan”a dönülüyor ve tanımlama burada yapılıyor.


Elbette bir kelime her şey değildir; fakat çok şeydir. Kelimelerle oynamak zihinle oynamaktır, akılla oynamaktır, muhakeme ile oynamaktır. Bütünüyle düşünceyi zora sokmak ve hatta dumura uğratmaktır. Düşünce hayatımız, Dil Devriminden sonra uzun süre kendine gelemedi. Düşünmeyi sağlayan kelimeler, düşüncenin düşmanı haline sokuldu. Yerleşik kelimeleri reddettik, bu onun arkaplanındaki yüzlerce yıllık zengin birikimi reddetmekti. Yeni kelimelerle düşünmek ise bir okyanustan dibi görünen bir havuza girmek gibiydi.


26 Eylül’de, yani Dil Bayramında bu konular gündeme getirilebilir mi dersiniz?


“Bulunç” Dil Kurumu’nun uydurduğu, sadece sözlüklerde kalan kelimelerden biri. (Şöyle hafızamı yokladım, benzer kelime olarak sadece “kulunç” hatırıma geldi!) Her şeye rağmen, bu süre içinde vicdan kelimesi kullanılmaya devam edildi. Fakat, böyle örneklere bakarak dilimizin aldığı yaranın vicdan kanatan bir tarafı olduğunu inkâr edebilir miyiz?


Dil devrimi “ahlâk”a dokunamadı. Son zamanlarda olduğu gibi, “ahlâk”tan kaçıp “etik”e sarılmadı. Fakat, “ahlâkî”yi “törel” yaparak ciddi bir anlam karışıklığına yol açtı. Burada kavramların tarifine fazla girmek istemiyorum, çünkü sadece kelimelerle oynanmadı, belki ondan daha fazla anlamlarla, anlamlandırmalarla ve tariflerle oynandı. 1945 baskılı sözlükte ahlâkın tanımlarından biri şöyle: “Bir kimsede, içinde bulunduğu çevrede güdülen töreye uymak yetisi (kabiliyeti).”


Ahlâkı töreye bağlamak... Dinden kaçış, böyle bir tarife yol açıyor. Bu tür kelimelerdeki sıkıntının kaynağında bu kaçış var zaten. Ahlâkın, vicdanın dinle yakınlığı, irtibatı ciddi korku oluşturuyor. Çünkü din, yüzyıllar boyunca toplumun yaşatıcı kodlarında belirleyici bir unsur olarak yer aldı. O yüzden onu red, tarif ederek tahrif etmeye kadar vardırıldı. 1980’lere kadar resmi sözlüklerde “Kemalizm (veya Atatürkçülük) Türkün dinidir” cümlesinin örnek olarak yer alması nasıl yorumlanmalıdır?


Velhasıl, bugün içinde bulunduğumuz durum, muhakeme bozukluğu, zihin karışıklığı, akıl tutulması, mantık yoksunluğu gibi kavramlarla açıklanabilir.


Son bir ay içinde öyle hadiselere şahid olduk ki, bütün vicdanların ayağa kalkması gerekirdi. Böyle olmadı. Kimileri bu olaylardan kendilerine pay çıkarmaya yürüdü, kimileri de şerefsizce yok saydı.


Gaziantep’te çoğu masum, sabi çocuklar katledildi...


Beytüşşebap’a, Şemdinli’ye akla ziyan saldırılar gerçekleştirildi.


Bir partinin bazı milletvekilleri yol kesen teröristlerle sarmaş dolaş oldu.


Cephanelik patladı, 25 asker şehid oldu, bundan siyasi rant devşirilmeye çalışıldı..


Bunlar zihni bu kadar tahrib edilmemiş bir ülkede olsa idi, bu kadar karşılıksız kalabilir miydi?


Teröristlerle sarmaş dolaş görüntüleri zihnimizden silinmeyen vekillerin bilhassa kadın olanları, annelik ve kadınlık hislerinden yoksun kadavralar gibi cesetlerini gezdirmeye devam ediyorlar.


İçleri burkulmuyor, vicdanları kanamıyor, ruhları ürpermiyor...


Terör örgütü, üzerine aldığı işi ölümüne gerçekleştirmeye çalışırken 15-16 yaşındaki kız ve erkek çocukları cepheye sürmekte beis görmüyor.


Onların parçalanmış cesetleri bu kadınlıktan, annelikten ve insanlıktan nasibini almamış ruhsuz bedenlerde bir tesir uyandırmıyor... Vicdanları kanamıyor, “vicdan azabı” kavramı sözlüklerinde yer almıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi