Uygar ve barbar
Kahirede Amerikan Elçiliğinin önünde Ebu İslam adında bir zat İncili yakıyor ve tepki gördüğünde ise İncili değil, çakma İncili yaktım diyor.
Müslümanlar ilk günden itibaren Hıristiyanlığı sönmüş ve geçmiş ve bozulmuş ex vahiy olarak değerlendiriyorlar. Hıristiyanlar ise kendi inançlarını hizip hale getirmiş olmanın ve taşlaşmanın gafletiyle esnekliği kaybederek İslamı suçlamaya başlamışlardır. İslamiyete sanki Hıristiyanlığı gölgelemeye gelmiş sahte bir din muamelesi yapmışlar. Hazreti Peygamberi de bu dinin haşa sahte peygamberi olarak nitelendirmişlerdir. Ve hakareti bir gelenek haline getirmişlerdir. Anlama çabası yerine karalama sevdasına düşmüşlerdir. Elbette dinlerin veya vahiylerin bozulması imtihan sırlarından birisidir. Kriz idaresi gibi ihtilafları da idare etmeyi bilmeli ve birlikte yaşamanın formülünü bulmalıyız. İslamiyet bu formülü sağlamıştır. İçinde çoğulculuğu barındırdığı gibi azınlıkların da hamisi olmuştur. Lakin bu azınlıklar sürekli olarak Batı tarafından kışkırtılmış ve beşinci tabur haline getirilmeye çalışılmışlardır. Bu da Müslümanlarla Şark Hıristiyanları arasındaki uyumu sarsmıştır. Müslümanların Masumiyeti filmi de bu uzun metrajlı gerilim sürecinin bir sonucudur. Batı sorumlu ve yapıcı davranabilse Müslümanlarla azınlık Hıristiyanlar arasındaki ilişki kaymak gibi uyumlu kalırdı. Asude iklimi kimse bozamazdı. Zira İslam prensip olarak azınlıkların varlığını ve yaşam hakkını garanti etmiştir. Bunu gölgeleyen yabancı kışkırtmalar olmuştur.
¥
Azınlıklar meselesi de son film meselesinde ters tepmiş ve Batı ile İslam dünyasının ilişkilerini gölgelemeye başlamıştır. Köprü yerine hendek olmuştur. Rüzgar eken fırtına biçer. Yahudi meselesi Müslümanlarla Batı arasında temel gerilim meselesi olduğu gibi Türkiye ile Batı arasına da Ermeni çeteleri girmiş ve halen de bunun yarası sarılamamıştır. Hâlâ Türkiyeyi köşeye sıkıştırmak için Ermeniler Batıdan cesaret alıyorlar. Batıda çılgınlar taassup zemininden hareket edebilirler. Lakin Batının bekası artık İslam dünyasına bağlıdır. Tek kutuplu dünya düzeni Bushların Moğol savaşlarıyla birlikte sona ermiştir. Batı müttefik bulmadan yoluna devam edemez. İsraili de gözden çıkarmadan Müslümanlarla müttefik olamaz. İslam dünyasıyla ilişkisini düzeltemeyen Batı, Rusya-Çin bloku karşısında hiçbir şansa ve geleceğe sahip değildir. Bundan dolayı Batı İsrail ile ilişkilerinde özen göstermeli ve bu bağın İslam dünyası ile ilişkileri gölgelemesine izin vermemelidir. Batı İslam dünyası ile ilişkilerinde İsrail safrasını ortadan kaldırmalıdır. İkinci olarak, Hıristiyan azınlıkları kışkırtmamalı ve Ermenilere ve Kıptilere kol kanat germemelidir. Semir Cacanın deyimiyle Şarktaki Hıristiyan azınlıklar Batı sayesinde veya Beşşar iktidarı sayesinde mi ayakta kalmıştır? Batı azınlıkların haklarını gözetirken çoğunluğa parya muamelesi yapmaktadır. Lakin bunun da bir sınırı var ve limitler dolmuştur. Bir de ek unsur, 2001 sonrası Bushun yaptığı gibi Sünni dünyaya karşı Afganistan ve Irakta olduğu gibi İranla ya da İslam dünyasının kendi içindeki azınlıklarla hareket etmemelidir. Lübnanlı Şeyh Ahmet Esirin ifade ettiği gibi Suriye halkı yedi düvele karşı savaşıyor ve Şii eksene karşı ölüm kalım mücadelesi veriyor. İkinci ve hakiki kurtuluş savaşını veriyor. Fiiliyatta ABD Afganistandan Irak ve Suriyeye kadar hep bu azınlık ve Şii cephenin yanında yer almıştır. Zira çoğunluğun ayağa kalkmasını ve hakimiyetini kendi çıkarlarına ve sultasına karşı en büyük bir tehdit ve meydan okuma olarak görüyor.
¥
Biz de düşmanlığı mutlak hale getirmemeliyiz. Sözgelimi, bazen İsrail değil ama Yahudiler bizim mevzii müttefikimiz olabilirler. Almanya ve İskandinav ülkelerinde sünnet karşıtlığına karşı yekpare olma zorunluluğu gibi. Pavlosun sünnet tahrifatı Yahudiler ile Müslümanları baş başa bırakmıştır. İncil yakan Ebu İslamın tavrı tamamen Fransız Ulusal Cephenin Başkanı Marine Le Penün okullarda başörtüsünü yasakladıkları gibi kippanın da (Yahudi takkesi) yasaklanmasını savunmasına benziyor. Burada Yahudi veya Müslüman ayrımı yok Fransız olmayan her şeye karşı faşizan bir mukabele var. Ya da Fransız olmayan her şeye Fransız kalmak var. Fransız Cumhurbaşkanı Hollande ise tek bir İslam medeniyeti olmadığından aksine birçok İslam medeniyeti olduğundan dem vuruyor ve filme tepki gösteren çevrelerin kadim İslam medeniyetlerin gerisinde kaldıklarını söylüyor. Bu eski bir oryantalist söylemdir. İslamı Türk, Hind, Mağrip ve Fars İslami olarak kategorize eder ve ayırır. Mısırlı Yazar Muhammed Hüseyin, Modernizmin İslam Dünyasına Girişi kitabında bu tuzağa karşı ikazlar yapar. Ebul Hasan en Nedevi islam and the west, Speaking plainly to the west, Muslims in the west, the message and mission kitaplarında meseleye parmak basmakta ve Batıda yaşayan Müslümanları parçalı İslam tabirlerine itibar etmemeye çağırır. Zaten düşman İslamın parçalanmasından besleniyor.
Yahudiler ve Kıptiler tek başlarına Müslümanlarla baş edemeyeceklerini bildikleri için film üzerinden medeniyetler ve Batı -Doğu çatışması iklimini körüklüyorlar. Filmi de bu hususta bir kalkış noktası haline getirmek istiyorlar. Bazı Batılı gafiller de bilerek veya bilmeyerek bu planlara alet oluyorlar. Film üzerinden bu nefret ile meşbu azınlıklar Batıya arkalarına almaya çalışıyorlar. Yine İsrail devin üzerindeki veya beynindeki cüce rolünü oynuyor. Müslümanların barbar (filmin yapımcısı da haydut demişti) diye nitelendiği ve İsraili destekle cihadı yen çağrısı yapılan afişin New York metrosuna asılmasına izin veren mahkeme kararını da böyle okumak gerekiyor. Kendi düşen ağlamaz. İslam dünyası sadece İsraili değil Batıyı da yener. Haçlılar döneminde bunu yapmıştır. Bu bir zaman meselesidir. Lakin sefihlere uymadan ve karşılıklı bedel ödemeden aklın yolunu tutmanın ne mahzuru var? Kaybetmeden kazanmak daha iyi değil mi? Sonuçta, nefret aklı ve sağ duyuyu kemiren bir illettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.