Şiir ve siyaset
Pazar günü yapılan AK Parti Genel Kurulunun dışarıdan gelen misafirleri, Başkan Tayyip Erdoğanın konuşması sırasında okuduğu şiirlere bakarak nasıl bir kanaate sahip olmuşlardır acaba?Bir edebiyat kuruluşunun toplantısında dahi okunması beklenmeyen çoklukta şiirin siyasi bir partinin genel kurulunda seslendirilmesi nasıl yorumlanmalı?
Türkiyede siyasetin edebiyatı, kültürü, sanatı malzeme olarak kullanması yeni değil. İttihatçıların, Cumhuriyetçilerin (tek partici elbette) hitabet üslubunda şiirin önemli yeri olduğunu biliyoruz. Namık Kemalin, Tevfik Fikretin şiirlerinin her iki kesimin vazgeçilmezleri arasında bulunduğunu da söyleyebiliriz.
Demokratik dönemde, şiirle bu kadar haşır neşir olan başka bir lider hatırlamıyoruz. Tayyip Erdoğan, gençlik yıllarında güzel şiir okumasıyla şöhret yaptığı gibi, şimdi de her fırsatta şiir okuyarak bu alışkanlığını sürdürüyor.
Siyaset, şiir ve edebiyat... Şiir ve edebiyat siyasetsiz olabilir. Ya siyaset?
Siyaset şiire düşman desek, çok aykırı bir söz sarf etmiş olmayız.
Tayyip Bey, şiir dostu. Düşünce yapısının oluşumunda, Mehmet Âkif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi şairlerin önemli yeri var.
Düşünce ve edebiyat beraberliği, bizde Tanzimat sonrasının güçlü bir mirasıdır. Tanzimat düşünürleri, aynı zamanda dönemin ünlü şairleridir. Şinasiden Namık Kemale, Ziya Paşaya bu böyledir. Muallim Naci gibi düşünür sayılmayacak bir şairin dahi zaman zaman fikri temsil tarafının olduğunu hatırlamalıyız.
Bu durum Meşrutiyet döneminde de devam etmiş, Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif, iki ana düşünce akımının sembolü sayılmıştır.
1920lerde Yahya Kemalin şiirle fikri mezc eden tavrı ağırlığını korurken, Necip Fazıl toplumdan ferde, dıştan içe yönelerek, yani düşünce şiirini terk ederek yeni bir çığır açmıştır. İçe, bene yönelen şiiri onu büyük bir şöhret haline getirmişken, 1930larda geçirdiği dönüşüm, nihayet 1940larda büyük şairin büyük fikir adamı olma veya büyük fikir mücadelesi yürütme tavrı ile neticelenmiştir.
Necip Fazıl şiirden fikre yöneldiğinde daha çok Mehmet Âkif, biraz da Yahya Kemale benzer bir üslup geliştirmiştir. Onun 1940larda yazdığı dâva şiirlerinde Sakarya Türküsü dahil, bunu görmek mümkündür.
Başbakan, partisinin genel kurulunda neden şiirlerle konuşmayı tercih etti? Bu tür kongrelerde alışılmış olan rakamları konuşturmak, on yıl boyunca sağlanan gelişmeleri anlatmak yerine hissiyatı dillendirmek yolunun seçilmesinin sebebi ne olabilir?
10 yıllık AK Parti iktidarının, rakamlarla konuşmak için epeyce malzemeye sahip olduğu ortada. İktisadi gelişme, enflasyon, hayat standardının seyri gibi konularda söylenecek her söz matematik ifadelere başvurmayı gerektirecektir.
Sezai Karakoçtan seçilen şiir manidardır: Sürgün ülkeden başkentler başkentine!
AK Parti fikriyatı, Necip Fazılın deyimiyle, kendi yurdunda parya muamelesine maruz kalanların fikriyatıdır. Bu düşünce, öz ülkesinden sürülmüş, hatta kovulmuştur. 2000li yıllara gelindiğinde, bu kovulmuş, sürülmüş düşünce Türkiyenin geleceğini belirleyecek bir siyasi konuma sahip olmuştur. Esasen bir anlamda dünya sürgünü bitmiştir!
Fakat ortada elde edilmiş bir başkentler başkenti yoktur! Yani ideal topluma ulaşmak bir yana, sürdürülen sistem tamamen tersine sonuçlar verecek bir seyir takip etmektedir.
Türkiye iktisaden güçlenmekte, madden büyümekte ve fakat manevî olarak aynı gelişme görülmemektedir.
4. Olağan Genel Kurul, artık durmuş oturmuş bir iktidar partisinin genel kurulu olarak duygu yoğunluklu olması beklenmeyecek bir toplantıdır. Duyguyu, heyecanı, Başkan; hareketin zeminini oluşturan ve bir zamanlar ezberlenen şiirlerle sağlamak istemiş olabilir. Eğer böyle yapmasa idi, AK Parti kongresi rastgele bir sağ partinin büyük kaynak kullanılarak gerçekleştirilmiş sıradan bir toplantısı olarak herhangi bir tesir uyandırmayacaktı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.