Marksist İslamcılar!..
Türkiye'deki yeni İslâmcılık cereyanının belki yirmi şubesi var. Düşünebiliyor musunuz, Marksist İslâmcılar bile var. Marksizm ile İslâm yan yana gelebilir mi? Selim bir akla, sağlam bir mantığa sahip kimseler hak din ile en kâfirâne bir ideoloji olan Marksizmin asla bağdaşmayacağını ve uyuşmayacağını bilir. Lâkin Marksist İslâmcılara bunu anlatmak mümkün değildir.
Marx, "Din halkın afyonudur" demiş. Peki, bütün dinleri, bu arada İslâm'ı afyon olarak gösteren sapık bir ideoloji ile İslâm nasıl bir araya gelebilir?
Çok iyi bildiğim bir husus var: Son 30-40 yıl içinde birtakım İslâmcılar Marksistlerle içli dışlı, samimi olmuşlar, onlarla ağız ve kalem birliği yapmışlardır.
Marksistlerin fidancıklar dediği Deniz Gezmiş ve arkadaşları Türkiye'de Sovyetler Birliği'ne bağlı, uydu faşist bir küfür rejimi kurmak istiyorlardı. Bunu silahlı terör metoduyla gerçekleştirmek istiyorlardı. Bu maksatla banka soymuşlar, kan dökmüşler, İsrail'in İstanbul başkonsolosu Elrom'u kaçırıp öldürmüşlerdir. Marksistlerin, Dönmelerin, bir kısım Kemalistlerin, Kriptoların onları beğenmeleri, alkışlamaları, ah fidancıklar diye arkalarından gözyaşı dökmeleri tabii karşılanabilir, lâkin Allah'a, Resulüne, Kur'an a, Şeriat'a, âhirete inanan bir Müslüman onları nasıl destekleyebilir?
Deniz Gezmiş ve arkadaşları yakalandı, muhakeme edildi, üçüne idam cezası verildi. Bu cezalar Büyük Millet Meclisi tarafından çok fırtınalı ve elektrikli şekilde tartışıldı... Bugün olsaydı idam cezası verilmeyecekti.
İdam edilmeden önce cezaevinde Deniz Gezmiş'e bir imam gönderilmiş. o, Allah'a ve ahirete inanmayan bir Marksist olarak imamla görüşmeyi kabul etmemiş...
Marksist İslâmcılardan başka kapitalist İslâmcılar da var. Eskiden radikal mücahit idiler, sonra bozuk düzenin rantlarıyla semirip dehşetli radikal müteahhitler oldular.
Şu veya bu şekilde İslâmcı olup da bid'ate bulaşmamış bir tek İslâmcı gösteremezsiniz.
20-30 yaşları arasındaki genç Müslümanlar, İslamcıların maceralarını bilmez. İran'da Şiî devrimi yapıldığı zaman bizdeki İslâmcıların bir kısmı bayram yapmışlar, Humeyni'nin Türkiye temsilcisi Mehdi Pur adlı Şii hocasına konferanslar verdirtmişler, şimdi orta yaşlı olan birtakım radikaller Şiilikteki mut'a nikahı ile ailelerine ve çevrelerine haber vermeden gizli "nikahlar" kıymışlar, birlikte yaşamışlardı.
İki büyük Ortadoğu devletinden Türkiye'ye hayli para aktı. Bu paralar zahirde İslâm'a hizmet için gönderildi ama bid'atler, İslâmcılıklar yolunda harcandı. Keşke derin araştırmacılar çıksalar ve "Türkiye'de Şiilik, Vehhabilik , Selefilik ve İslâmcılık" başlığı altında sahih bilgilere ve belgelere dayanan ilmî araştırmalar yapsa.
* (İkinci yazı)
Selnâme
Yağmur mevsimi başladı... Eylül, Ekim, Kasım... Nisan, Mayıs yağmurları... Yağmur bazen rahmettir, bazen felaket getirir...
Yağmur suları akacak yer ve yol bulamazsa sel olur taşar yıkar.
Denizin mavisi ile karanın yeşili arasında katranlı bir yılan gibi uzayıp giden o upuzun şeametli Karadeniz sahil yolu... Rize sel baskınları... Samsun sel baskınları...
Dereler, seller aşağıdan yukarıya akmaz, yukarıdan aşağıya denize doğru akar. Sen denize akan yolu kapatırsan seller taşar, binalar su baskınına uğrar ve ölümler olur.
Bir müzisyen çıksa da Ayamama Oratoryası yazsa... Orkestra çağıldayan, gürüldeyen seller gibi çoşsa, dinleyenler dehşet içinde ürperse...
Ufuk yaklaşır yaklaşır yaklaşır... Muttarit yağmur darbeleri... Şıp şıp şıp şap şap şap... Yağmur şiddetlenir, bardaktan boşanırcasına... Sokakta seylâbeler ağlaşır... Şar şar şar... Seylabeler birleşir birleşir kocaman bir sel olur... Sel çılgın gibi denize akarken, küüüüt bir engelle karşılaşır... Sahil yolu sahil yolu... Sel kükremiş bir arslan gibi yolun bir kısmını yıkarken, su yatağındaki apatmanların alt katlarını basar... Canlar gider, mallar gider... Sel gürültüsüne feryatlar karışır... Karadeniz sahil yolu yılan gibi uzar gider... Seller yukarıdan denize çılgın gibi akar... Daha fazla yüksek bina... Kesilsin ağaçlar çalılar, yapılsın sel yataklarına binalar... Daha fazla daire ve mesken... Daha fazla sel... Ayamama, Rize, Samsun... Yarın bakalım nereyi yıkacak azgın seller?..
Ey mühendisler ey mühendisler!.. Ey müteahhitler ey müteahhitler!.. Ey ahali, sel yataklarından uzak durun. Kükreyen sellerden koruyun kendinizi.
* (Üçüncü yazı)
Gemi Batarken
Benim sevgili kardeşim... Hem kendini aldatıyorsun, hem çevreni... Yirmi katlı dev bir gemide yolculuk ediyorsun. Geminin kıç tarafının alt katında dehşetli bir kavga yaşanıyor. Kanlar akıyor, canlar gidiyor. Gemi birkaç yerinden delinmiş, su alıyor. Sen üst kattasın, süit bir dairede yolculuk yapıyorsun. Kahvaltılar, yemekler nefis mi nefis. Geminin yüzme havuzunda yüzüyorsun. Güvertede şezlonga uzanıp güneş banyosu yapıyorsun. Fındık fıstık, dondurma, peş melba, kup griye, ananas ve mango suları... Geminin mescidinde bazen namaz kılıyorsun.
Dip kattaki korkunç kavgadan haberin var ama aldırmıyorsun. Gemi batmaz, gidişat çok iyidir diyorsun. Uyaranları karamsarlıkla, bozgunculukla suçluyorsun.
Seni bir kere daha uyarıyorum: Geminin durumu parlak değildir. Gemi batabilir.
Bir Müslüman olarak üst kattaki çılgın ve sorumsuzca yaşamına son ver. Alt kattaki yangını söndürmek, kavgayı durdurmak için ne lazım geliyorsa onları yap.
Unutma... 1912'de Titanic kızaktan denize indirildiği vakit, beyinsizin biri "Bu öyle dehşetli bir gemi ki, Tanrı bile bunu batıramaz" demişti.
O beyinsiz kafir gibi beyinsizce laflar etme, aklını başına topla.
Biliyorum, küfür düzeninin haram rantlarını yiye yiye epey şiştin, zenginleştin ama o kara paralar seni kurtarmaz.
Sarhoşluktan ayıl artık. Hem de âcilen...