Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Ortadoğu’nun ikizleri

Ortadoğu’nun ikizleri

Kim ne derse ve nasıl göstermeye çalışırsa çalışsın Arap Baharı bölgede en fazla Türkiye’nin lehine bir gelişmedir. Türkiye’nin altını doldurmakta ve stratejik temellerini döşemektedir. Suriye’nin de modern Drakula Esat rejiminden sonra halka tamamlanacak ve devrim taçlanacaktır. AKP’nin Üçüncü Kongresine iştirak eden yabancı konuklardan birisi ve baş konuk olan Muhammed Mürsi’nin Türkiye ile Mısır arasındaki yeni dönem ilişkilerine getirdiği tanım çok mühim ve yerindedir. Türkiye’nin Mısır’a 1 milyar dolar kredi açtığı günlerde iki ülke arasındaki ilişkileri tamamlayıcı olarak nitelendirmiştir. İlişkilere yeni bir vizyon ve ufuk getirmiştir. Merhum Necmettin Erbakan Hoca, D-8 kapsamına Mısır’ı da almıştı lakin Mübarek ayağı sürüyerek katılıyordu. Zira bu gibi projelere inanmış birisi değildi. Hatta Mübarek, Bahreyn-Suudi Arabistan köprüsü gibi Mısır ile Suudi Arabistan’ı bir köprü ile birbirine bağlama projesini sekteye uğratıyor ve savsaklıyordu. Ulusalcı liderler birliğe giden bütün yolları kapatıyorlardı. Sadece sevmedikleri bir blok olursa onun önünü kesmeye çalışıyorlardı. Eski bir tabirle: Ulusalcı Araplar anlaşmamak üzere anlaşmışlardı. Gene siyasi karakterleri müspette ihtilaf menfide ittifaktı. Arap Baharı’yla ilk defa Arap Baharı bunu aşıyor. Batı’nın eski ve yeni piyonları olan ulusalcılar ise karalama yarışındalar. Ulusalcılık birliğe karşı konumlandırılmış bir ideolojidir. Batı’nın bize giydirdiği deli gömleğidir. Böyle olmasına rağmen yeni dönemde Arap Baharı’nı ve İslami hareketleri karalamak baş görevlerinden birisi haline gelmiştir. Zira zemin altlarından kaymaktadır.

Bu yine Batı’nın kendilerine devrettiği bir misyondur. Bu aptal ve şapsallardan birisi olan Arap Thomas Friedman’ı olarak anılan Memun Fendi, Mürsi’nin Tahran’da dört halifeye atıfta bulunmasını Mürsi’nin hilafet anlamında bir ön alma yarışında olduğunu ve lakin bu çıkışıyla Türkiye gibi diğer aday ülkeleri kızdıracağını vehmetmiştir. Kendisinden başka kimse meseleyi böyle anlamamıştır. Bu tipik bir ulusalcı refleksidir ve sadece tebessümü tedai ettirmektedir.

¥

Bütün ulusalcılar İsrail dışında bölge ülkeleri arasında ilişkilerin geliştirilmesine bigane ve seyirci kalmışlardı. Hatta tek çabaları bölgesel bütünleşmeleri engellemek şeklinde tezahür etmiştir. Şimdi ise bütünleşme eğilimlerinin yeniden yeşerdiği siyasi mevsimde fitnecilik yapıyor ve kurdun Yusuf’un kanından beri olması gibi Arap Baharı ile ABD arasında ilişki olmamasına rağmen ilişkili göstermeye çalışıyorlar. Son umudu da böyle heder etmek ve boğmak istiyorlar. Mürsi’nin Türkiye ziyareti bu umutları yeşertmiştir. Mürsi konuşmasında Türkiye-Mısır ilişkilerini ikizlerin ilişkisi olarak tanımlamıştır. Çünkü Türkiye ile Mısır asında sadece dini beraberlik değil aynı zamanda tarihi birlik de var. Mübarek’in adamları ise geçmişte AKP iktidarının Mısır’da tek yanlı ilişki kurduğunu ve İslami kesimleri tercih ettiğini söylüyorlardı. Peki! Mısır ulusalcıları tersini mi yapıyorlardı? Halbuki, Türkiye her kesimle ilişkilerini canlı ve diri tutmaya çalışıyor. Bunun kanıtı Kıpti işadamı Necip Savires’in AKP’yi Mısırlı İslami kesimlere model olarak göstermesidir. Ulusalcılar bugüne kadar ikili ve çok yönlü ilişkileri baltalamışlardır. Zira bütün ulusalcılar Batı kompleksi içindeydiler. Yerli değil yabancı ideolojilere mensuplar.

¥

Mısırlılar Mısır için ‘ümmü’d dünya/dünyanın anası’ derler. Gelibolulu Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî Anadolu’yu ‘ebu’d dünya’ yani dünyanın babası olarak nitelendirmiştir. Şimdi dünyanın bu ailesi bir araya geliyor. Mürsi de bunu ikizlerin buluşması olarak nitelendiriyor. İki ülke halkını kardeş olarak tanımlayan Mürsi hedeflerin, çıkarların ve umut ve beklentilerin aynı olduğunu ve müşterek olduğunu ifade etmiştir. İki ülkenin stratejik yol haritası da aynıdır. Mürsi, Mısır’ın Türk şirketleri ve Türkiye için Kuzey Afrika ve Nil Havzasına köprüsü olduğunu ve geçiş noktasını temsil ettiğini hatırlatmıştır. Yeni Mısır, Sudan’ın da yalnızlığını giderecek ve Nil Vadisinde yeni bir buluşma ve bütünleşmeye vesile olacaktır. Böylece Sudan’ın yalnızlığını kıracak ve koruyup kollayacaktır. Ürdün Müslüman Kardeşlerin yayın organı Sebil gazetesinde Ferec Şelhub iki ülkenin bu gelişmeyi kaygıyla ve uzaktan izlediğini ifade ediyor. Bunlardan birisi İsrail diğeri de İran. Suriye’yi anmaya bile gerek yok. Bu çizginin uzantısı olan Şerif Şahhata gibi isimler Başbakan Erdoğan’ın Emevi Camii’nde namaz kılacağını söylemesine mukabil onun o camide cenaze namazını kılacaklarını söylemektedir. Yine Türkiye’de İran’ın kuyruğu olan bazı sözde gazeteciler Erdoğan’ın akıbetini Refik Haririye benzetmişlerdir.

Muhammed Nureddin adlı Lübnanlı takiyyeci yazara göre de Erdoğan sonun başlangıcını yaşıyor. Geri sayım halinde. (http://www.al-sharq.com// ArticleDetails. aspx?AID=205097&type=articles&CatID=82&Title). Öyle temenni ediyorlar. Şelhub İran’ın gece gündüz İsrail’e sövme seanslarını artırsa da Irak ve Suriye’de izlediği politikalarla İslam dünyasının gözünden düştüğünü ve inandırıcılığını kaybettiğini ifade etmektedir. Fiili durumuna rağmen İsrail sövgüleriyle yine İslam dünyasının gözüne boyamak istediğini hatırlatıyor(http://www.assabeel.net/ studies-and-essays/assabeel-essayists/109194-). İran’ın Mısır-Türk yakınlaşmasından ürktüğü gibi Arap Türk yakınlaşmasını da kaygıyla izlediğini hatırlatıyor. Şelhub, İran için tek çıkış yolunun Şam’daki Drakula rejimini terk etmesini ve Türkiye, Mısır ve İslam alemiyle tehdide dayalı olmayan bir ilişki biçimi geliştirmesi gerektiğini hatırlatıyor. Yayılmacı anlamda Şiiliği ve velayet-i fakihi merkeze alan bir sistem İslam dünyasıyla bütünleşemez.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi