Toprağın kabul etmediği ceset
Son günlerde iyice artan bölücü terör olayları, yüreğimizi dağlarken, milletimizin haklı galeyanı ve tepkisi had safhaya çıkmıştır. Yine bu günlerde İslâm aleyhtarı bir yabancı film sebebiyle, İslâm âlemindeki haklı tepkiler ve çığırından çıkan protestolar üzerine, İslâm dîninde cinayet konusu gündeme gelmiştir.
Hemen belirtmeliyim ki, Allahın verdiği masum bir canı alma hakkı hiç kimseye verilmemiştir. Kasten bir cana kıymak, tüm insanları katletmek gibi ağır ve büyük bir suçtur. İdamla cezalandırılması gereken suçluları ancak adalet mercii belirler. İhkak-ı hak yasaktır.
Bu konunun iyi anlaşılması için; İslâm tarihinden bir örnek vermek istiyorum. Şöyle ki:
Mekkenin fethinden sonraki Huneyn günleriydi. Bir sahâbe müfrezesi civarda geziyor, düşmanın âni baskınlarına mâni olmaya çalışıyordu. İşte bu sırada müfreze çölde bir atlı ile karşılaştı. Atlı, hemen selâm verdi; onlar da selâmını aldılar. Bu demekti ki; selâm veren Müslüman, alanlar da selâmına mukabele etmekle, aramızda bir düşmanlık yok, Sen bizden emin ol, korkma demekti.
Ama buna rağmen müfrezede bulunan Muhallim bin Cessâme okunu çekmiş ve adamı atından düşürerek orada öldürmüştü.
Öldürülen Âmir bin Azbatın yakınları da toplanıp, savaş meydanında bir ağacın altında istirahat etmekte olan Resûlüllah Efendimize geldiler. Kısas talebinde bulundular, dediler ki; Bu Muhallim bin Cessâme nasıl bizim kadınlarımızın ciğerini yakıp, gözlerinden yaşlar akıttıysa, biz de onu öldürmek suretiyle çoluk-çocuğunun gözlerinden yaşlar akıtacağız. Bu bizim hakkımızdır. Muhallimi bize teslim et diye ısrar ettiler.
Ancak Muhallimin lehinde şâhitlik yapanlar da vardı. Mesele pek net değildi. Selâm verenin aslında Müslüman olmayan bir düşman savaşçısı olabileceği de ileri sürülüyordu. Korkudan selâm verdi. Deniliyordu. Bundan dolayı sevgili Peygamberimiz: Size diyetini vereyim, kısastan vaz geçin diyerek ölenin yakınlarını razı etmeye çalışmış, bunda da muvaffak olarak 100 deveye sulhu temin etmişti.
Ama Muhallim için mesele bitmemişti. Görünüş de olsa selâm veren bir adamı öldürmüştü. Bu öyle geçiştirilebilecek bir hadise değildi. Dostları telkinde bulundular: Git Resûlüllahtan özür dile; senin için Allahtan af talep etsin, belki kurtulursun. Dediler. O da huzur-u Peygambere gelip yaptığından özür dileyerek, affını istedi. Ama bu suç basit bir şey değildi. Cinayetti. Nitekim Resûlüllah Efendimiz, af isteyen Muhallime karşı hiç görülmedik tarzda bir tavır ortaya koyarak şöyle buyurdu:
Selâm veren adamı nasıl olur da öldürürsün? Sana bu salâhiyeti kim verdi!
-Muhallim, Özür dilerim yâ Resûlellah, benim için Allahtan af dile diye üç defa yalvardıysa da, Efendimiz (s.a.v.) onu reddederek:
-Selâm vereni öldüreni Allah affetmesin, çık git buradan! diye huzurundan kovdu.
Böylece huzurdan uzaklaşan Muhallim bir haftadan fazla yaşamamış, üzüntüsünden ölmüş, yakınları da onu bir mezarlığa defnetmişlerdi. Ne var ki haksız yere adam öldüren Muhallimi mezar da kabul etmemiş, sabahleyin bakanlar, toprağın onu dışarıya attığını görerek, gelip Resûlüllaha haber vermişlerdi.
Sevgili Peygamberimiz: Siz onu gömün buyurdu. Öyle yaptılar. Gel gör ki, toprak bir türlü kabul etmiyor, gece yine dışarıya atıyordu. Çaresiz kalan yakınları gelip durumu Resûlüllaha bildirdiklerinde;
Siz yine onu mezarına gömün; toprak ondan daha kötülerini kabul emiştir, onu da kabul edecektir. Ancak Allah size ders vermek istiyor, mâsum bir adamı öldürmenin Allah indindeki kötülüğünü göstermek için size ibret örneği veriyor. Sakın haksız yere cana kıymayın, selâm vereni öldürmeyin demiş oluyor buyurdu.
İşte İslâm hukuku ve işte siyer-i Nebîdeki tatbikat örneği. Böylesine şeni ve canavarca cinayet işleyenlerin âkıbeti budur. Zaten gözünü kırpmadan günahsız, mâsum insanların canına kıyan bu teröristlere Müslüman demek şöyle dursun, insan bile denemez.
Vatanları uğrunda can veren şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralı gazilere de acil şifalar dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.